29 Şubat 2012 Çarşamba

BAB-I ALİ'NİN ÇINARLARI ANLATIYOR...

                                             (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

          ORHAN KOLOĞLU, AHMET EMİN YALMAN'I ANLATTI:

          “Vatan gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman, 1910’lu yıllarda Amerika’ya gidiyor. Amerika’da Columbia Üniversitesi’nde sosyal bilimler üzerine eğitim alıyor. Doktorasını “The Development of Modern Turkey as measured by its Press = Basınının Değerlendirmesiyle Modern Türkiye’nin Gelişmesi ” üzerine yapıyor. Doktora tezi Ahmet Emin Yalman Türkiye’ye döndükten sonra yani 1914 yılında Amerika’da İngilizce basılır. Ve bu kitap Amerika’da yayınlanan ilk Türk yazarının kitabı oluyor. Basın tarihimiz üzerinde ilk bilimsel ciddi kitaptır. Abdülhamit döneminde başlayıp İkinci Meşrutiyet'e geçişle bu alanda beliren gelişmeyi basının yapılanması ve yeni bir nitelik kazanmasını anlatan en iyi eserdir. Yalman, bizim basının çağdaşlaşması hikayesini bu doktorasında çok iyi anlatır.
         Ahmet Emin Yalman’ın babası Osman Tevfik Efendi, Selanik’teki Askeri mektebin hat ve tarih hocasıdır. Bugün torununun evinde sayısız Kur’an Ayeti'nin el yazması levhaları duvarları doldurmaktadır. Atatürk’ün de hocalığını yapmıştır. Yalman’ın basına ilgisinin babasının Selanik’te 1896-98 yıllarında Mütalaa Dergisi’ni çıkarmış olmasından doğduğu anlaşılıyor. Haftalık olan dergi gayet muntazam olarak iki yılda 92 sayı çıkmıştır. Siyasi değil, edebiyat dergisidir. Başında Tevfik Fikret’in bulunduğu Edebiyat-ı Cedide akımını savunur. Tevfik Fikret’in 24 şiiri bu dergide yayınlanır. Cenab Şehabettin’in, Hüseyin Cahit'in (Yalçın) makalelerini aktarır. Çağdaş fikirleri aktaran bir dergidir ve çok başarılıdır.
         Derginin bu başarısı üzerine Osmanlı padişahı Abdülhamit, Osman Tevfik’i İstanbul’a çağırıp Matbuat Dairesi Başkanlığı’na (Basın Bürosu) getirir.
         Ahmet Emin Yalman demokrasi diye çırpınan adamdı. Çünkü Amerika’da eğitim görmüştü, dolayısıyla böyle çırpınması çok normaldi… O dönemlerde Fransa’da eğitim görenler hep “devrimci” olurdu. Çünkü Fransa’daki devrim bütün Avrupa’yı etkilemiştir. Amerika’da eğitim gören Yalman ise tam çoğulculuğu yani demokrasiyi savunur. İstiklal Savaşı’nın başlangıcında Amerikan Mandası yanlısı görünmüş ama sonra vazgeçmiş, bağımsızlık yanlısı bir çizgi izleyince 1919’da Damat Ferit hükümetince Kütahya’ya sürülmüştür. 1920’de de İngilizler Malta’ya sürerler ve 1922 sonuna kadar orada kalır. 
        Yalman’ın eşi Rezzan Hanım ve oğlu da yazardı. Yalman en iyi gazeteyi (Vatan) İstanbul’da çıkardı. Aşırı özgürlük yanlısı olduğundan "Tek Parti" döneminde o da kapatıldı. Sonra 1939’da tekrar yayına girdi. Vatan bir zamanlar Türkiye’nin en etkili gazetesiydi. Yalman’ın başmakaleleri dönemin başbakanı Adnan Menderes’i titretirdi.”
(Süleyman Boyoğlu)

BAB-I ALİ'DEN HABERLER...


Tarihi yarımada içinde, Prof. Dr. Kazım İsmail Gürkan Caddesi üzerinde bulunan Hadım Hasanpaşa Medresesi’ndeki restorasyon çalışmaları bitmek üzere. 1596-97 yıllarında yapılan ve 1865 yılındaki “Hocapaşa yangını”nda büyük hasar gören medresede 2009 yılında restorasyon çalışmalarına başlanmıştı. (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
Hadım Hasanpaşa Medresesi restorasyondan önce böyleydi. (Fotoğraf: Fatih Belediyesi)

28 Şubat 2012 Salı

BAB-I ALİ'NİN ÇINARLARI ANLATIYOR...

                                                           (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

          SERACEDDİN ZIDDIOĞLU, HÜSEYİN CAHİT YALÇIN’IN VEFATINI ANLATTI:

         Tanin gazetesinin sahibi Hüseyin Cahit Yalçın’ı Bâbıâli’den tanıyorum. Mesleği uğruna zindanlara girmiş ve çileli bir hayat yaşamış bir gazeteciydi. Kaleminden hiçbir şekilde ödün vermedi. Doğru bildiği yolda yürüdü. Kimseye taviz vermedi. Seçkin bir meslektaşımızdı.
         Yıl 1957 idi. Duyduk ki Hüseyin Cahit Yalçın hayata veda etmiş. Tabii bütün Bâbıâli, sevenleri büyük üzüntü içindeydiler. Şişli Camii’nin sırasındaki ahşap konağında ziyaretçiler dolup taşıyordu. Başta Cumhuriyet Halk Partililer, partinin gençlik kolları konağı sık sık ziyaret ettiler. Bir ara ismini hatırlayamadığımın birisinin buluşuyla elinde meşalelerle nöbet tuttular.
         Bir akşam ben de o konağa gittim. Meşale tutanlar dikkatimi çıktı. Cenazenin üstünde halıya benzer örtü ile bir de bardak vardı. Gençler nöbeti birbirlerine devrediyorlardı. O esnada adı Hüseyin olan bir genç meşaleyi tutarken, meşale elinde hafif ters döndü. Bu esnada meşaledeki alevin bir kısmı örtünün üzerine döküldü. Herkes paniğe kapıldı. Yangın çıkma tehlikesini görerek, örtüyü ters çevirerek yangını söndürdük. Yangın deyince büyük bir yangın olmadı, alevler büyümeden söndürdük.
        Eğer büyük bir telaşa kapılsaydık, Hüseyin Cahit Bey’in naşını bırakıp kaçabilirdik. Ama öyle yapmadık, yangını anında söndürdük. Zira konak ahşaptı yangın biraz büyüseydi, konak tamamen yok olabilirdi ve büyük bir facia yaşanabilirdi. Hüseyin Cahit’in çalıştığı masada notları, kalemleri, kâğıtları vardı. Onlar da yanmaktan kurtarıldı. Hatta rahmetlinin çalışma masasının önünde bulunan koltuğuna yangın olayından önce bir süre oturdum. Büyük üstat burada çalışmış burada yazı ile mücadelesini vermiş bir gazeteciydi. Onun makamında bir süre oturarak, çeşitli düşüncelere daldım…
        Daha sonra sabaha kadar gençler, sevenleri, gazeteciler nöbet tutmaya devam etti.
(Süleyman Boyoğlu)
Not: 18 Ekim 1957’de vefat eden Hüseyin Cahit Yalçın, Feriköy Mezarlığı’nda yatıyor.

27 Şubat 2012 Pazartesi

ATEŞ NESİN...

                                                   

                                                                  HAFTADA BİR
                                                                        NaNiK

                                                                     Nedeni

                                        Hastalığı nedeniyle serbest bırakılan Odatv
                                        sanığı Doğan Yurdakul, "Silivri cezaevinde 
                                        çiçek yetiştirmek yasak" demiş
                                        Aralarında gül gibi geçinip giderlerken başka
                                        çiçeklerin rahatlarını kaçırmasına tahammülleri
                                        olmadığı içindir!


                                                               ***


                                        Ona ne şüphe


                                        Başbakan Erdoğan," Cezaevi sayesinde
                                        geleceğimizi kazandık" demiş
                                        Bazıları da onların sayesinde cezaevinde
                                        geleceklerini yitirdiler!

25 Şubat 2012 Cumartesi

TRT ANILARI... (3)



Gürcan ARITÜRK

     "İnsan bazen, yaşadı mı, duydu mu, filmde mi seyretti, okudu mu, hayalini mi gördü, karıştırıyor. Yaşam biraz da bu karmadan ibaret…  O yüzden anılara güven olmaz ama anılarsız da olmaz. Anılar olmadan insanlar ot gibi olur. Umarım bu anılar hoşunuza gider, kimi zaman anlatacak kimse olmasa bile hatırlamak yeterince güzel!
     Aşağıdaki kimilerini benim yaşadığım kimilerini gördüğüm ya da duyduğum TRT anılarını eski bir toplu fotoğrafa bakarak anında-bir çırpıda yazdım, aklıma gelenleri kalın delikli bir süzgeçten geçirdim, eminim siz okurken daha ince eleyip sık dokuyacaksınızdır!



FSM'nin yeni bekçisi

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün açılmasına az bir zaman kala Hürriyet gazetesinin muhabiri mastik asfalt dökülmekte olan köprüye çıkıp, fotoğraf da çektirerek, "Ya terörist olsaydım!" diye haber yaptı. Tam bir binilen dalı kesme hikâyesi. Köprüde bu haberden sonra güvenlik arttırıldı, bu arada yaşlı bir amca da yeni bir bekçi olarak girişe alındı. Bu yaşlı amca, bakan, TRT-mrt tanımıyor. TRT ekibi olarak gittiğimizde bakan ve genel müdür beklediği halde bizi sokmadı, zorladık falan sonra onun küfürleri altında girdik tabii, onun küfürleri beni hiç rahatsız etmedi, sevimli, yaşlı bir "Bekçi Murteza". Kameraman Nuh Mehmet Yorulmaz biraz karşılık verince sevimli bekçimizin ağzından kızgınlıkla şu sözler döküldü:  "Ne ısrar ediyorsunuz ki şu köprüye bir şey olsa bana ödettirirler". Daha sonra köprünün 120 milyon dolara malolduğunu, bekçinin hiçbir şey yemeden içmeden ne kadar yıl burada çalışması gerektiğini hesaplamaya giriştik, tabii hesaplayamadık.

Bakanın değil Bankanın

Bülent Şemiler Emlak Bankası Genel Müdürlüğü'nden başbakan yardımcısı Kaya Erdem ile çatıştığı için istifa etmişti. Kendisine ulaştım, istifa ettiğini doğrulattım, "Bankanın çıkarlarını düşünerek istifa ettiğini" söyledi, biz de aynen yazdık: Şemiler bankanın çıkarlarını düşünerek istifa ettiğini söyledi", diye. Ne var ki geçilen haberdeki bankanın lafı nasıl olduysa yayında okunurken bir harfinin düşmesi sonucu bakanın olmuştu. Bir harf yüzünden anlamın nasıl tersyüz olduğunu gördük, tabii Şemiler de duymuş ve TRT'yi arayarak spikeri önündeki metni okuyamamakla suçlamıştı.

23 Şubat 2012 Perşembe

KAVALCI KIZ...

Yabancı ülkelerden bile müzisyenlerin grup halinde gelip hünerlerini sergilediği İstanbul-İstiklal Caddesi'nde hem kendisini kanıtlamaya hem de harçlığını çıkarmaya çalışan bizim ülkemizin minik "sokak müzisyeni"... (Fotoğraf: Ali KILIÇ)

22 Şubat 2012 Çarşamba

TGS'DEN AÇIKLAMA:


"TGS, AA işvereni tarafından uygulanan baskı
ve tehditlere karşı sessiz kalmayacaktır"

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın Ankara’daki üyelerinin katılımıyla dün gerçekleştirilen toplantıda, Anadolu Ajansı’ndaki son gelişmeler değerlendirildi.
Toplantıya, sendika yönetimini istifaya çağıran yazıyı “gönüllü” olarak ya da “işveren baskısı” ile imzalayan ve imzalamayan Anadolu Ajansı’ndaki üyelerimizin yanı sıra diğer örgütlü olduğumuz işyerlerindeki üyelerimiz katıldılar.
Toplantıda, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın iç işlerini ilgilendiren bir meseleye AA işvereni tarafından yapılan müdahaleden duyulan büyük rahatsızlık açıkça vurgulandı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın faaliyetleriyle ilgili her türlü eleştiri ve savunma da üyelerimiz tarafından son derece demokratik bir tartışma ortamında dile getirildi.
Toplantıda, Anadolu Ajansı yönetiminin, çalışanlar üzerindeki baskılarının yoğunlaşmasına, işyeri barışını ve çalışma koşullarını bozucu uygulamalarına dikkat çekilerek, bu ortamda sendika üyelerinin birlik ve bütünlüğünü koruması gerektiği görüşü ifade edildi. Özellikle toplu iş sözleşmesi sürecinin başlaması öncesinde artan baskılar karşısında, üyelerimiz arasındaki dayanışmanın güçlendirilmesine yönelik çabalara odaklanılması üzerinde duruldu.
Üyelerimizin tüm eleştiri, öneri ve şikâyetlerini göz önünde bulunduran Türkiye Gazeteciler Sendikası, AA işvereni tarafından uygulanan baskı ve tehditlere karşı sessiz kalmayacaktır. AA yönetiminin baskıcı ve hukuk dışı uygulamalarından kaynaklanan bütün sorunlar, önümüzdeki süreçte, yazılı olarak İşverene, hükümet temsilcilerine ve milletvekillerine bildirilecek, ayrıca kamuoyuyla da paylaşılacaktır.
Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak, AA işverenini Toplu İş Sözleşmesi hükümlerine ve çalışanların yasal haklarına saygılı davranmaya ve sendika ile diyalog kapılarını açık tutmaya bir kez daha davet ediyoruz.
Tüm basın emekçilerini, sendikaları, basın meslek örgütlerini ve demokratik kitle kuruluşlarını, Anadolu Ajansı işvereninin baskıları karşısında sendikamızla ve üyelerimizle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Saygılarımızla.

TÜRKİYE
 GAZETECİLER SENDİKASI

21 Şubat 2012 Salı

GAZETECİ GÖKALP TOPRAĞA VERİLDİ



20 Şubat Pazartesi günü İstanbul'da vefat eden Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi Ertan Gökalp, bugün Sahra-ı Cedid Camii'nde kılınan ikindi namazının ardından Sahra-ı Cedid Mezarlığı'nda toprağa verildi. Anadolu Ajansı önceki haber müdürlerinden olan Gökalp'in cenaze törenine TGC Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Özdemir, TGC Basın Senatosu'ndan Seraceddin Zıddıoğlu, Anadolu Ajansı önceki müdürleri ve gazeteci arkadaşları katıldı. Üstteki fotoğrafta Ertan Gökalp'in eşi Oya ve oğlu Emre baş sağlığı dileklerini kabul ederken görülüyor.
(Fotoğraflar:Süleyman Boyoğlu)


20 Şubat 2012 Pazartesi

ATEŞ NESİN...


 HAFTADA BİR
NaNiK

                                 Ah bize vah bize  

                                 Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ,
                      "İddianameye göre, gündüz Genelkurmay
                      Başkanı şapkası taşıyormuşum, gece ise
                      terör örgütü liderliği yapıyormuşum" demiş
                      Eğer o şapkayı hakkını vererek gece gündüz
                      taşıyabilseydi, başımıza herhalde bu
                      haller de gelmezdi!
                                                 
                                                             ***
                
                                 Tılsımlı sözler

                                 Çin'de dinleyicilerin uyumasını önlemek için,
                      politikacıların 1 saatten uzun konuşmaları
                      yasaklanıyormuş
                      Çinliler 1 saat yine iyi dayanıyorlar.
                      Bizimkilerin içi; iki lak lak bir şak şakla 
                      hemen geçiveriyor!

19 Şubat 2012 Pazar

TRT ANILARI... (2)

                              

Gürcan ARITÜRK
   
 "İnsan bazen, yaşadı mı, duydu mu, filmde mi seyretti, okudu mu, hayalini mi gördü, karıştırıyor. Yaşam biraz da bu karmadan ibaret…  O yüzden anılara güven olmaz ama anılarsız da olmaz. Anılar olmadan insanlar ot gibi olur. Umarım bu anılar hoşunuza gider, kimi zaman anlatacak kimse olmasa bile hatırlamak yeterince güzel!
     Aşağıdaki kimilerini benim yaşadığım kimilerini gördüğüm ya da duyduğum TRT anılarını eski bir toplu fotoğrafa bakarak anında-bir çırpıda yazdım, aklıma gelenleri kalın delikli bir süzgeçten geçirdim, eminim siz okurken daha ince eleyip sık dokuyacaksınızdır!


 Kaçak et kesen kasap ve gazetecilikte etik

Ankara'daki TRT stajyer muhabir kursundaydık, tek başına ya da ikişer kişiden birer TV haberi isteniyordu, beğenilirse gerçekten yayınlanacaktı. Ben ve Yavuz Yorulmaz, Çankaya Belediyesi'nin desteğiyle kaçak et kesen-satan kasap konusunu işleyecektik. Fikir Yavuz Yorulmaz'dan çıkmıştı, belediye yetkilileriyle sözleştik, Çankaya'daki bir kasaba sabah saatlerinde baskın yaptık, üst tarafı çok güzel ve temiz görünüyordu kasabın. Alt katta ise sepetlere atılmış çamaşırlar gibi kaçak etler duruyordu. Nokta atışı yapılmıştı, zaten o kasabın kaçak et bulundurduğu biliniyordu eminim. Madem biliniyordu bu kasap, TRT'den 2 muhabir adayının haber yapması mı bekleniyordu? Bu soruyu yeni yetme bir gazeteci ve güzel bir haber yakalamanın heyecanıyla kendi kendime sorabilmiş miydim, emin değilim.
Buradan hemen yıllar sonraya Mümtaz Soysal'ın Dışişleri Bakanlığı yaptığı döneme gittim. Mümtaz hoca, özel televizyonlardan Star TV'nin olduğu ve uzaktan kumanda ile muhabirlerine soru sordurulduğu dönemde, bir soru üzerine gazetecilik mesleğine en büyük zararın mesleğe yeni başlayanlarca verildiğini söylemişti. Gerekçesi de şuydu: Kendini göstermek isteyen yeni gazeteci hiçbir etik tanımaz.

Dış Haberlere ağırlık verilmesi

Dönemin TRT Haber Dairesi Başkanı Cafer Demiral, bir gün eşine, o akşam, o zamana kadarki TRT tarihinin en iyi ana haber bültenini hazırladıklarını söylerken "Çünkü çok dış haber kullandık" diyordu. O zaman dış haberlerin çok kullanılması hem teknolojiyi kullanma -uzaktaki görüntüler eve geliyordu-gösterisi, hem de iç haberlerden, özellikle protokol haberlerinden kaçma ya da onların verdiği sıkıntıyı dağıtma imkânıydı. Sonradan dış haber kullanılması o kadar hoşa gitti ki, Türkiye'de ölen işçiler yerine dünyanın öbür tarafında yaralanan işçiler haber oldu! Neyse ki sonradan denge sağlandı.

TV haberinde montajın önemi

TRT stajyer muhabirlik kursunda Tolgay Badakul'un anlattığı TV haberinde montajın önemi hâlâ kulaklarımda. "3 kare var elimizde" demişti Badakul, "Biri gülen bir adam, diğeri somurtan bir adam, son kare de bir silahın doğrultulması". "Bunlardan önce gülen adam sonra silahın doğrultulması, sonra da somurtan adamı montajlarsanız arka arkaya, adam, gülen adam silahı görünce korkmuş, çekinmiş, gülmeyi bırakmış anlamı çıkar, Tersini yaparsanız ise silah doğrultulunca kendisine, gülen, o silahı önemsemeyen, hafife alan bir adam portresi çıkar ortaya"

18 Şubat 2012 Cumartesi

KOLOĞLU İLE PİYERLOTİ GEZİSİ...


Tarihçi-yazar-gazeteci Orhan Koloğlu, um:ag seminerininin koordinatörü ve Cumhuriyet Gazetesi Haber Müdür Yardımcısı Sevim Ertemur ile bendeniz Kadir Has Üniversitesi'ndeki seminerden sonra Piyerloti Tepesi'ne gitmeye karar verdik. Kaptanımız Koloğlu ile keyifli muhabbet ederek Eyüp'e geldik. Koloğlu'nun otomobilini otoparka bırakarak, teleferiğe bindik. Kısa bir sürede Piyerloti Tepesi'nde kendimizi bulduk. Piyerloti'den Haliç'i ve tarihi yarımadayı seyre daldık. Bolca fotoğraf çektik. Doyumsuz seyirden sonra otomobilimizi bıraktığımız otoparka geri döndük. Döndük ama Orhan Koloğlu ağabeyimizin yorgunluktan dili bir karış dışarı çıktı. (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

um:ag Akademi Seminerleri...

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın 15 yıldır Ankara’da düzenlediği ve büyük ilgi gören seminerleri, iki yıldır İstanbul'da yapılıyor. Kadir Has Üniversitesi’nde bugün gazeteci-tarihçi Orhan Koloğlu, öğrencilere gazetecilik dersi verdi, 1993 yılında bombalı saldırı sonucu yaşamına son verilen Uğur Mumcu'yu anlattı. (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

17 Şubat 2012 Cuma

RAŞİT YAKALI...

TGS'DEN AÇIKLAMA...

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Merkez ve Şube yöneticilerinin katılımıyla oluşan TGS Yöneticiler Kurulu, 16 Şubat 2012 tarihinde İstanbul’da yaptığı toplantıda, Anadolu Ajansı işyerinde çalışan üyelerimiz üzerindeki işveren baskılarını değerlendirdi.
TGS Yöneticiler Kurulu, her şeyden önce, Anadolu Ajansı işvereninin, Sendikamızın iç işlerine müdahale olarak gördüğümüz ve Genel Müdürlüğün talimatıyla olağanüstü genel kurul çağrısı yapılmasını reddetmektedir.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın olağanüstü genel kurulunu toplamasına, Sendika Ana Tüzüğü hükümlerine uygun olarak ancak delegelerinin ve üyelerinin özgür iradeleriyle karar verilebilir. Bu yönde Üyelerimize baskı yapılması ve Sendikamıza talimat verilmesi, açıkça suç teşkil ettiği gibi, “siyasi iradenin tercihiyle” atanmış olan AA işvereninin vazifesi de değildir.
Toplu İş Sözleşmesi imzaladığımız ve kurumsal olarak örgütlü olduğumuz Anadolu Ajansı işyerinde 3 Ağustos 2011 tarihinde yeni Genel Müdürün göreve getirilmesiyle başlayan keyfi uygulamalar, hak ve hukuk tanımayan baskılar, tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Akıl almaz tutumuyla sınırları zorlayan Anadolu Ajansı yönetiminin, çalışanların haklarını ayaklar altına almasını, bağlı olduğu siyasi iktidar da kayıtsızca izlemektedir.
AA işvereninin son uygulamasıyla, “Türkiye Gazeteciler Sendikası Yönetimine Çağrı” başlığıyla TGS yönetimini istifaya davet eden ve olağanüstü genel kurulun önünün açılmasını isteyen bir metin, AA yöneticileri aracılığıyla yapılan baskılarla Üyelerimize imzalatılmaya çalışılmıştır.
İşveren temsilcileri, çalışanlardan “Sendika ile AA yönetimi arasında saflarını belirlemelerini” isteyerek, Üyelerimizi “işten atmakla” ve “haritadan yer beğenmekle” tehdit edebilmişlerdir. Kanunları hiçe sayan AA işvereni, Sendikal kadrolarımızı bile açıkça tehdit edebilme cüretini gösterebilmiştir. Baskı ve tehditlerin talimatını veren ve buna aracılık eden sorumlular hakkında Sendikamızın gerekli yasal girişimleri başlatması kaçınılmazdır.
Basın özgürlüğü kampanyasındaki katkılarıyla ve sendikal mücadele içindeki tutumuyla, çağdaş anlamda meslek ve sınıf örgütü olmanın gereğini yerine getiren Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın varlığından rahatsızlık duyan çevrelerin, Anadolu Ajansı işyerindeki sendikal örgütlülüğümüz üzerinden yıpratma kampanyası yürüttüğü son derece açıktır.
TGS’nin Genel Merkez ve Şube yöneticileri ile işyeri temsilcileri, herhangi bir işverenin arzusuna göre belirlenmez; işverenlerin isteği ve baskısıyla da görevlerinden istifa etmezler.
TGS’nin sendikal kadroları, yasalara ve Sendika Ana Tüzüğü’ne uygun olarak sadece ve sadece Üyelerine karşı sorumludur ve Üyelerine hesap verir. Bunun kararını verecek olan da Üyelerimizin özgür iradesidir.
Anadolu Ajansı işvereni, Üyelerimizi baskı ve tehdit altında tutan uygulamalarından derhal vazgeçmeli, işyerindeki sendikal faaliyetleri engelleyen tavırlarına bir an önce son vermelidir.
Tüm basın emekçilerini, sendikaları, basın meslek örgütlerini ve demokratik kitle kuruluşlarını, Anadolu Ajansı işvereninin baskıları karşısında Sendikamızla ve Üyelerimizle dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.
Saygılarımızla.


TÜRKİYE
GAZETECİLER SENDİKASI

16 Şubat 2012 Perşembe

TAKVİM BEDAVA, SU BEDAVA...

Bedava yaşıyoruz be kardeşim bedava. Hava bedava, su bedava...  Üstüne takvim de bedava... Kadıköy'de hayırsever bir vatandaş dükanının önüne koyduğu takvimi, suyu bedava veriyor.  (Fotoğraf: Ali KILIÇ)

RAŞİT YAKALI...

13 Şubat 2012 Pazartesi

ATEŞ NESİN...

                                                                 HAFTADA BİR
                                                                        NaNiK


                                                     Hovarda ulus

                                                     Kredi kartlarıyla bir Yunanistan harcamışız
                                                     Yunanistan olsa yine iyi...
                                                     Dünyayı harcadık dünyayı!
                  
                                                                         ***

                                                     Kürekle değil yürekle

                                                     CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
                                                     Atatürk'ün Hitabesi'nin kaldırılmasıyla ilgili
                                                     Başbakan Erdoğan'a " Yüreğin varsa kaldır "
                                                     demiş
                                                     Demek ki neymiş ?
                                                     İktidar sahibi olmak, her bir  şeyi 
                                                     kaldırmaya yetmiyormuş!..

12 Şubat 2012 Pazar

POLONEZKÖY'DE BİR GÜN...


                                             (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

HEZARFEN AHMET ÇELEBİ'YE ÖZENEN MARTI...

                                                (Fotoğraf: Ali KILIÇ)

TRT ANILARI... (1)

                                                 
 Gürcan ARITÜRK

     "İnsan bazen, yaşadı mı, duydu mu, filmde mi seyretti, okudu mu, hayalini mi gördü, karıştırıyor. Yaşam biraz da bu karmadan ibaret…  O yüzden anılara güven olmaz ama anılarsız da olmaz. Anılar olmadan insanlar ot gibi olur. Umarım bu anılar hoşunuza gider, kimi zaman anlatacak kimse olmasa bile hatırlamak yeterince güzel!
     Aşağıdaki kimilerini benim yaşadığım kimilerini gördüğüm ya da duyduğum TRT anılarını eski bir toplu fotoğrafa bakarak anında-bir çırpıda yazdım, aklıma gelenleri kalın delikli bir süzgeçten geçirdim, eminim siz okurken daha ince eleyip sık dokuyacaksınızdır!



Program yetişmeyince


Altan Aşar, Cevat Taylan'a Kıbrıs Barış Harekâtı’nın yıldönümü dolayısıyla yarım saatlik bir radyo programı yapma görevi verir. Cevat Taylan bu işi savsaklar, ta ki spikerin yazıldığı sanılan program metnini istemesine kadar. Yayına çok az bir süre vardır. Cevat Taylan, hızla yazmaya başlar, yazarken program saati gelmiştir, spiker yazılanları alarak stüdyoya gider, program başlar. Cevat Taylan yazdıkça birer sayfa birer sayfa stüdyoya gönderilir. Spikerin yavaş yavaş, tane tane okumasına rağmen okunacak metin azalmıştır, Altan Aşar çareyi "Cevat git, stüdyoda el yazısıyla yazıp yazıp ver" diyerek bulur, daha doğrusu bulduğunu sanır. Dinleyicilere göre program kazasız atlatılmıştır ama spiker hanım yayından sonra kızgındır, kulakları kaşınmaya başlamıştır, çünkü karşısında el yazısıyla program yazmak da yetmemiş, programın son bölümünü Taylan spikerin kulağına söylemiştir.


Erdal İnönü bizi "kovdu"

Seçim dönemi. Erdal İnönü'nün basın toplantısındayız TRT ekibi olarak. Saatini çıkarıp önüne koyan İnönü, 3 dakika kadar konuştuktan sonra bizim -TRT'nin- dışarı çıkmasını istiyor. Basın toplantısına bizim dışımızdakilerle devam edecekmiş. Önce biz de gazeteci sayılırız kalmak isteriz vb dedimse de "siz olduğunuz müddetçe konuşmam" diyor, bize de çıkmak düşüyor. İçeride konuşulanları daha sonra gazeteci arkadaşlardan ediniyoruz. Erdal İnönü'nün asıl amacı TRT ana bülteninde 3 dakika kadar sesli yayınlanıyor ya haberleri, o 3 dakikayı kendisinin belirlemesi. Amacına da ulaşıyor, o akşam TRT haberlerinde Erdal İnönü'nün -biz oradayken-tüm söyledikleri yayınlanıyor. 10 dakika konuşsa, onun içinden 3 dakikayı biz seçecektik çünkü.

11 Şubat 2012 Cumartesi

ADALAR VAPURU'NUN RESSAMI...

                                               Dolmabahçe'deki turistlerin güneş keyfi...
                                                         Martıların Boğaz'daki dansı...                                     
                                      Vapurda Arap kızının resmini yapan bir ressam...
                                                    Büyükada'da vapurdan iniş...
                                               Büyükada'da hatıra fotoğrafı çekimi...
                                         Vapurdan inenleri bekleyen bir faytoncu...
                                        Sırasını bekleyen fayton sürücüleri ve atlar...
                                                   Bisiklet kiralayan turistler...
                                                   Büyükada'nın lokmacısı...
İstanbul'un Anadolu yakasının gökdelenleri...

İstanbul'da bir gün önceki yoğun kar yağışından eser kalmayınca insanlar bugün soğuk havaya aldırmadan kendilerini evlerinden dışarı attılar. Bu güzel havanın keyfini en çok Dolmabahçe Sarayı yakınındaki çay bahçesinde oturan turistler çıkardı. Bir başka turist grubu da (Arap turistler) güneşli havanın tadını Kabataş'tan bindikleri Adalar vapuru ile vardıkları Büyükada'da çıkardılar.  
(Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)