30 Eylül 2017 Cumartesi

BİZİM KADINLARIMIZ...

Şirince'de bankta oturan bu kadın acaba ne düşünüyor? Belki hayatta olmayan eşini! Belki göçüp giden akranlarını! Belki akşam önüne konulacak bir tas çorbayı! Belki uzaklarda olan çocuklarını! Belki azan romatizma ya da kireçlenme sızılarının ne zaman son bulacağını! Belki yoldan gelip geçeni seyrediyor! Belki zaman öldürüyor! Belki de yürümekte zorlandığı için birazdan gelip kendisini alıp evine götürecek bir yakınını bekliyor! Kim bilir?      
(Yazı ve Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

26 Eylül 2017 Salı

DATÇA'DA BİR ERZİNCANLI; "MEŞHUR KÖFTECİ SAMİ USTA"

                         
        Doğasına, havasına, en çok da eski yerleşim yerine hayran olduğum Datça’ya bu yıl eşim ve büyük kızımla gittim. Bir hafta sonra da Kaş’tan gelen arkadaşım ve eşiyle buluştuk. Bir de İstanbul’u şimdilik terk edip buraya yerleşen gazeteci arkadaşımla…
       Daha önceki gitmelerimle kıyaslarsam, bu yıl Datça’yı inşaat yoğunluğu baskısı altında ve biraz bakımsız buldum; özellikle “Halk Plajı” bölgesini… Başta Kargı koyu olmak üzere tüm sahiller, büyük oteller, moteller ve küçük işletmecilerin şezlong ve şemsiyeleriyle kapatılmaları dikkatimi çekti. Oysa benim bildiğim bütün sahiller, koylar halka açık olması lazımdı! Ha kiralanıyorsa, belediyelere bir gelir sağlanıyorsa bir şey diyemem… Bu yerlerde bir şezlong üzerine uzanmak, bir şemsiye altında güneşten korunmak ücrete tabii… Şöyle ki; bazı yerlerde 15 liralık bir şeyler yiyip içersen şezlong ve şemsiye ücretsiz. Yok, eğer bunları yapmazsan 15 lira ödemek zorundasın. Bir de koya aracınla giriş yapacaksan o da ücrete tabi. Bu ücret 5 lira gibi önemsiz bir rakam görünse de buraya yüzlerce aracın giriş-çıkış yaptığını dikkate alırsanız, önemli bir para ediyor. Bunu yazmamın sebebi ise bu koyların çöpünü her sabah Datça belediyesinin toplaması, yani hizmeti belediyenin sunması, ama parayı bir şirketin makbuz karşılığı tahsil etmesi dikkatimi çekti.
        Bu arada, güzel ve bakir bir koy olan Kargı koyunda da inşaat çalışması başlamış. Dileğim şimdilik sahilde bir tane sur görünümlü ve izinli olduğu belirtilen inşaatın devamının olmaması…   
        Buraya kadar yazdıklarım bir tespit ve küçük bir eleştiri kabul edilsin. Şimdi asıl yazmak istediğim bir konuyu ele alacağım. İstanbul’da bir insan düşünün başarılı, yetenekli, ülke ekonomisine katkı sunuyor, ama sağlığı buna izin vermiyor. Siz olsanız ne yapardınız? Bazılarının yaptığı gibi “Sağlığım daha önemli. Dünyaya bir daha mı geleceğim” deyip her şeyden elinizi eteğinizi çeker, bir köşeye mi çekilirdiniz? Yoksa bu topluma her ne olursa olsun hizmet etmeye devam mı ederdiniz?
        İşte ikinci şıkkı tercih eden “Meşhur Köfteci” Sami Usta (Ökmen), altı stent takılı olmasına rağmen, çalışmadan ve hizmet etmeden vaz geçmeyip uzun yıllar köftecilik yaptığı İstanbul, Erzincan’dan sonra ver elini Datça diyenlerden…
        Bir akşam Datça sokaklarını dolaşırken gazeteci arkadaşımı Sami Usta’nın dükkânının önünde köfte yerken buldum. Arkadaşım masasına buyur etti; ama karnımız tok olduğu için yemek davetini kabul edemedik. Arkadaşım buranın köftesinin çok nefis olduğunu ve İstanbul-Karaköy’den gelip burada dükkân açtığını söyledi.
       İki gün sonra Kaş’tan gelen ama İstanbul’dan çocukluk arkadaşım ve eşlerimizle Sami Usta’nın yerine köfte yemek için vardığımızda oturacak bir masa bulamadık. Bir süre sokakta vitrinlere bakarak oyalandık. Dükkânın karşısında yol kenarına konulan “Açsanız ve paranız yoksa çekinmeyin, olduğunda yolunuz düşerse ödersiniz. Olmasa da HELAL Olsun”: İnsanlık öldü deseler de bizim hâlâ umudumuz var… Meşhur Köfteci Sami Usta 1964” tabela dikkatimi çekti. Daha doğrusu bir bayanın bu tabelanın fotoğrafını çekmesi beni bu tabelaya yönlendirdi. İster reklam amaçlı, isterse gerçek olsun böyle bir yazı beni duygulandırdı. Bu adamla tanışmıyordum, ama tabelasında yazdığı gibi içimden ben de “Helal olsun” hâlâ ülkemde böyle insanlar da var dedirtti.    
           Şimdiye kadar ne facebook’da ne de yazılarımda yemek yeme, içki içme fotoğrafları yayınladığımı hatırlamıyorum. Köftesi de söylendiği gibi çok lezzetli ve nefisse bir röportaj yapmayı düşündüğümü eşime ve arkadaşıma söyledim. Köfteleri bolca ve enfesti. Ücreti de çok uygundu. Lavabo dönüşü köfteleri pişiren gence “ellerine sağlık” dedim, masama döndüm. Yalnız kasada cüsseli, orta yaşlı bir adamın para tahsilâtı yaptığı dikkatimi çekmişti, ama Sami Usta’nın o olabileceğini sanmamıştım.
       Masada ısmarlanan çaylarımızı yudumlarken kasadaki cüsseli adam yanımıza geldi. Halimizi hatırımızı sordu. Meşhur Köfteci Sami Usta olduğunu öğrendik; köftesini çok beğendiğimizi, “bol kepçe ve uygun fiyat aldığını” söyledik. Konuşkan ve sıcak bir insandı. Tabelaya yazdığı yazının içeriğini de çok beğendiğimi ve kendisiyle Datça’dan ayrılmadan bir röportaj yapmak istediğimi söyledim. Memnuniyetle kabul etti.
       Ertesi günler yemeğimizi yine Datça’nın meşhur lokantacılarından “İrem Lokantası” ile “Betül’ün Mutfağı”nda yedik. Son yemek finalimizi Sami Usta’nın dükkânında yapmaya karar verdik.  Hem de uygunsa yemek sonrası röportaj yapacaktım. Sami Usta’nın dükkânının bulunduğu Balçıkhisar Sokak ışıl ışıl ve hareketli bir sokaktı. Yine zar zor dükkânın önünden biraz uzak bir yerde boş bir masa bulduk. Bu kez Sami Usta ortalıkta gözükmüyordu. Zira yoğunluktan dolayı ızgara başındaydı. Yoğunluğun azalmasını bekledim. Bir müddet sonra elinde tabak kavunla Sami Usta yanımızda bitti. “Yarın Datça’dan ayrılacağım, eğer müsaitsen bu akşam röportaj yapmak istiyorum” dedim. “Tabi memnuniyetle” dedi.  

                                  NEFİS KÖFTENİN TARİFİ
                           Sami Usta, meşhur köftenin tarifini açıklıyor!
         Para tahsilâtı yaptığı masasının arkasındaki koltuğa geçti oturdu, koltuğun hakkını verdi. Koltuğu tam doldurdu. Ben de önündeki sandalyeye, başladık sohbete…
       - Sami Usta baba mesleği mi köftecilik?
       - “Baba mesleği… Babam (Selahattin) köfteciliğe 1959 yılında Sirkeci’de el arabasıyla başlıyor. Sonra 1964’te Karaköy’e geliyor. Mumhane Caddesi’ne. Onun ustası da Kosovalı Arnavut Hasan Usta”. 
       - Sen bu işi babanın yanında mı öğrendin?
       - “Evet… Babamın yanında öğrendim. Bu işe önce bulaşıkçılık ile başladım”.
       - Sonra?
       - “Babam 1980 yılında işi bıraktı. Bayrağı ben devraldım”.
       - Her gün aynı tadı nasıl tutturuyorsunuz?
       - “1964’ten beri aynı tat. Bu yaptığımız köftenin tarifini bir ben bilirim, bir de babam. Hiç bozmadım. Porsiyonlarımız iyi. İkram olarak helva veririz. Bizim dükkâna gelen bir daha geliyor ve mutlaka arkadaşını da gönderiyor”.
       - Aslen nerelisin?
       - “Erzincan. 1962 Erzincan doğumluyum. Bir ara burada da köfteci dükkân açtım. O zamanki Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu benim ustalık belgemi imzalamıştır. O da benim köftelerimi çok beğenirdi”.
       - Peki Datça nereden aklınıza geldi?
       - “Datça’ya her sene tatil için geliyordum. Çok seviyordum Datça’yı. Sağlık sorunu yaşayınca 2012’de Karaköy’ü bırakıp, buraya yerleşmeye karar verdim. Şu an altı adet stent takılı, ama umursamıyorum…”
      - Burada bazı yemek dükkânların kapandığını gördüm.
      - “Datça’ya dışarıdan gelip burada tutturan ilk usta benim. Başka da yok. Bu da benim köftemin kalitesinden ve müşterilerle olan diyalogumdan kaynaklanıyor her halde…”
      - Dışarıda dükkânın karşısındaki tabeladaki yazı dikkatimi çekti. Biraz açar mısın?
      - “Askıda yemek veriyoruz. Bu yaz 40’ın üzerinde insana ücretsiz yemek verdik. Yiyene gerçek ihtiyaç sahibimi değil mi sormuyoruz. Müşteri de askıda yemek parası bırakıyor. Müşterinin parasını şu gördüğün kutuya koyuyoruz. Bazısı 50 lira bazısı 60 lira para bize bırakıyor.”
     - Müşterilerin arasında ünlüler var mı?
    - “Türkücü Aysun Gültekin çok iyi müşterimdir. Kubat ölür köfteme. İşadamı Cem Boyner köftemi sever.”
       Sami Usta ile sohbeti tamamlayıp kalkarken:
    - “Sanatçı Ali Sürmeli de Bursa’dan arkadaşımdır. Bursa’da çocukken bir ara beraber simit, açma sattık” diye de ekledi.
     İçten, samimi ve söylenmesi gerekeni hiç çekinmeden söyleyen Sami Usta’ya veda ederken, eşim "Sami Usta köftenizin tarifini bize verir misin?" dedi. Sami Usta, "Tabi memnuniyetle, bir dakika bekleyin" diyerek dükkânının lavaboya yakın bir yerinden çerçeve içerisinde bir yazıyla döndü geldi. "İşte tarifi burada yazılı" diyerek çerçeve içindeki yazıyı okumaya başladı. 
    Aynı zamanda esprili bir insan olan Sami Usta'ya biz de sağlıklı bir ömür ve sevenlerine daha nice yıllar hizmet etmesini diliyoruz. Ha unutuyordum, Sami Usta'nın koyu da bir Beşiktaşlı olduğunu belirtmeliyim...
(Yazı ve fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

2 Eylül 2017 Cumartesi

İSTANBUL'DA BAYRAMIN BİRİNCİ GÜNÜ..













İstanbul'da bayramın birinci günü sokaktaydım. Büyükler ilk günü sabahın erken saatinde kurban kesimi ile uğraştığı için sokaklar tenhaydı. Belediyelerin belirlediği kurban kesim alanlarında ve yerlerinde ise yine bildik sahneler yaşanıyordu. Sokakta görmeye alıştığımız elinde torba ya da poşetli bizim çocuklar da ortalıkta pek yoktu. Ama savaştan kaçıp ülkemize sığınan Suriyeli çocukların bayramı daha bir coşkuyla kutladıklarını (!) gördüm. Ellerinde şekerlerini dolduracak torbaları yoktu, ancak memleketlerinde ya da televizyon kanallarında gördükleri silahlı çatışmaların benzerini, sokak aralarında oyuncak tabancalarıyla birbirlerine uygulamaya çalıştıklarına şahit oldum. Ortaköy'e gittiğimde her zamanki kalabalık yoktu; meydan turistlere kalmıştı. 
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)