(Raşit Yakalı)
YAYIN KURULU: Süleyman Boyoğlu, Raşit Yakalı, Ali Kılıç, Gürcan Arıtürk, Rüya Özkalkan. /Bu blog Basın Ahlâk Yasası'na tamamen uyar ve amatör bir ruhla hazırlanır. Yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Kullananlar hakkında yasal işlem başlatılır../
14 Nisan 2023 Cuma
3 Nisan 2023 Pazartesi
FİKKO...
Bir
yetim değildi ama bir yetim gibi büyüdü. Çocukluğu yokluk yoksulluk içinde
geçti. Doğduğu coğrafya ve insanlar çok acımasızdı; hep horlandı, hep yok
sayıldı. Hani bir köyde ya da bir evde bir kişi günah keçisi kabul edilir de
ona yüklenilir ya. Onun durumu da aynen öyleydi.
Koyunların,
kuzuların, sığırların peşinden dağ-bayır, dere-yokuş, diken-çayır, kar-kış
demedi koşturup durdu.
Düğen
sürdü, koyun-keçi sağdı. Harman makinesine sap attı, samanla buğdayı
ayrıştırdı. Ürün çalınmasın diye harman yerinde yattı, değirmende un nöbeti
tuttu. Dağda odun kırdı, Gülen Çayı’nda, Pusans Çayı’nda tomruk sürdü. Ormanda
yakacak odun taşıdı. Domuzlarla, ayılarla burun buruna geldi.
Evdeki
huzursuzluk nedeniyle okulla ve eğitmenle arası hiç olmadı. Her gün dayak yemekten
bıktı. Köyünde çocukları üçüncü sınıf bitimine kadar okutan eğitmenin falakasının acısını hafifletmek için yün çoraplarının altına aklınca küller
doldurdu, ancak foyası birkaç değnekten sonra ortaya çıktı. Okur-yazar bile
olamadı.
Daha
15’indeyken kapı komşusu arkadaşını bıçakla yaralamaktan, Elazığ Çocuk Islahevi'ne tıkıldı. Sahipsizlikten uzun bir süre mapus yattı. Heceleyerek okumayı becerdi. Mupusluktan sonra kendini
İstanbul’a ablasının yanına attı. Çok saftı, çalıştığı ve kazandığı parayı
biriktiremedi. Günlük yaşıyordu…
Gönlünü
mahallelerine taşınan bir kıza kaptırdı. Kız da ona vuruldu. Arkadaşının
yazdığı mektuplarla aşkını ilan etti. Kaçmaya karar verdiler ve kaçtılar.
Çocukları oldu… Biri kız üç çocuk babası olma mutluluğu uzun sürmedi, eşinden
ayrıldı. Kendini alkol ve sigaraya verdi.
Hakkını
yemeyelim işinde hiç kaytarmadı, emekliliğini hak etti. Ancak sigara ve alkol
bağımlılığı her geçen gün arttı. Yemek-içmek aklına bile gelmedi. Ne bulduysa,
önüne ne geldiyse günü kurtardı. Ta ki dün aramızdan ayrılana kadar…
Ne
Erzincan ne de İstanbul hiç birimize yar olmadı. İsterdim ki cenazen yukarıda
fotoğrafını çektiğim köyün olan Pusans’ın Mezarlığı’nda toprağa verilseydi, ama
olmadı. Ne diyeyim arkadaşım, klasik bir sözle yazımı noktalıyorum; huzurla uyu
Fikko…
(Süleyman
Boyoğlu)
1 Nisan 2023 Cumartesi
ALMANYA'DAN KAZ DAĞLARI'NA...
Malatya-Hekimhan’da çocuk yaşta gittiği Almanya’dan
Türkiye’ye belirlediği yaşta dönüş yapan gurbetçi Kıyasi Uğurcuklu (57), kendisine yeni yaşam alanı olarak doğa
harikası Kaz Dağları’nın doruğunu seçti.
Edremit’e bağlı Güre-Kızılçukur Köyü’ne Almanya’daki iki kızının da onayını alarak 2015 yılında gelip yerleşen Uğurcuklu, şimdiki halinden çok memnun… Niye mi? Gelin hep birlikte marangoz ve sanat ustası olan Kıyasi Uğurcuklu’nun Almanya macerasını ve Türkiye’ye dönüş kararını kendi ağzından dinleyelim…
Almanya’da
çalışırken Kaz Dağları’nın en yüksek köylerinden olan Kızılçukur Köyü’nü nasıl
keşfettiniz?
-1978 yılında 12 yaşımda Almanya’ya gittim. 37 yıl
Almanya’da kaldım. 2015 yılında temelli döndüm.
Dönüş nedeniniz?
-Yeter dedim, 67 yaşında emekli olacaktım, emekli olmayı
beklemedim. Daha önceden vermiş olduğum bir karar vardı. Kendime bir hedef koymuştum;
50 yaşından sonra Almanya’da yaşamak, kalmak istemedim. Kararımı uyguladım ve Almanya’dan
çıktım, döndüm ülkeme geldim. Böyle bir tesis açtım…
Doğum yeriniz?
- Malatya-Hekimhan.
Burayı nasıl keşfettiniz? Buraya geliş sebebim şöyle, ağabeyim
burada Anadolu Lisesi’nde Almanca öğretmeniydi. 2009 yılında Körfez’e iki
haftalığına ağabeyimin yanına gelmiştim. Bölgeye ilk defa gelişimdi, ağabeyim Ege bölgesini gezdirdi. Bölgeyi yakından görme olanağı buldum, çok
beğendim. Buranın Almanya dönüşü yerleşebileceğim ve yaşayabileceğim bir yer olduğuna
karar verdim. Yerleşmemin asıl sebebi ise yörenin muhteşem kaynak suları…
Doğduğum Hekimhan’daki köyümde de çok güzel kaynak suları
vardı. Gel gör ki Karakaya Barajı’ndan sonra iklimimiz değişti, 7 tane
akar suyumuz yok oldu, yazın su kıtlığı çekilmeye başlandı.
Asıl mesleğiniz
nedir?
- Benim esas mesleğim marangozluk. Burada akarsuların
denize sürüklediği ahşaplara, ağaçlara kendimce can ve şekil vermeye
çalışacağım dedim.
Şimdi mekan olarak kullandığım yeri buldum. Burası şahıs
eviydi, kiraladım. İşletmeye çevirdim. Sıfırdan kuracağım demiştim, öyle
yaptım. İnsanlar burada birbirini tanısın, yakınlaşsın istedim.
Almanya’daki insan
ilişkileriyle buradaki insan ilişkilerini bir kıyaslar mısın? Buradaki insanlar
mı daha doğal daha samimi, yoksa oradaki insanlar mı? Oradaki insan ilişkileri
mi soğukluğu mu sizi buraya itti?
-Soğukluğu demeyelim de, Almanya Avrupa’daki ekonominin
motor gücüdür. Belli bir yaşa kadar orada çalışılır, fakat orada sosyalleşme
çok kısıtlı. Çünkü insanlar çalışmak zorunda. Sosyal yaşam sadece hafta sonları
olur. Orada zaten iklimden dolayı iki ay ya da iki buçuk aylık bir sosyal yaşam
oluşabiliyor. Düğünler, eğlenceler hariç, orada sosyalleşme sıfır.
Ama gördüm ki burada insanlar 12 ay sosyal yaşam
sürdürebiliyorlar. Bilhassa emekli olanlar… Hafta sonları ve hafta arası buraya
gelen insanlar mutlu geliyorlarsa giderken de mutlu gitsinler ilkesini
savundum. Herkes buraya rahatlıkla gelebiliyor ve evi gibi rahat
kullanabiliyor. Yiyecek içeceğini isterse kendisi de getirebiliyor. Almanya ile
burayı kıyaslarsak buradaki insanlar daha sosyal. Sosyal yaşamları daha güzel..
Almanya’daki insanlar buradaki insanlar kadar sosyal aktivitelere
katılmıyorlar.
Bu aktivite biraz da
Ege ve Akdeniz bölge insanlarına ait gibi? Böyle bir işletme Malatya’da
açsaydın sanırım böyle bir aktivite olmazdı?
- Olmazdı. Çünkü Körfez’de ülkenin bütün coğrafi bölgesinden
gelen insanlar yaşıyor. Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Karadeniz, İç Anadolu
bölgelerinden çok insan var burada. Her il ve ilçeden gelenler var. Mesela her
ayın 19’u “Çorumlular Günü”dür… Çorumlular, her ayın 19’unu başka bir mekanda
kutluyorlar. Ben de yılın 12 ayında buradayım. Kar da yağsa yağmur da yağsa mekanım
açık...
Pandemi döneminde insanlar evlerine kapandı. Burada ne
yapalım diye düşündük ve canlı müzik yayını yapmaya karar verdik. Bölge bölge
müzik yaptık. Her bölgeden eserler sunduk. Sonra şehirlere gittik. Kırşehir’e
gittik, İzmir’e gittik. Trakya, Karadeniz, Doğu, Güneydoğu türkülerini
söyledik. Bizden canlı istek yapıyorlardı.
Müzik aletlerine merakınız nereden geliyor?
-Müzik merakım ilkokuldan beri var. Almanya’ya gittikten
sonra daha çok merakım arttı. Bağlama çalıyorum.
Gördüğüm kadarıyla burada
her türlü müzik aleti var?
-Var… Kanun da var, bağlama da var. Darbuka, cura da var. Keman da var. Gelenlerin arasında müzisyenler de oluyor. Birlikte çalıp söylüyoruz. Ben burada şu gün müzik var demiyorum. Burada her gün canlı müzik var… Ve buraya gelenler hemen tanış oluyorlar, kaynaşıyorlar, beni unutuyorlar.
Aileniz de burada mı?
-İki kızım var Almanya’da. Birisi okulunu bitirdi, birisi yüksek
okulda okuyor.
Kızlarım da burayı çok beğendi; ‘Baba sen böyle bir yaşamı
hak ettin, yıllarca çalıştın, güzel bir yer seçtin’ dediler. Evim mekanın
üstünde. Ben doğada kalmayı çok seviyorum. Kaz Dağı Gezginler Yürüyüş Grubu’ndayım.
Arama kurtarmada da varım. Bir depremzede geldiğinde beni öneriyorlar, ben de
onlara yardımcı olmaya çalışıyorum.
Bundan sonra bir
hedefiniz var mı?
-Tek hedefim buraya gelen
insanların mutlu olması ve mutlu ayrılması…
(Yazı ve Fotoğraflar:Süleyman Boyoğlu)