16 Temmuz 2014 Çarşamba

KİM BU EKMELEDDİN İHSANOĞLU?

                                                           (Fotoğraf: S.Boyoğlu)
Orhan KOLOĞLU

Yıl 1969, Kahire’nin kuruluşunun Bininci yıl kutlamalarında Türkiye’yi temsil etmekle görevlendirilen üç kişilik heyetin bir üyesiydim. Büyük Elçiliğimizdeki buluşma toplantısında 26 yaşında bir genç bilim adamı ile tanıştık: Ekmeleddin İhsanoğlu. Eş Şems Üniversitesi Fen Fakültesi’nin Fizik-Kimya bölümünü bitirmiş, Organik Kimya konusunda doktora yapmaktaymış. Mısır’da doğmuş büyümüş olduğu halde son derece düzgün Türkçe konuşuyordu. Arapça ve İngilizceye gayet hakimdi. İslam dini konusunda da gayet bilgiliydi. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde asistan sonra doçentti. Avrupa’da Organik Kimya üzerinde doçent ve nihayet profesör unvanına ulaştı. Dikkatinin bilim tarihi üzerine yoğunlaştı. 
Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı, medyamızı şaşkın yorumlamalara yöneltti. Dünya çapında ün kazanmış bir bilim adamını öncelikle baba ilişkisiyle sunmaya çalışmanın gülünçlüğüne şaşmamak mümkün değil. 1924’de Laik rejim uygulamasına karşı çıkıp Mısır’a yerleşen dindar babası anımsatılıyor. Aynı sırada en saygın düşünürlerimizden Mehmet Akif de oraya yerleşmişti. Oğlunun, Bâbıâli’de gazetede çalışırken alkolikliği yüzünden dışlandığına ben tanık olmuşumdur. En büyük devrimcilerimizden Tevfik Fikret’in oğlu tahsil için Amerika’ya gider, papaz olup yerleşir.
Bu olaylar ne M.Akif’i, ne de T.Fikret’in değerini değiştirmez. Babasının yanında Mısır’da büyüyen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun  Organik Kimya üzerinde doçent ve nihayet dünya çapında profesör unvanına ulaşmasına, uzmanlığının  bilim tarihi üzerine yoğunlaşmasına saygıyla bakmayı akıl edemiyorlar.
İstanbul’daki  IRCICA’nın (İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırmaları Merkezi) başına getirilince, çok başarılı bilim tarihi çalışmaları yürütmesi sebebiyle uluslararası toplantılar bakımından Türkiye’ye büyük bir öncülük sağladı. Osmanlı dönemine ait ilgi gösterilmemiş kaynaklar gündeme getirildi. Sadece Arap alemine değil, Balkanlara da yönelik yoğun çalışma yapıldı.   Amaç, bazı çevrelerin iddialarının aksine  “İslamcılık” açısından değil, İslam dünyasının bilim açısından geçmişinin tam  değerlendirilmesiydi. Unutmamalı ki, bunda Osmanlı’nın bu alandaki geç kalışına da eleştiri vardır.
2008’de Uluslararası Bilim Tarihi Akademisi’nin Koyre Madalyası’na, Ord. Prof. Aydın Sayılı’dan sonra lâyık görülen ikinci Türk olması; UNESCO’nun Avicenna (İbn Sina) madalyasını alması, bilimci değerinin dünya çapında onandığını kanıtlıyordu. Nitekim “Türk Bilim Tarihi Kurumu”nu da kurdu.  
Sayısız kitap üretimi vardır. Fiziki bilimler konusunda 15 ciltlik bir seriyi, özel kadro oluşturup gerçekleştirdi; “Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları”; “Darülfünun Osmanlı’da kültürel modernleşmenin odağı” gibi eserleri var.
2005 yılında 57 ülkenin üye olduğu ve Birleşmiş Milletler’den sonra en büyük üyeli kuruluş olan İslam Konferans’ı Teşkilâtı’nın genel sekreterliğine seçilmesi, siyaset alanında da itibarı bulunduğunu kanıtlıyordu. Nitekim ismi “İslam İşbirliği Teşkilatı”na (İİT) çevirtmiş olduğu biliniyor.
2010 yılında  “The İslamic World in the New Century- Yeni Yüzyılda İslam Dünyası” kitabının (Londra 2010) önsözünde, Batı dünyasındaki “İslamophobia = Aşırı İslam Korkusu”na karşı uyarıda bulunup özellikle bir İngiliz beyin takımını suçlarken İİT’nin: “Ortak ilgi konuları için tartışma forumu olarak hizmet etmenin yanı sıra, uluslararası sorularda bireysel ve kollektif rol ve durumları düzenlemek ve üstlenmeyi amaçlayan bir platform niteliğine sahip olduğunu”  belirtir.. 2011’de Oxford Üniversitesi’nin yayınladığı  İslamophobia kitabına yazdığı ön sözde de  “İslamla Hristiyanlık arasında  tarihi uzlaşma çağırısı yaptığını” tekrarlar..
Barışçı örgütün genel sekreterini kendi eylemine araç olarak kullanma gayreti AKP liderinden gelmiştir. Mısır’daki Müslüman Kardeşler ve Rabia’cıları destekleyip, olaylara müdahale etmediği için  onu suçlar: “İslam İşbirliği Teşkilâtı böyle günlerde sesini yükseltmeyip ne zaman yükseltecek?.. İhsanoğlu’nun ne iş yaptığını bilen var mı?.. Onun yerinde olsak istifa ederdik.”
Yanıt şöyle geldi:
“İİT Sadece genel sekreter demek değildir… İİT’nin tavrı üye ülkelerin ortaklaşa belirledikleri politikaların sonucu olarak ortaya çıkar. Müşterek bir karar olmadığı sürece açıklama yapmak için devletlerin konsensüsü ve mekanizmaların harekete geçirilmesini beklemem lazım. Teşkilatımızda şu ana kadar hiçbir devlet resmen bir talepte bulunmamıştır.”
Bu bilgilere medyamızda rastladınız mı?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder