12 Mayıs 2018 Cumartesi

BUGÜN ANNELER GÜNÜ...


Bugün “Anneler Günü”
Hatırladınız mı?
Benim annem öldü
Duydunuz mu?
İki kolum birden kırıldı
Fark ettiniz mi?

         1965 yılından beri kutladığım annemin “Anneler Günü”nü ne yazık ki bu yıl kutlayamayacağım; zira annemi (İPEK) 28 Nisan Cumartesi günü sabaha karşı kaybettim…                                        
         Bir dağ köyünde 1955 yılında dünyaya gözlerimi açtım. Benim dünyaya merhaba dediğim yıl ülkemizde de “Anneler Günü” kutlanmaya başlamış. 1965 yılına kadar böyle anlamlı bir günden haberim yoktu. Saadet Berköz ilkokul dördüncü sınıfta sınıf öğretmenim olunca böyle bir günden haberdar oldum.  
         Şimdi 2006 yılında İrfan Bülbül’ün derlediği ve Anahtar Yayıncılık’tan çıkan “Ya Sen Olmasaydın? Annem’e…” adlı kitap için kaleme aldığım yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum:
                                 
                                                                                                     
                            ANNELER GÜNÜ İLE AYNI YAŞTAYIM

         “Anneler Günü ülkemizde 1955 yılı Mayıs ayında kutlandığında ben annemin karnındaydım. Okuma-yazma bilmeyen annemin anlattığına ve nüfus kaydındaki doğum tarihine göre 20 Mayıs 1955’te Anadolu’nun bir köyünde dünyaya gözlerini açmışım. Ben doğduktan sonra babam askere gitmiş. Annem hep ‘Baban askere gittiğinde sen 40 günlüktün. Güldane ablamın oğlu Cemal senden 3-4 ay küçük. Sen otlar biçilirken doğdun, Cemal ekin biçiminde’ der. Teyzem bu 3-4 aylık süreyi 8-9 aya çıkarır, bu yüzden teyzemle annemin yaş yüzünden tatlı ağız kavgasına çocukluğumdan bu yana hep şahit olurum. Keyifle izlediğimiz bu ağız kavgasını bazen de bizler körüklerdik.
       Artık ikisi de yaşlandı. Bu tartışmalar bazen öyle alevlenir ki ikisi de tansiyon hastası; bir bakıyorsun bu tartışmaların sonunda ikisi birden ya hastanede ya da eczanede gözlerini açıyor. Bu tartışma hastanede bitse iyi, bazen günlerce birbirlerine küstükleri olur ve barışmaları da kolay olmazdı!
       Annem, Kurtuluş Savaşı’na katılmış Yemen’de 10 yıl askerlik yapmış ve esir düşmüş Adil Geniş’in kızı. O da doğum tarihini bilmiyor. Yalnız Anadolu’da erkek çocuklar askere geç gitsin diye nüfusa kayıtları hemen yapılmazmış (Sanırım bu durum bazı illerde hâlâ devam ediyor). Annemler üçü kız, beş kardeştiler. Akkız teyzemi geçen şubat ayında kaybettik. Akkız teyzem de yaşını bilmiyordu, ama 90’nın üzerindeydi. Bu beş kardeşten en küçükleri olan annem nüfus kâğıdına göre ikinci büyük kardeşti. Yani büyük dayım ‘askere geç gitsin ev işlerine yardımcı olsun’ diye nüfusa hiç kaydedilmez, ta ki annem dünyaya gelene kadar. Annem 1930’larda dünyaya gelince dayımın yerine annemi, annemin yerine de dayımı nüfusa kaydettirirler. Bunun üzerine annem teyzemden sonra ikinci büyük kardeş olur ve bugün annemin yaşı 75 olması gerekirken 80’dir.
       Şimdi bunları niye anlattım, ben iki yıl köy okulunda okudum. İlk yıl, yeni inşa edilen okulda Şükrü Kement adlı öğretmenimiz okuttu. İkinci sınıfta Şükrü Kement’in tayini başka bir ile çıktı, yerine Turan İhtiyar adlı öğretmenimiz geldi. Bir yıl da Turan İhtiyar’da okudum. 1930’lardan beri bir ayağı Erzincan’da, bir ayağı İstanbul’da olan ailemiz 1964 yılında İstanbul’da buluştu. İlkokul üçüncü sınıfa Esenler Ayvalıdere İlkokulu’nda bir barakada başladım. Öğretmenimiz rahmetli Mithat Küçükömeroğlu idi. Birinci ve ikinci sınıfta öğretmenlerim Kement ve İhtiyar’dan ‘Anneler Günü’ ile ilgili hiçbir konuşma duymadım. Üçüncü sınıftayken de ‘Anneler Günü’ ile ilgili hiçbir şey hatırlamıyor ve böyle bir günün olduğunun farkında bile değildim. Zaten o yılım çevreye ve okula intibakla geçti. Ta ki dördüncü sınıfta yeni öğretmenimiz Saadet Berköz ile tanışıncaya kadar. Saadet Berköz, Niğde Kız İlköğretmen Okulu’nu yeni bitirmişti. 17 yaşındaydı, öğretmen olarak atanabilmesi için yaşını bir yaş büyütmek zorunda kalmıştı. Yaşlı babasıyla Esenler’e gelmişti. Sıcak, sevecen ve hareketli bir öğretmendi Saadet Berköz, bütün sınıfla hemen kaynaştı. Bildiklerini, öğrendiklerini bizimle paylaşmaktan büyük bir keyif alıyordu. Piyesleri, oyunları ve ilk ‘Anneler Günü’ olayını Saadet öğretmenden duydum. Çok heyecanlandım, anneme de ilk hediyemi o yıl aldım. Ne olduğunu şu an hatırlamıyorum, zaten önemli de değil. Bu hediyeler klasikti ya bir çorap ya da bir mendil ya bir ayna olurdu. Biz o zaman beş kardeştik, sonra yedi kardeşe çıktık. Sanırım annem ilk ‘Anneler Günü’nü hediyesini benden aldı, çok mutlu oldu. Aslında o da ‘Anneler günü’nün ne olduğunu bilmiyordu, ama kendisine bir hediyenin verilmesi onu duygulandırmıştı.
         Bilseydim bir hediyenin insanı bu kadar mutlu ettiğini, bize bakmakta zorlanan anneme sadece ‘Anneler Günü’ değil, her gün, adı sonradan değiştirilen Bahasor’un* (Sarıkoç köyü) el değmemiş kır çiçeklerin olan sümbülden, çiğdemden, nevruzdan taçlar yapardım.
         Sonra bu ‘Anneler Günü’ hediyesi alma olayı uzun yıllar sürdü. Bazı yıllar atladığım da oldu. Evlendikten sonra (1985) bunu eşim Hüsniye sürdürdü. Zaman zaman anneleri bir günle hatırlamanın yanlış olduğunu düşünsem de onları mutlu ettiği için daha yoğun bir şekilde kutlanması gerçeğine inanıyorum. 13 Nisan 2006 Perşembe)”

*Erzincan-Refahiye’ye bağlı bir köy                        
               
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder