22 Mart 2013 Cuma

ÂŞIK VEYSEL ANILDI...

                                                          (Fotoğraf: Şakir Palancıoğlu arşivinden)
            Halk ozanı Âşık Veysel Şatıroğlu, ölümünün 40. yılında (21 Mart Perşembe akşamı) İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda anıldı.
          Anma törenine Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden saat 18.00 sıralarında gazeteci Seraceddin Zıddıoğlu birlikte gittim. Saat 19.00’da başlayacak törene İstanbul’un yoğun trafiğini düşünerek zamanında yetişemeyebileceğimiz endişesiyle koşturmaya başladık. Konser salonuna vardığımızda saat de 18.50’yi gösteriyordu. Konserin kokteylin ardından saat 19.30’da başlayacağını söylediklerinde boşuna koşuşturduğumuza üzüldük.
          Zaman geçirmek için biraz etrafı kolaçan ettik. Ardından anmanın yapılacağı salona geçtik. Çocukluğumda Âşık Veysel’i hep annemin babası Adil Geniş dedeme benzetirdim. Adil dedem de Yemen Cephesi’nde 7 yıl savaşıp esir kalıp döndükten (Üç yıl da Kurtuluş Savaşı sırasında askerlik yapar) sonra gözlerini kaybetmişti. Yalnız, Âşık Veysel’le hemen hemen aynı yaşlarda olan Adil Dedem’in de müziğe ilgisinin olduğunu yıllar sonra öğrendim. Annemin söylediğine göre Adil Dedem de çok iyi kaval çalarmış. Dedem aynı zamanda iyi bir anlatıcıydı. Yemen’de yaşadıklarını bir gün önce olmuş gibi çok net aktarırdı. Anlattıklarını neden not almadığıma ise hâlâ hayıflanırım...
                                            Adil dedem ve annem İpek. Yıl 1975
                                                        
          Âşık Veysel’le ilgili konuşmalar ve torunu Çiğdem Özer’e plâket verilmesinin ardından Can Dündar’ın hazırladığı belgesel gösterildi. Belgese gösteriminden sonra Cengiz Özkan saz arkadaşlarıyla enfes bir konser verdi. Cengiz Özkan’nın seslendirdiği eserlerin tümü Âşık Veysel’e ait parçalardı. Ön sıralarda 60 ve 70’li yılların fırtınalar estiren türkücüsü Nuri Sesigüzel ile TRT’nin şimdiki Türk Halk Müziği şeflerinden Zafer Gündoğdu oturuyordu.
          Nuri Sesigüzel, Cengiz Özkan’a daha ilk türküsünde hayranlığını dile getiren sözler sarf etmeye başladı. Özkan da ilgiye başıyla selam vererek karşılık veriyordu. Sesigüzel, bir saatten fazla programını sürdüren Özkan’ın okuduğu bütün türkülere hemen hemen eşlik etti. Hem de gözyaşları dökerek…
         Özkan'a, dinleyici koltuklarında oturan bizler de katkı sunduk. Bir ara dinleyicilerden birisi Özkan’a “Kara Toprak...” diye bağırdı. Özkan, esprili bir şekilde “Acelen ne?” diye yanıt verince gülüşmelere neden oldu. Daha sonra Özkan ve saz arkadaşları bizi ak bulutların üzerinde uçurdu…
                 Gülseren halam ve ağabeyim Azamet'le Nuri Sesigüzel'i dinlediğimiz radyomuz...
         Cengiz Özkan ve arkadaşlarının programı saat 10.30 sıralarında son buldu. Kimse oturduğu koltuktan kalkmak istemiyordu, ama program saati hayli uzadığından istemeyerek yerlerimizden doğrulduk, çıkış kapılarına yöneldik. Zıddıoğlu, vestiyerden paltosunu alırken Nuri Sesigüzel yanımızdan geçti. Zıddıoğlu’na:
 -   Seraceddin Bey ben Nuri Sesigüzel’i bekleyeceğim. Ona bir çift söz söyleyeceğim, dedim.

                   NURİ SESİGÜZEL NİYE AĞLADI!..

         Sesigüzel’in dönüşünü bekledik. Tam önümüzden geçerken:
-     Hocam birkaç dakikanızı rica ediyorum. Size söylemem gereken birkaç sözüm var. Öncelikle çocukluğumda ben ve ailemin sizin hayranınız olduğunu söylemek istiyorum. 60’lı yıllarda radyoda sizin türküleriniz çalmaya başladığı zaman ben, küçük halam ve ağabeyim radyonun başına çivilenir; 'Sarı Sabahlıkta Yakışmaz mı Anam Güzele' ve 'Durma Güzel Durma Doldur' Testini ve 'Kara Kaş Gözlerin Elmas' türkülerinizi keyifle dinlerdik, dedim.
         Elini kalbinin üzerine götürerek:
-      Allah razı olsun, dedi.
-      Şimdi asıl söylemek istediğim konuya geleyim; Cengiz Özkan’ı dinlerken büyük bir keyif aldığınızı, hayranlıkla dinlediğinize, hatta gözyaşları döktüğünüze şahit oldum…
-      Hem de ne gözyaşı… Bir sürü mendil ıslattım. Biliyor musunuz ben Aşık Veysel’i yakından tanıdım ve konuştum. Anadolu’da bir yardım konserinden sonra öğretmen oğlu beni büyük ozan Âşık Veysel’le tanıştırdı; İşte dedi sana Nuri Sesigüzel’i getirdim’ dedi. Aşık Veysel bana ‘Ben seni radyodan tanıyorum. Çok güzel sesin var. Ne mutlu ki bugün seninle karşılaşmak mutluluğuna eriştim’ dedi. Ben de sizinle tanışmaktan çok mutlu oldum, dedim.
     Sesigüzel'le sohbetimiz sırasında içimden ve daha sonra yolda Seraceddin Zıddıoğlu ile yürürken:
 -  Sanatçı dediğin işte böyle Nuri Sesigüzel gibi mütevazı olmalı, dedim ve evlerimize doğru büyük ozanın dediği gibi "İnce Uzun" değil de “Karanlık bir yolda” yol aldık…
     (Yazı ve fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder