13 Şubat 2014 Perşembe

AŞK BAŞKALAŞTIRIR...

                                       (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
Hüsnü GÜRBEY

       14 Şubat “Dünya Sevgililer Günü” dür. Kutlu olsun... Her şeyin metalaştığı ve hızla tüketildiği günümüzde, aşk sanallaştırılmış, sevgi de yozlaştırılmıştır. Hâlbuki geçen zamanlarda, aşk da sevgi de ulaşılması çok zor ulvi değerlerdi. Aşkı için Ferhat dağları delmiş, ama yine de aşkına kavuşamamıştır. Doğu toplumlarında aşkına kavuşmak yoktur, hep hüzün ve acı vardır. Doğu toplumların duygulu oluşları, hüzünlü bakışları belkide aşkına kavuşamamalarından kaynaklanmış olabilir.
       Sevgi sevmeyle başlar, yürekten gelir, aşk değildir. Sevgide mutluluk vardır, mutluluğu yaşatır. Bir annenin yavrusuna karşı duyduğu sevgidir; onu sarmalar, korur, bağrına basar, aç kalır, susuz kalır, zor koşullarla karşılaşır ama sevgisinden asla vazgeçmez. Mücadele eder, düşer kalkar ama ne yavrusunda nede ki sevgisinden vazgeçer.
       Aşk başka bir şeydir, ruhtan gelir. Akan bir su gibidir, aslına ulaşmak ister. Ona varıp ondan yok olmak ister. İki bedenin bir ruhtan can bulmasıdır, aynı hissin, aynı duygunun ve aynı acının aynı anda yaşanmasıdır. Aşk sevginin aksine acı verir, acıyı yaşatır, acıyı yaşamıyorsan aşık değilsin. Aşk sevgiliye kavuşmak değildir, sevgilinin kendisi olmaktır. O bir nehirdir, akar, taşar, coşar, püskürür ama aşkına; denize ulaşınca siner, diner, süt liman olur. Çünkü aşkına kavuşmuş, onunla bütünleşmiştir. Deryada su içinde bir katre olmuştur, Ruhu ruhuna, canı cananına kavuşmuştur. O artık odur, onun parçası değil, bizatihi odur.
      Aşk başkalaştırır, kişiyi kişiliğinden alır, aşka uçan başkadır, değilse aşka ulaşmamıştır, aşka uçmak için kanatları aramak zaman kaybıdır, kanatsız uçmaktır, harap olan gönül bülbülü, ne eder gülü. Aşk değil midir, yağmuru yağdıran, suyu buluta, bulutu suya dönüştüren, aşkla toprağa kavuşturan. Tüm tohumların içine zerk olan, kendini açığa vuran, toprağın deli gibi kaynaşması değil midir kavuşması âşıkların. Su toprağa sevdalıdır, güneşin yakıcılığına aldırmaz, aşkla dönüşüme aldırmaz, buharlaşıp gökyüzüne çıksa da elbet bilir tekrar ineceği zamanı, sabırla bekler. Aşk başkalaştırır insanı, eser rüzgâr, çakar şimşek, ağlar bulut, ama su yine de kavuşur aşkına, aşıkların kavuşmasına eşlik eder tüm kâinat. Erir biter, görünmez olur da sen bilirsin yine bakarsın buluta, işte damla yine oradadır.
      Ten kafesinde hapis olan bülbül uçmak ister, aşkına, gülüne kavuşmak ister, oysaki bağlıdır, gönül kuşu, ten kafesinde çırpınır durur. Sarhoş olmuş gülün kokusundan, neylesin dünya malını, zaten ten de mal değil midir ki istesin dünya malını. O güle âşıktır, güle kavuşmak ister, çırpınır durur, ne zaman ki kavuşur batar kuşun böğrüne dikeni, ölür o zaman kavuşur aşkına. Aşka kavuşmak için çırpınan bülbül ölmeden ölür, dirilir.
      Hüzün hali aşk halidir. Aşk ilahi bir sevgidir ve tüm varoluşun hamurudur. Aşk olmasaydı ne biz olurduk, ne dünya, ne bulutlar, ne yağmurlar, ne de çiçekler, hiçbir şey olmazdı. Hak’tan var olmanın ana gayesi aşktır. İşte o aşk, ilahi enerjinin dünyaya inmesi, akması, gürül gürül yağması, diri suların dünyayı beslemesidir. İşte tüm varlıkların beslenmesi bundan dolayıdır. Eğer nefes alabiliyorsak bu aşk sayesindendir. Aşk varlık nedenimizdir, yaşam amacımızdır. Yaşamı sevenler, ölüme seve seve giderler. Çünkü yaşam uğruna ölecek kadar güzeldir. Yarını bugünde kurmak, bu günü yarına taşımak aşkla mümkün olur. Aşk sevdadır, yardır, vatandır.
      Aşk gürül, gürül akan bir pınardır, ondan içelim kana kana, bırakalım dünya malını, yarını değil bugünü yaşayalım. İşi gücü bu gün için bırakalım, dostlarımıza, sevdiklerimize koşalım. Üşenmeyelim, sevdiklerimiz bir telefon tuşu kadar yakınımızdadır, yarın ise çok geç olduğunu unutmayalım. Aşkımıza, sevgimize ve sevgilimize koşalım. Son sözü Viktor Hugo’ya verelim:
            Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
            Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı
            Sevmek için güzele mi bakmalı?
            Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
            Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
            Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
            Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
            Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
            Solması için gülü dalından mı koparmalı?
            Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
            Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
            Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder