Mehmet ÜNLÜ
12 Eylül 1980
askeri darbesinin ardından göz altına alınan bir çok insan, Üsküdar-Selimiye’deki
1.Ordu Komutanlığı kışlasının içinde yer alan Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde
yargılandı.
Artık,
Türkiye’nin nabzı burada atmaya başladı… Bu arada askeri idarenin getirdiği;
kimilerine göre,”terör belasından kurtularak rahat bir nefes alındığı
düşüncesi” kimilerine göre de, “suçsuz insanların sudan sebeplerle göz altına
alınıp tutuklanmaları ve hatta gözaltında iken de işkencelere maruz kalındığı ”
iddiaları hakimdi. Ama, kimse “gık bile diyemezdi. Çünkü, “gık” diyeni de hemen
alıp atarlardı zindanlara..
Darbe ile
birlikte uygulanan sıkıyönetim nedeniyle saat 24.00’ten itibaren başlayan
sokağa çıkma yasağı, zaman içerisinde 02.00’den itibaren uygulanmaya başlandı..
1402 sayılı
sıkıyönetim kanununa çeşitli nedenlerle muhalefet ettikleri gerekçesiyle
binlerce insan göz altına alındı. Bunların içerisinde gece 23.59’da yasağa bir
dakika kala veya 00.01 yani yasağın
başlangıcından bir dakika geçmesiyle göz altına alınan insanlar da inanılmaz
çoğunlukta idi.
Adam bir
şekilde evine gelirken bir dakika gecikmiş ” gel’…”, “…yahu trafik yoğundu!..”
“gözaltı!..” doğru Selimiye’ye…” gözaltında
kalacağın süre belirsiz. Belki
bir hafta on gün sonra çıkarılırsın hakimin karşısına. Tabi tutuklanıp doğru
Metris, Davutpaşa, Sultanahmet Cezaevleri’ne veya bir başkasına koyulursun… İçeride
kalacağın tutukluluk süren de, gözaltı süresi gibi hiç belli değil. Alacağın ceza ise 3-6 ay arası.. Zaten
gözaltı ve tutukluluk süreleri nerede ise 5-6 ayı bulur. O zaman fazladan
yattığınla kalırsın..
"Sıkıyönetim Muhabirliği..."
İşte,
bütün bu müthiş tutuklu sanıklar trafiği ve sirkülasyonu basının ilgisini
çektiği gibi, kamuoyu tarafından da ilgi odağı haline geldi. Bu arada basında “Sıkıyönetim Muhabirliği” adında apayrı bir
saha da oluştu.
O zaman sadece
TRT vardı. Ayrıca Anadolu Ajansı da bir
devlet kurumu olması sebebiyle, görevlendirilen muhabirler için soruşturma
yapılmaz, diğer muhabirler için Sıkıyönetim Komutanlığı gerekli araştırmayı
yapardı..
İşte
TRT’den Sefer Bilirgen ve AA’dan Ertan Gökalp muhabir olarak görevlendirildi.
Ancak, bu ikili askeri muhtıra nedeniyle 1971’den itibaren
yapılan
yargılamaları takip etti. 12 Eylül’den itibaren de görevlerini başarılı şekilde
devam ettirdi..
Onlara Hürriyet
Gazetesi’nden Özkan Altıntaş katıldı. Bu arada Zeki Kuban da Tercüman Gazetesi’ni temsil
ediyordu bir süre sonra merkeze geçince yerine ben görevlendirildim.
İlk
zamanlar bayağı zorluk çektim.. Selimiye kışlasında muhabir olarak bulunmak,
yani mahkeme üstelik askeri mahkemeler..
Birçok duruşma salonu.. Bana çok zor geliyordu.. Ama arkadaşların çok büyük
yardımları olduğu için rahat çalışmamı
sağladılar..
Bir süre
sonra sevgili Deniz Türk Haberler Ajans’ını temsilen aramıza katıldı. Ara sıra
önemli davaları takip etmek için Cumhuriyet Gazetesi’nden Necdet Doğan gidip
geliyordu. Hatta, ilk adliye muhabiri Vasfiye Özkoçak ablamız da zaman zaman
duruşmaları izlemeye gelirdi.
Biz aylar
sonra birbirimizle çok iyi kaynaştık. Sefer Bilirgen, Ertan Gökalp, Özkan
Altıntaş, Deniz Teztel ve Mehmet Ünlü.. Olduk beşi bir yerde..
İstanbul
Sıkıyönetim Muhabirleri olarak adımız da duyulmadı değil hani.. Sabah erken
gelir, nerede hangi dava var?, kim yargılanacak? diyerek araştırma yapıp,
kafamıza göre duruşmalara girerdik..
Zaman
zaman 8 civarında olan duruşma salonuna dağılıp hepimiz kayda değer dava
arardık, girer izlerdik.. Haber olacak dava konusu varsa takip ederiz veya ayrı
ayrı izledikten sonra, birbirimize bilgi aktarırdık. Dayanışmamız zamanla o
kadar güçlendi ki, “bugün haber geçmiyoruz” diye karar verdik mi, orada
kalırdı. Kimse kimseyi asla atlatmazdı..
Öğle
yemeklerine birlikte gideriz.. Yemekten sonra mutlaka kahvehaneye uğrayıp pişti
oynamayı da ihmal etmezdik. Hatta akşam
mesai bitiminden sonra Selimiye’de “Orhan’ın Yeri Ocakbaşı” na uğrayıp, bir
kebap iki kadeh sallamadan evlere dağılmazdık..
Gerçekten örnek
düzeyde birlik ve beraberlik içinde hem arkadaşlığımız hem de meslektaşlığımız
mevcuttu..
Deniz
kardeşimiz bizim için bir bayan muhabir değil, erkek arkadaşlarımızdan birisi
idi sanki.. Yanında rahat konuşur, çok rahat espriler yapabilirdik..
Deniz bir
süre sonra Cumhuriyet’i temsil etmeye başladı.. Deniz’in yerine de THA’ndan Sevim
Ertemur çalışmaya başladı..
Sefer
Bilirgen ise TRT’den ayrılıp, Güneş Gazetesi’nin muhabirliğini yapmaya başladı.
Artık verilen Nikon fotoğraf makinesiyle çalışıyordu.
Beşi Bir
Yerde Sıkıyönetim Muhabirleri .. Ya bir duruşmanın başlamasını bekliyoruz, ya
da getirilecek tutuklu sanıkları…Sonuçta bir hatıra fotoğrafı çektirmeye karar
verimişiz.. Soldan itibaren Ertan Gökalp (AA), Sefer Bilirgen (Güneş), Deniz
Teztel (Cumhuriyet), Özkan Altıntaş (Hürriyet), Mehmet Ünlü (Tercüman)
1.Ordu ve
Sıkıyönetim Komutanlığı Halkla İlişkiler birimini ziyaret ettiğimiz gün. Özkan
Altıntaş, Sefer Bilirgen, Necdet Doğan, Mehmet Ünlü, Deniz Teztel
Atatürk’e hakaret
suçlamasıyla yargılanan bir rahibin duruşmasını izlerken. Deniz Teztel ve Özkan
Altıntaş
Fakat, telefonla
merkeze aktarılan haber metinini yazan kişi yanlış anlayıp hatalı yayınlanırsa,
derhal muhabir hakkında soruşturma açalırdı.. Onun için öncelikle haberi
birlikte hazırlar, kağıtlara döker, birbirimizi teyit ettikten sonra telefon
açıp yazdırırdık. Bu nedenle başımız hiçbir zaman ağrımazdı..
Eğer fotoğraf gerekirse bir eleman gelir hepimizin kasetlerini alır
Hürriyet’in Cağaloğlu Bürosu’na bırakır, her kurumun kendi görevlisi gelip
oradan dia veya siyah beyaz negatif filmleri alır baskıya yetiştirirdi. Ancak
çok önemli davaların ilk celsesinde mutlaka sanıkların fotoğraflarını çekerdik.
Mesai
bitiminden sonra hep birlikte bir akşam yemeğindeyiz..
Evet…Yıllar yılları
kovaladı, bizler zaman içinde bu görevden ayrıldık. Ben yaklaşık 2 yıl sonra
daha önce görev yaptığım Tercüman Kadıköy Bürosu şefliğine yeniden döndüm.
Ertan bu kez benim yerime Tercüman Gazetesi temsilcisi olarak görevini
sürdürdü..
Baktık ki, zaman su
gibi akıp gitmiş.. Sıkıyönetim geçip gitmiş.. Asli görevlerimize dönmüşüz,
emeklilik gelmiş çatmış…
Ancak, bizler zaman
içerisinde birbirimizden pek kopmadık.. Özellikle ben Ertan ile evlerimizin de
yakın olması nedeniyle buluştuğumuz gibi, sık sık telefonla da görüşüyorduk.
Tarih 21 Şubat 2012..
TGC’den cep telefonuma gelen bir mesaj beni şok etti.. “Ertan Gökalp’i
kaybettik”..
Ertesi gün
cenazesine katılıp, çok sayıda meslektaşımızla birlikte yolcu ettik sevgili
Ertan’ı.. Işıklar içinde yat” dileğimizle, sonsuza dek kalbimizde yaşayacağını
vurguladık..
Tarih 23 Eylül
2013… TGC’den cep telefonuma gelen bir mesajla yine şok oldum.. “Deniz Teztel’i
kaybettik”..
Son yolculuğunda onu
da birçok meslektaşı ile birlikte yalnız bırakmadım. Denizi de kalbimize gömdük.. Aynı dualarımız onun için
de geçerli..”Işıklar içinde yat”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder