17 Eylül 2012 Pazartesi

"KANLI MEHMET"İN TORUNLARI...


                                       
                                                  "Kanlı Mehmet"in torunu Temel Aydın (solda) ve köylüleri...

Yazı ve Fotoğraflar:
Süleyman Boyoğlu
       

        ENVER PAŞA’NIN YAVERİ “KANLI MEHMET”İN TORUNLARI…

         Geçtiğimiz Cumartesi-Pazar (15-16 Eylül) günlerim çok hareketli geçti. Cumartesi günkü Sarıyer gezisinden sonra Pazar günü de eski semtime, yani annemlerin oturduğu Esenler-Namık Kemal Mahallesi’ne gittim. Mahallenin tek bahçeli kahvesine doğru ilerlerken kardeşim Mustafa’nın hanımı telefonla Atatürk İlköğretim Okulu’nun bahçesine; Topkapı-Maltepe istikametinden gelen bir aracın okulun önündeki köprüden aşağı düştüğü haberini verdi.
          Çantamda yeni aldığım fotoğraf makinem vardı; koşturarak olay yerine gittim. Benim de okuduğum eski adı Ayvalıdere İlkokulu olan Atatürk İlköğretim Okulu’nun bahçesi ve köprünün üzeri meraklı insanlarla doluydu…
           Polisler aracın düştüğü okulun bahçesinde inceleme yaparken, itfaiye görevlileri de aracın çarparak sallandırdığı korkulukları kesiyordu. Önce köprü üstünden, sonra da okul bahçesine inerek fotoğraflar çektim. Tekrar köprünün üstüne çıktım, aracın uçtuğu geliş tarafından fotoğraf çekerken, başımdaki şapkam köprüden aşağı uçtu, tramvay yoluna değil de karayolunun kenarına düştü. Uçan yerden şapkamı alma imkânım olmadı, yola geçiş tel örgülerle çevriliydi; işime devam ettim.

           BODUR RIZA’NIN MEŞHUR ÇALIMLARI…

           Fotoğraf çekme işini tamamladıktan sonra “Bahçeli Kahve”ye gittim. Kahvede otururken bayram öncesi 95 yaşındaki annesi ile röportaj yapmak için sözleştiğimiz “Bodur Rıza” geldi. Önce size biraz Bodur Rıza’dan bahsedeyim. Bodur Rıza yaman bir futbolcuydu. Daha önce “Çiftehavuzlar’da Nostalji” haberimde isminden bahsetmiştim. Bodur Rıza, Yıldırım Spor ve Çiftehavuzlar Spor Kulübü’nde oynarken, şirin hareketleri ve çalımlarıyla seyirciyi kendisine hayran bırakıyordu. Hayranları her Pazar sırf Bodur Rıza’nın şık, özellikle de rakip oyuncularla dalga geçmek için attığı bacak araları top hareketlerini izlemek için Bayrampaşa’dan, Esenler’den Çiftehavuzlar Sahası’na akın akın geliyorlardı. Rıza’nın oynayacağı takımın maçının başlama saatini iple çekiyorlardı.
          Üstelik Bodur Rıza futbol oynarken, yani daha çocukken 16 yaşında amcasının kızıyla evlendirildi. Bodur Rıza yıllar öncesine giderek, evlilik hikâyesini gülerek şöyle anlattı:
          “- Bir gün Ayvalıdere İlkokulu’nun karşısındaki evimizde otururken, lakabı 'Topal Hasan' olan ak saçlı, ak sakallı Hasan dedem yanında güzel bir kızla kapıdan içeri girdi. 'Bu kız senin beşik kertmen' dedi. Şaşırdım kaldım…
          Sonra Hasan dedem 'beşik kertmem' olan amcamın kızını neden İstanbul’a getirmek zorunda kaldığını anlattı. Şimdi eşim olan Fatma’yı köyden çok isteyen oluyormuş, ama benimle beşik kertmesi olduğu için de hiçbir taliplisine vermiyorlarmış. İstemeye gelenleri 'O sözlü, o nişanlı' diyerek geri çeviriyorlarmış, ama Fatma güzel bir kız olduğu için de kaçırırlar diye de korkmaya başlamışlar. Aile karar veriyor ve dedeme 'En iyisi sen bu kızı al beşik kertmesi Rıza’nın babasına götür' demişler, o da alıp getirmiş…  Sonra evlendik.”
          Bodur Rıza heyecanlı bir şeklide hanımıyla nasıl evlendiğini anlatırken, Rıza’dan 9 çocuk dünyaya getirin eşi Fatma Hanım söze karışarak;
          - “Rıza’yla evlendiğimizde sanırım 1967 yılıydı. Ben yeni gelinken sizin hemşeriniz Cıbıl Hüseyin’in karısı Nezaket yenge öldü. Cenazesine gitmek istedim, amcamla yengem yeni gelinim diye bırakmadılar”, diye sitem etti.
           Bodur Rıza ile eşi Fatma Hanım’ın evlilik hikâyesini dinledikten sonra evlerine geliş sebebim olan anneleri Emine Nine’yle sohbete başladım.
                                             Emine Nine...
  
            “RUSLAR TRABZON’U TERKEDERKEN DOĞMUŞUM”

           Emine Nine benim de çocukluğumun geçtiği mahallenin en eskilerindendi. 95 yaşındaki Emine Nine’ye mahalleye nereden ve nasıl geldiklerini sorarak başladım. Yıllar öncesine dayanan ciğerindeki rahatsızlıktan dolayı konuşmakta biraz zorlansa da başladı anlatmaya:
           “- Ben Trabzon’un Maçka ilçesinin eski adı Soldoy, şimdiki adı Sevinç Köyü’nde Ruslar Trabzon’u terk ederken doğmuşum. Ruslar Maçka’dan çekilirken Maçka deresi köprüsü üzerinde insanları kesip kesip dereye atıyorlarmış. Kaynatam Topal Hasan’ı da keseceklerken ayağı tökezlemiş kesilen bir adamın üzerine düşmüş. Düştüğü adamların üzerinden hiç kıpırdamamış. Kaynatamı kesildi diye bırakmışlar, öyle kurtulmuş…”
   
           “KANLI MEHMET”İN TORUNLARI

           Emine Nine’ye Maçka’dan yakın köylüsü arkadaşım Enver Kaya’nın annesi Ayşe Kaya’nın daha önce bana anlattıklarından yola çıkarak, Osmanlı-Rus Savaşı’nda-Kafkas Cephesi’nde köylerinde savaşa gidip de dönmeyen insanların bulunup bulunmadığını sordum:
           - Kaynatam Topal Hasan’ın babası 'Kanlı Mehmet' savaşa gitmiş, bir daha dönmemiş. Kanlı Mehmet, Enver Paşa’nın yaveriymiş. Kocam Temel, ‘Kanlı Mehmet’in torunu oluyor. Köyden başka insanlar da savaşa gitmiş dönmemiş, ama ben isimlerini şimdi hatırlamıyorum.
          Emine Nine köyde annesinin mısır, lahana ekim işleriyle, babasının da kerestelik ağaç kesme işiyle uğraştığını anlattı.
          Emine Nine, kocası Temel’in biri kız dört kardeşi daha bulunduğunu; en büyüklerinin isminin Faik, diğerlerinin adının Kahraman, Mehmet ve Aslı olduğunu söyledi. Emine Nine, soyadı kanunu çıkmadan önce kocasının ailesinin lakabının “İlyasoğlu” olduğunu, soyadı kanunu çıktıktan sonra da “Aydın” soyadını aldıklarını belirtti.
            Emine Nine’ye okur-yazar olup olmadığını da sordum:
           - Okul vardı, ama fakirdik gidemedim. Sonra Rıza’nın babasıyla evlendirdiler. Yedi çocuğum oldu; üçü öldü, dördü kaldı. Yedi çocuktan sadece ikisini İstanbul’da, diğerlerini Maçka’da doğurdum. Adları sırasıyla Aliye, Cevahir, Ömer, Rıza, Asiye, İhsan ve İrfan…
                            Emine Nine, yanında kaldığı oğlu-gelini ve torunlarıyla...
           Emine Nine, İstanbul’a nasıl geldiklerini de şöyle anlattı:
           “1950’lerde İstanbul’a geldik. Fatih’te Gelenbevi Ortaokulu’nun alt kısmında Kadıçeşme’de kirada oturuyorduk. Kocam vatmanlık yapıyordu. Fatih'te otururken 1958 yılında Esenler Namık Kemal Mahallesi’nde bir arsa satın aldık, buraya geldik. Arsayı da Haydar Kütük’ten aldık. Tek katlı bir ev yaptık. Bahçesi vardı; lahana, kabak, domates, biber ekerdim.
           Ayvalıdere İlkokulu açılınca da bakkal dükkânı açtık. Okul dediğim de yan yana iki barakaydı. Sonra bakkalı lokantaya çevirdik. Rahmetli, okulun aile birliğinde görev yaptı. Sonra da Bankacı Yusuf, babanlar ve amcanlarla Çiftehavuzlar Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği’ni kurdular. O derneğin yeri sonra muhtarlık binası oldu.”
           Emine Nine ve oğlu Bodur Rıza,  Atatürk İlköğretim Okulu (Ayvalıdere İlkokulu) ile tam evlerinin önünde “garip bir köprü”nün inşa edilmesinden sonra, uzun yıllar yaşadıkları evi ve arsayı “yok pahasına” satmak zorunda kalmalarını, şimdi ise eski evlerinin 200 metre yukarısında bir apartman dairesinde “hapis hayatı” yaşamaya mecbur bırakılmalarını hüzünlenerek dillendirirken, “Allah daha kötüsünü göstermesin” deyip sözlerini tamamladılar..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder