1 Şubat 2012 Çarşamba

BÂB-I ÂLİ'NİN ÇINARLARI ANLATIYOR....

                                            (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

           İZZET SEDES GALATASARAY’DAN ARKADAŞI İPEKÇİ’Yİ ANLATTI:

           Abdi İpekçi’nin Galatasaray Lisesi Orta Mektep’te (1942) altıncı sınıfta sıra arkadaşıydım. Abdi İpekçi daha Orta Mektep’teyken “Ben gazeteci olacağım” derdi.
1948 senesinde ikimizde liseyi bitirdik.
          Babam (Selami İzzet Sedes) o sıra Son Posta gazetesinin yazı işleri müdürüydü. Eniştem Murat Sertoğlu da Yeni Sabah gazetesinin yazı işleri müdürüydü. Bir gün babama “Abdi gazeteci olmak istiyor” dedim. Babam Abdi’yi arkadaşım olarak biliyor o kadar. Babam “Enişten Murat Sertoğlu’na söyle” dedi.
          Yeni Sabah’ı o sıralar Safa Kılıçlıoğlu almış hamle yapmak istiyor. Eniştem’e Abdi’nin gazetecilik yapmak istediğini söyledim. Eniştem “Peki gelsin çalışsın” dedi. Abdi İpekçi Fransızca biliyordu. İngilizceyi sonradan ikimizde öğrendik. Ve Abdi Yeni Sabah’a gitti, çalışmaya başladı; “Beyoğlu Muhabiri” olarak...
          Abdi Yeni Sabah’ta sonra istifa etti. Neden istifa etti? O zaman daha bekâr. Yazları Büyükada’da oturuyordu. Bütün İpekçiler Büyükada’daydı. Sonradan eşi olan Sibel de o zaman Büyükada’da oturuyordu. O zaman flört ediyorlardı, daha evlenmemişlerdi.
           Abdi bir gün bir şey yok diye Ada’ya erken dönüyor. Saat iki ya da üç vapuru ile… Akşam saat beşe doğru da İstanbul’a büyük bir yat geliyor. İçinde artistlerin, ünlülerin olduğu bir yat.. Bu yat haberi gazetelerde çıktı, Yeni Sabah bu haberi atladı. O zaman İzzet Aykol Yeni Sabah’ın istihbarat şefiydi. Aykol, istihbarat defterine şunu yazmış: Abdi Bey siz Ada’dan gelmeden Ada’ya dönmeyi düşünüyorsunuz”. Abdi bu yazı üzerine çok alındı ve istifa etti. 
           Yıllar sonra İzzet Aykol işsiz kaldı ve Milliyet gazetesine geldi Abdi İpekçi’den iş istedi.  O zaman Abdi İpekçi yazı işleri müdürüydü. Ve Abdi Bey İzzet Aykol’a “evet” dedi ve işe aldı. Aykol’u “Memleket haberleri Servisi” şefi yaptı. Böyle bir adamdı Abdi…
            Abdi sonra Mithat Perin’in çıkardığı İstanbul Ekspres gazetesinin yazı işleri müdürü oldu. Burada birkaç yıl çalıştı, sonra askere gitti. Askerliğini Kore’de yaptı. İngilizce bildiği için oraya gönderdiler. Abdi, askerliğini yedek subay olarak yaptı Türkiye’ye döndü.
           Bir gün bana “ Milliyet gazetesinin sahibi Ali Naci Karacan benimle görüşmek istiyormuş” dedi. O zaman Ali Naci Bey Molla Fenari Sokak’ta yeni bir bina yaptırmıştı. Oraya gitti. Bir saat kadar konuşmuşlar. Ben de o zaman Vatan gazetesindeydim, binalarımız karşılıklı sayılırdı. Çıkışta beni dışarı çağırdı. Bana “Ali Naci Bey bana yazı işleri müdürlüğü teklif etti. Sen de gel istihbarat şefi ol” dedi. Ben de kabul ettim.

                YALMAN: O ADAM ONDAN FAZLA GAZETE BATIRDI”

          Vatan gazetesinin sahibi Ahmet Emin Yalman’a istifa ediyorum dedim. “Neden istifa ediyorsun” dedi. Milliyet’e gidiyorum dedim. “Yahu o adam ondan fazla gazete batırdı, oraya gidilir mi” dedi. Gideceğim dedim ve gittim.  Ve Abdi ile birlikte 15 sene çalıştık. Bunun altı senesi İstanbul, dokuz senesi de Ankara.. (1960-69). Ankara’da Milliyet’in temsilcisiydim.
           Abdi İpekçi en yakın arkadaşımdı. Abdi Bey yaşasaydı bugün Türk basını farklı bir noktada olurdu. Abdi Türkiye’de basını değiştiren, dönüştüren, medenileştiren, ileri adımlar atmasını sağlayan bir kişiydi. Son derece dürüst bir adamdı.
         Milliyet çok etkili bir gazeteydi. Abdi, bu gazetedeki başyazılarında daima dengeli olmayı, ölçülü olmayı öne süren bir yazardı. Bence bu yüzden Abdi öldürüldü. Çünkü o zaman Türkiye çok sallanıyordu.
     
                LEYLA UMAR'I İŞE BEN ALDIRDIM

        Abdi İpekçi yazı işleri müdürü, ben de Faruk Demirtaş’tan sonra istihbarat şefi oldum. Vasfiye Özkoçak, Necmi Onur, Nedret Selçuker, Metin Doğanalp, Oğuz Öngen, Hasan Pulur,  Seraceddin Zıddıoğlu ve Leyla Umar’a istihbarat şefliği yaptım.
        Bu muhabirlerin hepsi çok iyiydi, iyi bir ekipti. Herkes görevini yapardı. Leyla Umar’ı işe ben aldım. Bir gün Ercüment Karacan beni çağırdı. “Leyla Umar’ı tanıyor musun?” dedi. Ben de evet tanıyorum dedim. “Gazeteci olmak istiyormuş. Ne dersin” dedi. Abdi’ye sormuş Abdi Bey de ‘İzzet’e sor, İzzet tanıyor” demiş. Ben de Ercüment Bey’e al dedim. Bir gün  Leyla’yı çağırdı, Leyla gazeteye geldi, ondan sonra başladı çalışmaya…
        Yaman bir muhabirdi Leyla. İlk defa Milliyet’te işe başladı. Leyla Umar, dedikodu ve cemiyet haberleri yapardı. Toplantılara gider, gördüklerini yazardı. Bu alanda çok muvaffak oldu. Yalnız daha sonra tatsız olaylar oldu, ona rağmen Leyla yazmaya devam etti. Müthiş bir tarafı vardı; her şeyi görürdü…
         Leyla Umar, Refik Erduran’la Milliyet’teyken evlendi.  Refik Erduran da benim arkadaşımdı. Erduran’a “Gel bizim gazetede yaz” dedim. Geldi, o da yazmaya başladı. Refik Erduran’ın uslubu çok güzeldi. Ve yazıları hakikaten tutuldu. Ercümen Bey de beğendi, sonra Ercüment Bey’le arkadaş oldu.     
(Süleyman BOYOĞLU)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder