11 Haziran 2012 Pazartesi

NÂZIM HİKMET'İN KAÇMADAN ÖNCE KADIKÖY'DE OTURDUĞU EV....




Nâzım Hikmet'in yurt dışına kaçmadan önce oturduğu Kadıköy Mühürdar Mahallesi Dumlupınar Sokak'taki evi... Alttaki fotoğrafta Nâzım Hikmet konusunda önemli çalışmalar yapan yazar Emin Karaca, bir zamanlar Nâzım Hikmet'in oturduğu evin dış kapısı önünde görülüyor... (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

               GAZETECİ-YAZAR EMİN KARACA BÜYÜK ŞAİR NÂZIM 
               HİKMET’İN YURT DIŞINA NASIL KAÇTIĞINI ANLATTI:


        “Nâzım Hikmet, 15 Temmuz 1950’de Cerrahpaşa Hastanesi’nde yatarken serbest bırakıldı. İki ev değişikliğinden sonra Kadıköy Mühürdar Mahallesi Dumlupınar Sokak’taki üç katlı eve (evin şimdiki kapı numarası 22) taşınıyor. Bu evde eşi Münevver Hanım’la birlikte kalıyorlar.
        Yalnız Nâzım Hikmet hapisten çıktıktan sonra sürekli takip ediliyor. Kapısının önünde polisler nöbet bekliyormuş. Türkiye’de yaşamasının zorluğunu anlayan Nâzım Hikmet Türkiye’den kaçmaya karar veriyor. Kaçma konusunu Tuzla’da yedek subay olan Refik Erduran’a açıklıyor. Bir plan yapıyorlar.
        Nâzım Hikmet, 17 Haziran 1951’de sokak kapısı önünde polislerin “uyur gibi yapmalarını” fırsat bilerek, daha doğrusu polislerin göz yummaları sonucu sabah erkenden evden çıkıyor. Kadıköy İskelesi’ne yürüyerek geliyor. Vapurla Karaköy’e geçiyor. Hocapulo Pasajı’na gidiyor. Pasaj içindeki manifaturacıya giriyor. Manifaturacıdan don gömlek alıyor. Sonra Taksim’e çıkıyor. Burada Sarıyer dolmuşuna biniyor. Tarabya’da dolmuştan iniyor. Refik Erduran burada kendisini sürat teknesiyle bekliyormuş.


           "BEN TÜRKİYE'DEKİ ŞAİR NÂZIM HİKMET'İM"

        Sürat teknesine biniyor, Karadeniz’e doğru açılıyorlar. Boğaz’da Karadeniz’e doğru giden bir Rumen şilebi görüyorlar. Şilebe Rus filozofu Plehanov’un adını vermişler. Nâzım Hikmet, “Bu adamı hiç sevmem ama ne yapalım,  kısmet… Bu çıktı karşımıza” diyor. Nâzım Hikmet ellerini huni gibi yapıyor “Ben Türkiye’deki şair Nâzım Hikmet’im sığınmak istiyorum. Beni gemiye alın” diye bağırıyor, ama gemi personeli “yaklaşmayın vururuz” gibi bir şeyler söylüyorlar.
         Sonra iç çamaşırlarını sardığı gazeteyi huni gibi yapıyor yine sesini duyurmaya çalışıyor. Bu sırada sürat teknesi arıza yapıyor. Bir müddet çalıştıramıyorlar. Ancak şilepte epeyce uzaklaşıyor, bir nokta gibi gözüküyor. Sonra Refik Erduran uğraşısı sonrası tekneyi çalıştırıyor. Nâzım Hikmet devam edelim diyor. Şilebe tekrar yetişiyorlar. Şilebin arka küpeştesinden ip merdiven sarkıtıyorlar. Her halde Köstence Limanı ile bağlantı kurmuş olacaklar ki “Nâzım Hikmet diye birisi bizden yardım istiyor” diyorlar. Ardından Nâzım Hikmet’i gemiye alıyorlar. Nâzım Hikmet Refik Erduran’a “Sen de gel” diyor. Refik Erduran, “Tekneyi armatör (sonra Akşam gazetesi sahibi olan) Malik Yolaç’tan ödünç aldım. Bunu sahibine teslim etmem gerekiyor. Ben gelemem” diyor.
        Nâzım Hikmet 17 Haziran 1951 tarihinde yani aynı gün Plehanov şilebi ile Köstence Limanı’na varıyor. Böylece hapisten çıkışının senesi dolmadan ülkeden kaçmış oluyor.” 
(Süleyman Boyoğlu)

4 yorum: