23 Ocak 2020 Perşembe

BEKLEDİĞİ "PANDORA'NIN KUTUSU" MU?

        “Pandora’nın Kutusu” içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda bir kez daha açıldı; her tarafta kan, gözyaşı, hastalık, yolsuzluk, savaş ve açlık yeniden baş göstermeye başladı. 
       En son Çin’de insandan insana geçen virüs can almaya devam ederken doktorlar, bilim adamları ve ülkeler hastalığın yayılmaması için çareler arıyor, fotoğraftaki kedi ise açılan “Pandora’nın Kutusu”ndan geriye kalan “Umut”u adeta koruyor… (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

DATÇA...

                                               (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

19 Ocak 2020 Pazar

DOĞADAN...


                                         (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

13 Ocak 2020 Pazartesi

"AK MELEKLER" SELAM DURUN...

                                                           
                                                     Azimet Çankaya
  
                            Ak meleğim göç eylemiş yurdundan
                             Havalanmış minnet etsem iner mi?
                             Can çıkmazsa o kurtulmaz bu demden
                             Alev almış ateş dağı söner mi?

                             Dertli olanlara elbet zar gelir
                             Geniş dünya tek başına dar gelir
                             Ellere yaz bahar bana kış gelir
                             Ben yanarım eller beni kınar mı?

                             Metin’iyem daha giymem alları
                             Viran olsun Çamşıhı’nın elleri
                             Sele verem dağı taşı çölleri
                             Aklı olan bu dünyaya kanar mı?

            Ah bu türküler… 
Bedri Rahmi Eyüboğlu diyor ya; “Ne zaman bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım”… Eyüboğlu sanki Sivas-Çamşıhlı Âşık Ali Metin’i işaret ediyor. Ne diyor Âşık Ali Metin:

                             Metin’iyim daha giymem alları
                              Viran olsun Çamşıhı’nın elleri
                              Sele verem dağı taşı çölleri
                              Aklı olan bu dünyaya kanar mı?

          İşte ne yazık ki aklımız duygularımıza hakim olamıyor, hep bu dünyanın yalanına dolanına kanıyor. Ölmeyecekmişiz, dünya durdukça yaşayacakmışız gibi kalp kırıyor, insan üzüyoruz. Ozan Ali Metin, yukarıdaki sözleriyle bu dünyada istediğini yapamadığından-alamadığından yakınıyor, doğduğu memlekete sitem ediyor; dağını, taşını, toprağını sele veriyor…
         Değerli büyüğümüz-akrabamız-canımız Azimet Çankaya da doğduğu toprak olan Refahiye’yi sele verip gitti. Dost meclislerinde, özel günlerde hep Âşık Ali Metin’in bu türküsünü söyler ve son kıtanın bir mısrasını “Viran olsun Refahiye elleri” diye değiştirirdi. Uzun yıllar çektiği şeker hastalığı, buna bağlı olarak gelişen böbrek yetmezliği ve haftada iki-üç gün diyaliz makinesine bağlılığı sanırım bu türkü vasıtasıyla biraz olsun azalıyor, rahatlatıyordu.
         Aslında Çankaya’nın ki de Âşık Ali Metin gibi doğduğu topraklara bir sitemdi, yakınmaydı. Yani; “Ey Erzincan! Ey Refahiye! Eğer benim karnımı doyursaydın, ne işim vardı gurbet ellerde” demek istiyordu. Şayet gurbetlik olmasaydı Çankaya, belki daha uzun yaşayacak, bu hastalıkların hiç birisiyle boğuşmayacaktı.    
         İstanbul-Kartal’da 12 Ocak Pazar günü Hak’ka yürüyen, 1980 öncesi DİSK-Maden-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Rabak Kablo Fabrikası’nda “İş Yeri Temsilciliği”ni yapan aydın insan Azimet Çankaya büyüğümüz, hani sevdiklerimize sitem ettiğimiz gibi, o da şimdi sitem ettiği Refahiye yolunda. Çankaya 14 Ocak Salı günü doğdu Pusans Köyü’nde kara toprakla buluşacak.
        Bedri Rahmi Eyüboğlu; “Bana bir bardak su’ dercesine/Bir türkü söylemeden gidersem yanarım” diyor ya, sen yanmadan gidiyorsun Azimet Çankaya, zira sen türkünü söyledin, yakacaklarını yaktın, sele vereceklerini verdin…
        Yıldızlar yoldaşın, kara toprakla buluşman huzurlu olsun Can Çankaya…
(Yazı ve Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)




12 Ocak 2020 Pazar

CARETTA CARETTA VE DATÇA...





                            Datça-Liman'da Carretta Caretta ve Datça fotoğrafları...
                                    (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

4 Ocak 2020 Cumartesi

MİNİ CEZAEVİ MÜZE OLUYOR...

          Datça'da yaklaşık 120 yıl önce inşa edilen ve 2002 yılına kadar kapalı ve yarı açık cezaevi olarak kullanılan 8 kişilik tarihi bina restore ediliyor. Muğla-Datça Belediyesi tarafından kamulaştırılan bina "Demokrasi Müzesi" olacak. Etrafındaki yeşil alan ise "Sınırsızlık Meydanı"na dönüştürülecek.
         12 Eylül 1980 sonrası kapatılan CHP'nin genel başkanı olan Bülent Ecevit'in tutuklu kaldığı dönemde yatmak istediği cezaevi olarak da bilinen dört odalı, 80 metrekare kapalı alana sahip tarihi bina belediye tarafından iki yıl önce kamulaştırılmıştı. 330 metrekare bahçesi olan tarihi binanın bahçesi de bitişiğindeki 300 metrekarelik yeşil alan ile birleştirildi.
(Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)