17 Nisan 2022 Pazar

ÂŞIK DAİMİ ANILDI...


Ne ağlarsın benim zülfü siyahım

Bu da gelir bu da geçer ağlama

Göklere erişti figanım ahım

Bu da gelir bu da geçer ağlama…

 

    Yukarıdaki sözlerin sahibi halk ozanı Âşık Daimi (İsmail Aydın), Datça’da düzenlenen bir etkinlikle anıldı. Datça Cemevi’ndeki etkinliğe Daimi dostları ve sevenleri katıldı. Törende bir konuşma yapan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça Şube Başkanı Murat Yıldırım, Âşık Daimi’yi İstanbul-Unkapanı’ndaki saz evinden tanıdığını belirterek, kendisinin de bir süre kursiyer öğrencilerinden olduğunu söyledi.

    Datça Cemevi’nde 16 Nisan Cumartesi akşamı düzenlenen etkinlikte İnci Kement, Gülay Bahar, Macide Yalın, Melek Gür, Zeki Şimşek, Bahattin Akbulut, Haşim Ballı ve Ömer Tekdağ adlı sanatçılar, Daimi’nin eserlerini seslendirdi.   

                                   ÂŞIK DAİMİ KİMDİR?

     Asıl adı İsmail Aydın olan Âşık Daimi, Musa Dede ile Selvi Ana’nın yedi çocuğundan birisi olarak 1932 yılında İstanbul’da doğdu. Aile, Sivas-Kangal’dan sonra Daimi 4-5 yaşlarındayken asıl memleketleri Erzincan-Tercan’a göç etti.

    Daimi’nin ilk ustası dedesi Dursun Dede’dir. Bir gece rüyasında Pir elinden bade-dolu içer, bundan sonra “Âşık Daimi” mahlasıyla kendi eserlerini üretmeye başlar… İlk eseri olan “Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara”yı 1948 yılında yazıp besteler..

    İstanbul’un alınışının 500. yıldönümü olan 1953 yılında Behçet Kemal Çağlar ile İstanbul Radyosu’nda ilk radyo programını yapar. Âşık Daimi, artık adını ve sesini yurt içinde ve yurt dışında duyurur.

    Âşık Daimi, daha sonra Türkiye’yi köy köy, kent kent dolaşmaya başlar. Çağında yaşayan tüm ozanlarla zaman zaman bir araya gelir. Bu ozanlardan bazıları; Âşık Veysel Şatıroğlu, Âşık Ali İzzet, Âşık Dursun Cevlanı, Âşık Davut Sulari’dir.

    Âşık Beyhani, Âşık Mahzuni ve Ekberi ise kendisinden yaşça küçük olan sevdiği ozanlardır. Daimi’yi iki dedesinden sonra etkileyen iki önemli isimden birisi Eyüp Dede İsyani, diğeri de Potik Dede’dir. 

    Yurt dışında da konserler veren Âşık Daimi, aşağıdaki eserinde ise canlı varlıklar içinde en değerli olanın insan olduğuna vurgu yapar:

Kâinatın aynasıyım

Mademki Ben Bir İnsanım

Hakkın varlık deryasıyım

Mademki ben bir insanım

İnsan Hak’ta Hak insanda

Arıyorsan bak insanda

Hiç eksiklik yok insanda

Mademki ben bir insanım

İlim bende kelam bende

Nice nice alem bende

Yazar levhi kalem bende

Mademki ben bir insanım

Bunca temenni dilekler

Vız gelir çarkı felekler

Bana eğilsin melekler

Mademki ben bir insanım

Tevrat’ı yazabilirim

İncil’i dizebilirim

Kuran’ım sezebilirim

Mademki ben bir insanım

    Erken yaşta kaybettiğimiz (1983) Daimi’yi ben de Esenler-Çiftehavuzlar Mahallesi’nde “Büyükbina”da oturan kardeşi Süleyman Aydın’nın oğlunun sünnet düğününde yakından tanıdım. Kardeşi ile amcamgiller "kirvelik" bağı kurmuştu. Dayımın kahvesinin önünde bir söğüt ağacının altındaki masa etrafında otururken, tanımadığım, ilk defa semtte gördüğüm genç birisi geldi. Genç adam daha oturur oturmaz Daimi'ye hedef aldı; "Çok kibirlisiniz, kendinizi beğenmiş bir tavrınız var” dedi. Benim sağlık sorunu olduğunu düşündüğüm genci Daimi sabırla dinledi. Ardından da ciddi ve olgun bir tavırla; "Ben kibirli değilim, yanılıyorsun. Yapım öyle" demesi hâlâ gözlerimin önündedir. Mahalleden, aynı sokakta oturduğumuz bir arkadaşımın da Unkapanı’ndaki saz evinde Âşık Daimi’nin öğrencisi olduğunu, düzenlenen konserlerine gittiğimi de eklemek istiyorum…

                       Daimi (solda), amca oğlu Mehmet (ortada) ile bağlamacısı Kemal

                                  İÇİMİ HÂLÂ KANATAN OLAY...

    İçimi hâlâ kanatan Daimi’yle ilgili bir anıyı da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde görev yaparken, bir gazeteciden (Milliyet gazetesi muhabiri Seraceddin Zıddıoğlu’ndan) dinlemiştim. 1960’lı yıllarda Âşık Daimi, bir konser salonunda sahneye çıkma sırasını beklerken, kendini bilmez bir komiserin; “Bak şimdi onu ayağıma kadar getirteceğim” diyip, uzaktan sazı elinde olan Daimi’yi yanına çağırtıp, “hava atması”nı unutamıyorum.

    Daimi’nin çok beğenilen ve hâlâ dillerden düşmeyen “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım” adlı eserini ben 1970 yılında bir hemşerimiz olan yerel bir sanatçıdan teypten dinlemiş, sözlerini de bir deftere yazmıştım. Ne yazık ki bu eserle ilgili yanlış bilgiler sosyal medyada hâlâ farklı bir biçimde yazılıyor ve dolaşıyor. Yazılmaya da devam ediyor…

    Daimi’nin 1951 yılında evlendiği eşi Gülsüm’den yedi çocuğu oldu. Onurlu ve gururlu insan Daimi, hem genç yaştaki oğlunu yitirmesi hem de 1980 askeri darbesinde uğradığı ağır baskılara dayanamadı, 51 yaşındayken Hakk’a yürüdü…

(Süleyman Boyoğlu)

11 Nisan 2022 Pazartesi