Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir bu da geçer
ağlama
Göklere erişti figanım ahım
Bu da gelir bu da geçer
ağlama…
Yukarıdaki sözlerin sahibi halk
ozanı Âşık Daimi (İsmail Aydın), Datça’da düzenlenen bir etkinlikle anıldı.
Datça Cemevi’ndeki etkinliğe Daimi dostları ve sevenleri katıldı. Törende bir
konuşma yapan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Datça Şube Başkanı Murat
Yıldırım, Âşık Daimi’yi İstanbul-Unkapanı’ndaki saz evinden tanıdığını
belirterek, kendisinin de bir süre kursiyer öğrencilerinden olduğunu söyledi.
Datça Cemevi’nde 16 Nisan
Cumartesi akşamı düzenlenen etkinlikte İnci Kement, Gülay Bahar, Macide Yalın,
Melek Gür, Zeki Şimşek, Bahattin Akbulut, Haşim Ballı ve Ömer Tekdağ adlı
sanatçılar, Daimi’nin eserlerini seslendirdi.
Daimi’nin ilk ustası dedesi
Dursun Dede’dir. Bir gece rüyasında Pir elinden bade-dolu içer, bundan sonra
“Âşık Daimi” mahlasıyla kendi eserlerini üretmeye başlar… İlk eseri olan “Bir
Seher Vaktinde İndim Bağlara”yı 1948 yılında yazıp besteler..
İstanbul’un alınışının 500.
yıldönümü olan 1953 yılında Behçet Kemal Çağlar ile İstanbul Radyosu’nda ilk
radyo programını yapar. Âşık Daimi, artık adını ve sesini yurt içinde ve yurt
dışında duyurur.
Âşık Daimi, daha sonra
Türkiye’yi köy köy, kent kent dolaşmaya başlar. Çağında yaşayan tüm ozanlarla
zaman zaman bir araya gelir. Bu ozanlardan bazıları; Âşık Veysel Şatıroğlu,
Âşık Ali İzzet, Âşık Dursun Cevlanı, Âşık Davut Sulari’dir.
Âşık Beyhani, Âşık Mahzuni ve Ekberi ise kendisinden yaşça küçük olan sevdiği ozanlardır. Daimi’yi iki dedesinden sonra etkileyen iki önemli isimden birisi Eyüp Dede İsyani, diğeri de Potik Dede’dir.
Yurt dışında da konserler
veren Âşık Daimi, aşağıdaki eserinde ise canlı varlıklar içinde en değerli
olanın insan olduğuna vurgu yapar:
Kâinatın aynasıyım
Mademki Ben Bir İnsanım
Hakkın varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım
İnsan Hak’ta Hak insanda
Arıyorsan bak insanda
Hiç eksiklik yok insanda
Mademki ben bir insanım
İlim bende kelam bende
Nice nice alem bende
Yazar levhi kalem bende
Mademki ben bir insanım
Bunca temenni dilekler
Vız gelir çarkı felekler
Bana eğilsin melekler
Mademki ben bir insanım
Tevrat’ı yazabilirim
İncil’i dizebilirim
Kuran’ım sezebilirim
Mademki ben bir insanım
Erken yaşta kaybettiğimiz (1983) Daimi’yi ben de Esenler-Çiftehavuzlar Mahallesi’nde “Büyükbina”da oturan kardeşi Süleyman Aydın’nın oğlunun sünnet düğününde yakından tanıdım. Kardeşi ile amcamgiller "kirvelik" bağı kurmuştu. Dayımın kahvesinin önünde bir söğüt ağacının altındaki masa etrafında otururken, tanımadığım, ilk defa semtte gördüğüm genç birisi geldi. Genç adam daha oturur oturmaz Daimi'ye hedef aldı; "Çok kibirlisiniz, kendinizi beğenmiş bir tavrınız var” dedi. Benim sağlık sorunu olduğunu düşündüğüm genci Daimi sabırla dinledi. Ardından da ciddi ve olgun bir tavırla; "Ben kibirli değilim, yanılıyorsun. Yapım öyle" demesi hâlâ gözlerimin önündedir. Mahalleden, aynı sokakta oturduğumuz bir arkadaşımın da Unkapanı’ndaki saz evinde Âşık Daimi’nin öğrencisi olduğunu, düzenlenen konserlerine gittiğimi de eklemek istiyorum…
Daimi (solda), amca oğlu Mehmet (ortada) ile bağlamacısı KemalİÇİMİ HÂLÂ KANATAN OLAY...
İçimi hâlâ kanatan Daimi’yle ilgili
bir anıyı da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde görev yaparken, bir gazeteciden (Milliyet gazetesi muhabiri Seraceddin Zıddıoğlu’ndan) dinlemiştim.
1960’lı yıllarda Âşık Daimi, bir konser salonunda sahneye çıkma sırasını
beklerken, kendini bilmez bir komiserin; “Bak şimdi onu ayağıma kadar getirteceğim”
diyip, uzaktan sazı elinde olan Daimi’yi yanına çağırtıp, “hava atması”nı
unutamıyorum.
Daimi’nin çok beğenilen ve
hâlâ dillerden düşmeyen “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım” adlı eserini ben 1970
yılında bir hemşerimiz olan yerel bir sanatçıdan teypten dinlemiş, sözlerini de
bir deftere yazmıştım. Ne yazık ki bu eserle ilgili yanlış bilgiler sosyal
medyada hâlâ farklı bir biçimde yazılıyor ve dolaşıyor. Yazılmaya da devam ediyor…
Daimi’nin 1951 yılında
evlendiği eşi Gülsüm’den yedi çocuğu oldu. Onurlu ve gururlu insan Daimi, hem
genç yaştaki oğlunu yitirmesi hem de 1980 askeri darbesinde uğradığı ağır
baskılara dayanamadı, 51 yaşındayken Hakk’a yürüdü…
(Süleyman
Boyoğlu)