30 Ekim 2015 Cuma

TGF'DEN AÇIKLAMA...

         Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Başkanı Yılmaz Karaca, “İpek Medya Grubu’na atanan kayyumların ilk işi televizyon, radyo ve gazete yayınlarını gasp etmek oldu. Bu basın tarihimize geçen bir utanç uygulamasıdır” dedi.
         İpek Medya Grubu’nda çalışan gazetecilerin tamamının işlerinden olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirten Yılmaz Karaca, yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
        “İpek Grubu’na kayyum atanmasıyla ilgili olarak daha önce dile getirdiğimiz derin kaygılar, ne acıdır ki, bütün bir toplumun gözleri önünde hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde tüm çıplaklığıyla yaşanmaya devam edilmektedir. Atanan kayyumların ilk icraatının televizyon, radyo ve gazetelerin yayın politikalarına müdahale etmek olması, olayın gerçek amacını ortaya koymuştur. Bu ülkede anayasal teminat altında bulunan yayın özgürlüğü, televizyonların ve radyoların ana kumanda odalarına girilerek engellenmiş; gazetelerin de haber merkezleri polis eşliğinde adeta işgal edilerek, bu ülkede zaten tartışmalı olan basın yayın hürriyeti bir defa daha derdest edilmiştir.  Meslektaşlarımız ite kaka gözaltına alınmış, tekme, yumruk, cop, biber gazı vs. müdahaleleriyle yaralanmalarına sebebiyet verilmiş, görev yerlerini terk etmek istemeyenler yaka paça gözaltına alınarak saatlerce nezarethanelerde tutulmuşlardır.  
       'Gazete bizim namusumuz' diyen meslektaşlarımız, haber merkezlerine gelen Kayyumun, 'Çık dışarı, senin iş akdini feshettim' ya da 'Alın bunu dışarı atın' türünden keyfi talimatlarına hedef olmuşlardır. Basın Kanunu’nda iş akdinin sözlü olarak feshedilemeyeceği bilinmesine karşın bu yapılanların tamamı tam anlamıyla bir gözü dönmüşlüktür. Maalesef darbe dönemlerinde dahi yaşanmayan hazin görüntüler bu dönemde hafızalara hiç çıkmamacasına kazınmıştır. Askeri dönemlerde bile en fazla gazetelerin baskı kalıpları garnizonlara getirtilir, kontrolden geçirildikten sonra basılabilir izni verilirdi. Basına, en azından buradaki gibi doğrudan müdahale yapılamayacak denli saygı duyulurdu. Ne yazık ki ülkemiz askeri darbe dönemlerini dahi aratan faşizan uygulamalarla karşı karşıyadır ve bu yönüyle tarafsız dünyaya önünde bir polis devleti görüntüsü vermektedir. Kabul edilemez olan bu uygulamalara karşı tüm meslektaşlarımızı dayanışma içinde olmaya ve tepki göstermeye çağırıyorum.”   

OZAN OKTAY'IN ŞİİR KİTABI...

         Ozan Oktay’ın “Kapalı Alan Hataları” adlı ilk şiir kitabı Komşu Yayınevi’nden çıktı. 3 Temmuz 1989 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ozan’ın bir yaşında engelli olduğu anlaşıldı. Geç başladığı eğitim hayatına açık lisede devam ediyor.
         Ozan Oktay, “Burada anlattıklarımın gerçekle bir ilişkisi olup olmadığının ayrımına varamadan yazmaktan korkuyordum. Şunu çok iyi biliyorum ki, ben onları büyülü bir aynanın içinde gördüm ve ayna dumanlıydı. Ben ayna kısmını yazmayı deneyerek yeni kusursuzluk parçaları bulabilirim. Her ne kadar kusurlu olma hali yazının doğasında olsa da. Ne olursa olsun olguları denetim altında tutmaya çalışırız. Olgunlaşma evresi sancılı geçse bile her defasında dışarı çıkmanın yolunu bulmuştur o ‘engin olgunlaşmış düşüncemiz. Yalnızlık korkusunu ve engellenme korkusuyla yaşama duygusunu bir kenara bıraktım. Neydi beni engelleyen: hiçbir şey” diyor.

Bilmiyor gibisin;
Biz celali kaldıramayız
Tufana dayanır mı sırça aşkımız?
Kıyamete giden şu yolda:
Kuru ardıç dalında salımız…

25 Ekim 2015 Pazar

ATEŞ NESİN TOPRAĞA VERİLDİ...

         İstanbul'da dün vefat eden yazar Ateş Nesin toprağa verildi. Ateş Nesin hepimizin bildiği gibi Usta yazar Aziz Nesin'in ilk eşinden olan büyük oğlu idi. Ateş'in bir de Oya adında ablası vardı. Ablası 2002 yılında vefat etti. Ateş Ağabeyi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) Dolmabahçe Sarayı'ndaki bir töreninde tanıdım. Daha doğrusu çocuk kitapları yazarı arkadaşım Nurettin İğci tanıştırmıştı. Cemiyet'in yayın organı Bizim Gazete'de haftada bir köşe yazısı yazıyordu, ama yakından tanımıyordum. Cemiyet'e geliş gidişlerinde dostluğumuz-arkadaşlığımız gelişti. "Hazandan Önce Babıali" kitabıma anılarıyla katkıda bulundu. 
       Babasına çok benzediği için gittiği yerlerde "Hoş geldiniz Aziz Bey!" diye nasıl karşılandığını keyifle anlatırdı, ama böyle bir babanın oğlu olmanın verdiği ağırlığı taşımaktan da bayağı zorlanıyordu. 12 Eylül'de babasının yerine gözaltına alınmasından tutunda, bazı gerçekleri açıklaması üzerine "yaylım ateşine" tutulmasına kadar bir sürü eleştirileri göğüslemesi güç oluyordu. Bir televizyon kanalındaki tartışmada babasına yönelik bir suçlamaya dayanamamış beyin kanaması bile geçirmişti. Uzun tedaviden sonra kısmi felci yenmek ve rehberlik işine dönmek için çok uğraş vermişti. Bu hastalık yetmiyormuş gibi bir de Mayıs ayında pankreas kanseri yakasına yapıştı. Bu hastalığından geç haberim oldu. Bakırköy'de özel bir hastanede dün akşam yaşam mücadelesini kaybetti.
       Buraya kadar diyeceksiniz ki "Eeee ne yapalım hepimiz bir gün öleceğiz. Bu dünyaya kazık çakacak değiliz!" diyebilirsiniz. Evet kazık çakacak değiliz, hepimiz öleceğiz, ama bu ülkenin yazın dünyasına unutulması imkansız katkılar sunan bir insanın oğlu olan Ateş Nesin böyle uğurlanmamalıydı. İnsanımızda biraz vefa, biraz saygı olmalıydı diye düşünüyorum.
      Çektiğim fotoğraf karelerinde gördüğünüz gibi Ateş Ağabeyi 15-20 kişinin katıldığı bir cenaze töreniyle Mevlanakapı Mezarlığı'nda toprağa verdik. Cenaze töreninde eşi Ayşegül hanım ve Aziz Nesin'in küçük oğlu Ahmet başsağlığı dileklerini kabul etti.
     Güle güle Ateş Ağabey...

(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

24 Ekim 2015 Cumartesi

ÇETİN ALTAN'IN ARDINDAN...

                       1966 yılında İstanbul’da işçi sınıfının uyanışıyla ilgili Karanlıkta Uyananlar filmi üzerine 
                                   bir açık oturumda Çetin Altan, İlhan Selçuk, Doğan Özgüden, Ayperi Akalan ve Beklan Algan
         İstanbul'da yaşamını yitiren ve 23 Ekim Cuma günü Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilen gazeteci-yazar Çetin Altan'la 1953'ten itibaren 50'li ve 60'lı yıllarda Sabah Postası, Milliyet ve Akşam gazeteleriyle Ant Dergisi'nde birlikte mücadele verdiğini belirten Doğan Özgüden, "Çetin Altan Türkiye'nin en seçkin gazetecilerindendi... Gazeteciliğin yanı sıra sosyalist hareketin örgütlenme sürecinde, sendikal mücadelede, açık oturumlarda beraberdik" dedi.
        Özgüden, şunları kaydetti:
        "Genel yayın yönetmeni olduğum dönemde Akşam'daki günlük fıkralarıyla ve de polemikleriyle sosyalist düşünce ve eylemin gelişmesine büyük katkı getirdi. Onunla da kalmadı, 1965 seçimlerinde İstanbul'dan milletvekili seçildi, bağımsız olarak kendisine söz verilmediği için Türkiye İşçi Partisi'ne katılarak AP'li milletvekilleri tarafından sövülme ve dövülme bahasına Meclis'te sosyalistlerin sesini yükseltti. 
       Geniş kültür birikimi, Türkçe'yi kullanmaktaki ustalığı, tabulara meydan okumasıyla  Türkiye basın ve düşün yaşamının anıt isimlerinden biri oldu. 
       Dostluk yıllarımız acı-tatlı anılarla dolu...
       1965'te, Meclis'te kavgalı bir oturumun akşamında, Çetin'in Ankara'daki evinde ilk kez Nazım Hikmet'in kendi sesinden bir kaydını büyük coşkuyla dinlemiştik:
       Hava kurşun gibi ağır
       Bağır bağır bağır bağırıyorum
       Koşun
       Kurşun eritmeğe çağırıyorum.

       Hava bugün Brüksel'de de kurşun gibi ağır...
       Türkiye'nin demokratikleştiğini görmek 1953'ten beri ortak tutkumuzdu…
 
Sonsuza yolculuğunda güle güle Çetin...
       Göremeden ayrıldın bu dünyadan, belki bizim kuşağın son yaşayanları, belki ardımızdan gelenler de göremeyecek... Ama bunca yıldır boşuna bağrılmadı, haykırılmadı... Bu ülkenin insanları, Asuri'si, Ermeni'si, Kürd'ü, Rum'u, Türk'üyle elbet bir gün o günleri görecekler...
Kurşun dökülecek...  Nazım ustanın dediği gibi "güzel günler göreceğiz çocuklar..."

                                                     İGC Başkanı Dikmen
           İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Misket Dikmen de gazeteci-yazar Çetin Altan’ın vefatı nedeniyle başsağlığı mesajı yayımladı. Türk basın dünyası ve edebiyatının duayen ismi Çetin Altan’ı yitirmenin üzüntüsü içinde olduklarını belirten Dikmen, eserleri ve öğretileriyle daima yaşayacağını söyledi.
          İGC Başkanı Misket Dikmen, yayımladığı başsağlığı mesajında şöyle dedi:
“Meslek büyüğümüz Çetin Altan’ı yitirmenin üzüntüsü içindeyiz. Türk basınına, edebiyat dünyamıza ve ülkemize önemli hizmetleri bulunan Çetin Altan, ülkemiz için önemli bir kayıptır. Yazılarıyla topluma ışık saçan düşün insanı Çetin Altan, son nefesine kadar toplumu aydınlatmaya, daha huzurlu, daha özgür, daha demokratik bir Türkiye için çaba harcamaya devam etti. Geride bıraktığı eserleri ve öğretileriyle daima güler yüzle anılacak ve ismi sonsuza dek yaşayacaktır. Ülkemizin, Türk basın ve edebiyat dünyasının başı sağ olsun.”
  

21 Ekim 2015 Çarşamba

ATEŞ NESİN YOĞUN BAKIMDA...

       
                                               Ayşegül ve Ateş Nesin
      Usta yazar Aziz Nesin’in büyük oğlu yazar Ateş Nesin, Bakırköy-İncirli’de bulunan özel bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde…
      Eşi Ayşegül Nesin, “Ateş'i geçtiğimiz Mayıs ayında öğrendiğimiz Pankreas CA hastalığı nedeniyle hastaneye kaldırdık. 3 Ekim tarihinden bu yana hastanenin yoğun bakım ünitesinde tutuluyor. Günde 15 dakikalık bir görüşmemiz oluyor. Ziyaretçi kabul edilmiyor” dedi.
      Ateş Nesin, 14 Temmuz 2012 tarihinde de katıldığı bir televizyon kanalındaki programda fenalaşmış, Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Beyin kanaması geçirdiği anlaşılan Ateş Nesin, tedavisinin ardından taburcu edilmişti.
      “BÂB-I ÂLİ NEWS” bloğunun Yayın Kurulu üyesi olan Ateş Nesin, aynı blokta "Nanik Atak" ve "Laf Ola" başlıkları altında taşlamalar yazıyordu.
      Ateş Ağabey’e geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)

4 Ekim 2015 Pazar

GAZİANTEP FOTOĞRAFLARI...













































Güneydoğu'nun en önemli sanayi kentlerinden biri olan Gaziantep, böyle giderse İstanbul'u aratmayacak. Her geçen gün artan nüfus ve çarpık kentleşme kirliliği de beraberinde getiriyor. Alleben Deresi'nin iki yakasında korunan tarihi ağaçlar ve yapılan parklar kente nefes aldırıyor. Ancak Şehit Kamil Stadı'nın yakınındaki köprüden sonra arıtılmadan bırakılan kanalizasyon suları Alleban Deresi'ni mahvediyor. Kokusu adeta İstanbul Kadıköy'deki Kurbağalıdere'yi aratmıyor... Buraya kadar berrak bir görünüm sergileyen dere, çevreye pis kokular salarak yoluna  devam ediyor. Yemek kültürü ete dayalı olan kentin insanları sıcak, ancak konuştukça ırkçı tavra büründükleri de gözden kaçmıyor. 
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)