14 Nisan 2023 Cuma

ZAM...

 

                                                                   (Raşit Yakalı)

3 Nisan 2023 Pazartesi

FİKKO...

 

Bir yetim değildi ama bir yetim gibi büyüdü. Çocukluğu yokluk yoksulluk içinde geçti. Doğduğu coğrafya ve insanlar çok acımasızdı; hep horlandı, hep yok sayıldı. Hani bir köyde ya da bir evde bir kişi günah keçisi kabul edilir de ona yüklenilir ya. Onun durumu da aynen öyleydi.

Koyunların, kuzuların, sığırların peşinden dağ-bayır, dere-yokuş, diken-çayır, kar-kış demedi koşturup durdu.

Düğen sürdü, koyun-keçi sağdı. Harman makinesine sap attı, samanla buğdayı ayrıştırdı. Ürün çalınmasın diye harman yerinde yattı, değirmende un nöbeti tuttu. Dağda odun kırdı, Gülen Çayı’nda, Pusans Çayı’nda tomruk sürdü. Ormanda yakacak odun taşıdı. Domuzlarla, ayılarla burun buruna geldi.

Evdeki huzursuzluk nedeniyle okulla ve eğitmenle arası hiç olmadı. Her gün dayak yemekten bıktı. Köyünde çocukları üçüncü sınıf bitimine kadar okutan eğitmenin falakasının acısını hafifletmek için yün çoraplarının altına aklınca küller doldurdu, ancak foyası birkaç değnekten sonra ortaya çıktı. Okur-yazar bile olamadı.

Daha 15’indeyken kapı komşusu arkadaşını bıçakla yaralamaktan, Elazığ Çocuk Islahevi'ne tıkıldı. Sahipsizlikten uzun bir süre mapus yattı. Heceleyerek okumayı becerdi. Mupusluktan sonra kendini İstanbul’a ablasının yanına attı. Çok saftı, çalıştığı ve kazandığı parayı biriktiremedi. Günlük yaşıyordu…

Gönlünü mahallelerine taşınan bir kıza kaptırdı. Kız da ona vuruldu. Arkadaşının yazdığı mektuplarla aşkını ilan etti. Kaçmaya karar verdiler ve kaçtılar. Çocukları oldu… Biri kız üç çocuk babası olma mutluluğu uzun sürmedi, eşinden ayrıldı. Kendini alkol ve sigaraya verdi. 

Hakkını yemeyelim işinde hiç kaytarmadı, emekliliğini hak etti. Ancak sigara ve alkol bağımlılığı her geçen gün arttı. Yemek-içmek aklına bile gelmedi. Ne bulduysa, önüne ne geldiyse günü kurtardı. Ta ki dün aramızdan ayrılana kadar…

Ne Erzincan ne de İstanbul hiç birimize yar olmadı. İsterdim ki cenazen yukarıda fotoğrafını çektiğim köyün olan Pusans’ın Mezarlığı’nda toprağa verilseydi, ama olmadı. Ne diyeyim arkadaşım, klasik bir sözle yazımı noktalıyorum; huzurla uyu Fikko

(Süleyman Boyoğlu)


1 Nisan 2023 Cumartesi

ALMANYA'DAN KAZ DAĞLARI'NA...

 

Malatya-Hekimhan’da çocuk yaşta gittiği Almanya’dan Türkiye’ye belirlediği yaşta dönüş yapan gurbetçi Kıyasi Uğurcuklu (57), kendisine yeni yaşam alanı olarak doğa harikası Kaz Dağları’nın doruğunu seçti.

Edremit’e bağlı Güre-Kızılçukur Köyü’ne Almanya’daki iki kızının da onayını alarak 2015 yılında gelip yerleşen Uğurcuklu, şimdiki halinden çok memnun… Niye mi? Gelin hep birlikte marangoz ve sanat ustası olan Kıyasi Uğurcuklu’nun Almanya macerasını ve Türkiye’ye dönüş kararını kendi ağzından dinleyelim…

Almanya’da çalışırken Kaz Dağları’nın en yüksek köylerinden olan Kızılçukur Köyü’nü nasıl keşfettiniz?

-1978 yılında 12 yaşımda Almanya’ya gittim. 37 yıl Almanya’da kaldım. 2015 yılında temelli döndüm.

Dönüş nedeniniz?

-Yeter dedim, 67 yaşında emekli olacaktım, emekli olmayı beklemedim. Daha önceden vermiş olduğum bir karar vardı. Kendime bir hedef koymuştum; 50 yaşından sonra Almanya’da yaşamak, kalmak istemedim. Kararımı uyguladım ve Almanya’dan çıktım, döndüm ülkeme geldim. Böyle bir tesis açtım…

Doğum yeriniz?

- Malatya-Hekimhan.

Burayı nasıl keşfettiniz? Buraya geliş sebebim şöyle, ağabeyim burada Anadolu Lisesi’nde Almanca öğretmeniydi. 2009 yılında Körfez’e iki haftalığına ağabeyimin yanına gelmiştim. Bölgeye ilk defa gelişimdi, ağabeyim Ege bölgesini gezdirdi. Bölgeyi yakından görme olanağı buldum, çok beğendim. Buranın Almanya dönüşü yerleşebileceğim ve yaşayabileceğim bir yer olduğuna karar verdim. Yerleşmemin asıl sebebi ise yörenin muhteşem kaynak suları…

Doğduğum Hekimhan’daki köyümde de çok güzel kaynak suları vardı. Gel gör ki Karakaya Barajı’ndan sonra iklimimiz değişti, 7 tane akar suyumuz yok oldu, yazın su kıtlığı çekilmeye başlandı.

Asıl mesleğiniz nedir?

- Benim esas mesleğim marangozluk. Burada akarsuların denize sürüklediği ahşaplara, ağaçlara kendimce can ve şekil vermeye çalışacağım dedim.

Şimdi mekan olarak kullandığım yeri buldum. Burası şahıs eviydi, kiraladım. İşletmeye çevirdim. Sıfırdan kuracağım demiştim, öyle yaptım. İnsanlar burada birbirini tanısın, yakınlaşsın istedim.

Almanya’daki insan ilişkileriyle buradaki insan ilişkilerini bir kıyaslar mısın? Buradaki insanlar mı daha doğal daha samimi, yoksa oradaki insanlar mı? Oradaki insan ilişkileri mi soğukluğu mu sizi buraya itti?

-Soğukluğu demeyelim de, Almanya Avrupa’daki ekonominin motor gücüdür. Belli bir yaşa kadar orada çalışılır, fakat orada sosyalleşme çok kısıtlı. Çünkü insanlar çalışmak zorunda. Sosyal yaşam sadece hafta sonları olur. Orada zaten iklimden dolayı iki ay ya da iki buçuk aylık bir sosyal yaşam oluşabiliyor. Düğünler, eğlenceler hariç, orada sosyalleşme sıfır.

Ama gördüm ki burada insanlar 12 ay sosyal yaşam sürdürebiliyorlar. Bilhassa emekli olanlar… Hafta sonları ve hafta arası buraya gelen insanlar mutlu geliyorlarsa giderken de mutlu gitsinler ilkesini savundum. Herkes buraya rahatlıkla gelebiliyor ve evi gibi rahat kullanabiliyor. Yiyecek içeceğini isterse kendisi de getirebiliyor. Almanya ile burayı kıyaslarsak buradaki insanlar daha sosyal. Sosyal yaşamları daha güzel.. Almanya’daki insanlar buradaki insanlar kadar sosyal aktivitelere katılmıyorlar.

Bu aktivite biraz da Ege ve Akdeniz bölge insanlarına ait gibi? Böyle bir işletme Malatya’da açsaydın sanırım böyle bir aktivite olmazdı?

- Olmazdı. Çünkü Körfez’de ülkenin bütün coğrafi bölgesinden gelen insanlar yaşıyor. Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Karadeniz, İç Anadolu bölgelerinden çok insan var burada. Her il ve ilçeden gelenler var. Mesela her ayın 19’u “Çorumlular Günü”dür… Çorumlular, her ayın 19’unu başka bir mekanda kutluyorlar. Ben de yılın 12 ayında buradayım. Kar da yağsa yağmur da yağsa mekanım açık...

Pandemi döneminde insanlar evlerine kapandı. Burada ne yapalım diye düşündük ve canlı müzik yayını yapmaya karar verdik. Bölge bölge müzik yaptık. Her bölgeden eserler sunduk. Sonra şehirlere gittik. Kırşehir’e gittik, İzmir’e gittik. Trakya, Karadeniz, Doğu, Güneydoğu türkülerini söyledik. Bizden canlı istek yapıyorlardı.

Müzik aletlerine merakınız nereden geliyor?

-Müzik merakım ilkokuldan beri var. Almanya’ya gittikten sonra daha çok merakım arttı. Bağlama çalıyorum.

Gördüğüm kadarıyla burada her türlü müzik aleti var?

-Var… Kanun da var, bağlama da var. Darbuka, cura da var. Keman da var. Gelenlerin arasında müzisyenler de oluyor. Birlikte çalıp söylüyoruz. Ben burada şu gün müzik var demiyorum. Burada her gün canlı müzik var…  Ve buraya gelenler hemen tanış oluyorlar, kaynaşıyorlar, beni unutuyorlar.  

Aileniz de burada mı?

-İki kızım var Almanya’da. Birisi okulunu bitirdi, birisi yüksek okulda okuyor.

Kızlarım da burayı çok beğendi; ‘Baba sen böyle bir yaşamı hak ettin, yıllarca çalıştın, güzel bir yer seçtin’ dediler. Evim mekanın üstünde. Ben doğada kalmayı çok seviyorum. Kaz Dağı Gezginler Yürüyüş Grubu’ndayım. Arama kurtarmada da varım. Bir depremzede geldiğinde beni öneriyorlar, ben de onlara yardımcı olmaya çalışıyorum.

Bundan sonra bir hedefiniz var mı?

-Tek hedefim buraya gelen insanların mutlu olması ve mutlu ayrılması…

(Yazı ve Fotoğraflar:Süleyman Boyoğlu)