27 Ekim 2022 Perşembe

BABAMIN OBJEKTİFİNDEN KORE...

           Babam (Mahmut Boyoğlu) 1934 yılında Erzincan’ın Refahiye ilçesi Bahasor Köyü’nde doğar. Çocukluğu İkinci Dünya Savaşı’na denk gelir ve yokluk, sefalet içinde geçer. Bu sıralar dedem (Dursun) İstanbul’un Tophane semtindeki Askeri Fırın’da çalışmaktadır. Atatürk’ten sonra ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür. Türkiye İsmet İnönü’nün “akıllı siyaseti” nedeniyle İkinci Dünya Savaşı’na katılmaz, ama savaşın sıcaklığını her daim ensesinde hisseder. Savaş kapımızda olduğu için önlemler, kısıtlamalar başlar. Ekmek karneyle verilir. 



          Dedemin bütün endişesi memlekette babasının yanında kalan eşi ve iki çocuğudur… O sıralar memleketine gidip gelen de olmaz. O yıllar Erzincan’a gidip gelmek de pek kolay değildir. Önce vapurla Giresun’a, oradan da Refahiye’ye yürüyerek gidilmektedir. Bu nedenle bir haftayı bulan bu yolculuk nedeniyle ailesine öteberi göndermesi de imkânsızdır.

         Eşini ve çocuklarını İstanbul’a getirmeyi düşünür, sonra vazgeçer. Sebebi de ajans haberleri ve çevresinde konuşulanları yakından duyar; “Ya Türkiye de savaşa girer, İstanbul bombalanırsa, ne yaparım!” endişesini taşır. 


         Babam zeki bir çocuktur. Okumaya merakı çoktur. Hep İstanbul’a gitmeyi hayal eder. Babası olmazsa dayısı Hasan’ın yanında okuyup “adam olma” düşleri kurar. Ancak bu hayali bir türlü gerçekleşmez. 

Sıkıntılarla geçen yıllar birbirini kovalar, nüfus kaydına göre 15’inde nişanlanır, 16’sında akrabasının kızıyla evlendirilir. Evliliği önceleri bir oyun sanır. Evlendiği kız (İpek) kendisinden 2-3 büyüktür. Önceleri eşinin etkisinde kalır, sonra olgunlaşır, aile ile ilgili kararlarda hakim olmaya başlar. Dedem gurbette olduğu için artık köyde ailenin reisidir… 

          İkinci Dünya Savaşı biter, bu kez de 1950 yılının 25 Haziran’ında Kuzey Kore ile Güney Kore arasında savaş patlak verir. Devreye ABD girer ve Birleşmiş Milletler (BM) örgütünü harekete geçirir ve Kuzey Kore’nin cezalandırılması için girişimlerde bulunur. BM, kendisine üye 56 devlete Güney Kore’ye yardım çağrısı yapar. SSCB (Sovyet Rusya), Çekoslovakya, Polonya dışında Türkiye’nin de içinde bulunduğu 53 devletten olumlu yanıt alır ve “Kore Savaşı” bir Birleşmiş Milletler savaşı haline gelir. 18 batılı ülkenin askeri savaşta Güney Kore ordusunun saflarında yer alır. 



Kore Savaşı’ndan bir ay önce Türkiye’de iktidara gelen Demokrat Parti (DP), 25 Temmuz 1950’de Güney Kore’ye 4.500 kişilik bir askeri tugayın gönderilmesi kararı alır. Denizaşırı bir ülkeye asker gönderilmesi kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) danışılmadan, muhalefetin görüşü alınmadan verilir. Hemen harekete geçilir ve 3 Ağustos 1950 tarihli emirle Güney Kore’ye gidecek tugayın kurulmasına başlanır. 18 Eylül 1950 tarihine gelindiğinde eğitim görmüş 259 subay, 22 sivil ve askeri memur, 395 astsubay, 4.414 er olmak üzere 5.090 kişiden oluşan tugay hazırdır. 


20-21 Eylül’de İskenderun’da toplanan tugay, 29 Eyül’de limana gelen Amerikan gemilerine binmeye başlar. İlk gemi 24 Eylül’de ikinci gemi ise 29 Eylül’de Güney Kore’ye hareket eder. 21 günlük bir deniz yolculuğu sonrası gemiler Güney Kore’nin Pusan Limanı’na varırlar. Tugay daha sonra trenlerle Güney Kore’nin başka bir şehri Ta eyu’ya getirilir, burada 20 günlük ikinci bir eğitimden sonra 8 Kasım’da 25. Amerikan Tümen’nin emrinde Munsun bölgesindeki cephede yerini alır…


Tugayın görevi devraldığı 15-19 Kasım 1950 tarihlerinde cephede dikkate değer önemli bir olay olmaz, 18 Kasım akşamı tugay komutanlığına 9. Amerikan Kolordusu’nun ihtiyatını oluşturmak üzere Kunuri bölgesine intikali ve bu intikalin 25 Kasım’da bitirilmesi emri gelir. 

Tugay Komutan Yardımcısı Albay Celal Dora komutasındaki Türk Tugayı 22 Kasım akşamı Kunuri’ye doğru hareket eder, iki defa gerilla taarruzuna uğrar ve iki asker yaralanır. 23 Kasım günü tugay Kunuri’de mevzilenir. 26 Kasım akşamı 300 bini bulan Kuzey Kore ordusu gece yürüyüşleri ile cepheye yaklaşır ve daha ilk hamlede 2. Güney Kore Kolordusu’nu paramparça ederek, ilk günün sonunda BM kuvvetlerini yarmayı başarır. Böyle bir taarruzu beklemeyen BM ordusunda panik başlar, cepheyi yaran düşmanı durdurmak için hazır kuvvet olarak 9. Amerikan Kolordusu’nun ihtiyatında Türk Tugayı ile 8. Ordu’nun ihtiyatındaki 1. Amerikan Süvari Tümeni ve 38. İngiliz Tugayı’ndan başka kuvvet yoktur. 


Hemen harekete geçen Türk Tugayı olur, 38. İngiliz ve Amerikan Tümeni ise ancak bir gün sonra harekete geçer. Türk Tugayı bir buçuk gün tek başına sel gibi akan Çin ordusunun üzerine yalnız yürür. Bir bilinmezlik içinde yarılan bölgeyi tıkama görevi alan Türk Tugayı, hızla yürüyüşe devam eder. Sonradan anlaşılır ki bu ani karar ve hızlı uygulama 8. Ordu’yu bir kuşatmadan kurtaracak, dolayısıyla BM ordusunun yok olmasının önleyecektir. Bütün gün ve geceyi kuzeye yürüyerek geçiren Türk Tugayı, 27 Kasım sabahı sağ ve solundaki dost birlikleri olmaksızın yalnız başına yürüyüşüne devam eder. Kurmayları ile birlikte durumu tartışan tugay komutanı, daha ileri gitmenin tehlikeli olacağını düşünerek, bu koşullarda zor olmasına rağmen geriye dönerek boğazdan sıyrılmanın daha uygun olacağına karar verir..  Sonraları anlaşılır ki, verilen bu kararla tugayın tam bir imhadan kurtulduğu anlaşılır… 



28 Kasım gecesi saat 04.00’te başlayan geri dönüş yürüyüşü sonlandığında, Türk Tugay’ı tekrar eski yerine döndüğünde, “Bulunduğunuz yerde durun ve orayı savunun” diyen 9. Amerikan Kolordusu’ndan tek bir kişi bile yoktur. Ve Türk Tugayı doğasını hiç bilmediği bu dağ köyünde kendi kaderiye baş başa bırakılır. 28 Kasım günü saat 03.00’te tugayın artçı bıraktığı yerlerden giderek artan silah sesleri gelmeye başlar. Saat 04.00’te Tugay Keşif Takım Komutanı, yanında bir subay ve 4 erle perişan bir şekilde çıkagelir. İçinde bulundukları araç arızalanır, tamir sırasında düşmanın baskınına uğrarlar. İki subay ve birkaç er dışında kurtulan olmaz, yaralılar ve sağ kalanlar ise esir düşerler. Kore’de kanlı bir savaşın ilk kayıpları olur bu askerlerimiz...


Türk Tugayı, 28-29 Kasım günleri tarifsiz zorluklar ve acılarla süren kanlı savaşın sonunda, 30 Kasım sabahı ölüm tuzağı haline gelen Kunuri boğazını aşıp düzlüğe çıkar…*(Prof. Dr. Cengiz Kuday-Cumhuriyet gazetesi)

1950-1953 yılları arasında üç yıl süren Kore Savaşı’nda 3 Türk tugayı savaşır. Çoğu 1. Tugay’dan olmak üzere 721 şehit verilir. Şehitler yanında 2.147 yaralı, 175 kayıp, 234 de esir verilir.. 


Mahmut'un ilk çocuğu “Kore Savaşı”nın çıktığı 1950 yılında dünyaya gelir; adını Ziya (Nüfusta Halil Murat gözükür) koyarlar. Türkiye’de bu yıl Demokrat Parti (DP) iktidardadır. DP hükümeti, Kore’ye bir askeri tugay gönderme kararı alır. 5 bin 90 kişiden oluşan tugay, 24 Eylül’de İskenderun’da Amerikan gemilerine binmeye başlar. 21 günlük deniz yolculuğundan sonra Ta eyu şehrinde Amerikan Tümeni’nin emrinde Munsun bölgesindeki cephede yerini alır.     



         Mahmut'un ilk çocuğu Ziya Halil Murat) 1952 yılında nedeni bilinmeyen bir hastalığa yakalanır ve hayata veda eder. Ziya’nın ardından Azamet adında bir oğlu dünyaya gelir. İkinci çocuktan sonra köy Mahmut'a dar gelir, rızkını babası gibi İstanbul’da aramaya gider. İstanbul’da birkaç yıl çeşitli işlerde çalışır. 1955 yılının Mayıs ayında Mahmut’un üçüncü çocuğu (Süleyman) dünyaya gelir. Üçüncü çocuğunun doğumundan (20 Mayıs 1955) 40 gün sonra, sülüsünü alarak askerlik görevine başlar. 


         Mahmut, Erzurum-Dumlu’daki 51’nci Tümen Komutanlığı 247’nci Piyade Alayı 2. Tabur 5. Bölük’teyken “Erbaş Talimgâh’ına” 20 Temmuz 1955 tarihinde katılır. 15 Aralık 1955’te onbaşı, 30 Nisan 1956’da da “çavuş ehliyetnamesi”ni “iyi derece” ile alır ve çavuşluğa layık görülür. “Çavuşlara Mahsus Ehliyetnamesi”nin altında ise 247’nci Piyade Alay Komutanı Kurmay Albay Kemalettin Gökakın ile Sınav Heyeti Başkanı Kd. Binbaşı M. Ali Kavafoğlu, Kd. Yzb. Nazmi Karabaş, Yzb. A. Ozakbaş, Tğm. N. Babaoğlu ve 51’nci Tümen Komutanı Tuğgeneral Kemal Süer’in imzaları yer alır. 


Bu arada Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki savaş bitmiştir, ama Türkiye bu Asya ülkesine asker göndermeye devam eder. Türk askerinin Kore’deki kahramanlığı her tarafta dillendirilir. En çok da askeri kışlalarda… Türk askerinin kahramanlığı Erzurum’da çavuşluk rütbesini alan Mahmut’u da heyecanlandırır. Gönüllü olarak bu ülkeye gitmek için can atar. Köylüsü ve çocukluk arkadaşı Hasan’la birlikte Kore’ye gitmek için “gönüllü” olurlar. İki arkadaşın bu istekleri kabul edilir. 

İki arkadaş İskenderun’da Amerikan gemilerine binerek, bu ülkeye doğru yol alırlar. Gemi azgın dalgalarla boğuşarak 20 günü aşan bir süre sonunda Kore’nin Pusan Limanı’na varır. Mahmut ve Hasan, savaş yüzü görmezler. Dolayısıyla Kore’de zaman zaman üzüntülü, çoğu zaman da keyifli günler sonrası askerlik görevlerini tamamlarlar. 

Dönüş yolunda askerlere Japonya’nın başkenti Tokyo’da alış-veriş yapma olanakları da sağlanır. “Japon mucizesi”nın ilk örneklerinden olan incik-boncuk, sigara tabakası-çakmağı, fosforlu tespihler, ufak-tefek kap-kacak alarak yurda sağ-salim dönerler. Dönüşte Mahmut çavuş, eşine o yıllar herkesin hayranlıkla ve imrenerek baktığı süslü bir kutu içinde bir “inci seti” getirir. Bir de askerlik görevini yaparken Japonya’dan aldığı, askerlik görevi süresince kendisinin ve arkadaşlarının bolca fotoğrafını çektiği, ayaklı otomatik fotoğraf makinesini de getirir… (Ki o yıllar fotoğraf makinesi herkeste bulunmazdı, sadece gazeteciler ve fotoğrafçılarda olurdu… O fotoğraf makinesiyle köyde ve İstanbul’da bolca fotoğraf kareleri çekip dururdu… Ama ne yazık ki aile fotoğraflarından hiç birine ulaşamadık. Sonra bu fotoğraf makinesini Tuzla-Yayla Mahallesi’nde aldığı arsa için satmak zorunda kaldı).

Daha sonraki yıllarda 1960 yılına kadar Güney Kore’ye 10 tugay gönderilir. 10. Tugay’dan sonra Kore’ye tugay yerine bölük düzeyinde asker gönderilmeye başlanır. 1962’den sonra bu bölük bir mangaya düşürülür. Bu sembolik kuvvet 1971’de Kore’den çekildikten sonra Türkiye için Kore sayfası kapanır. Gazilere şeref aylıkları 1976’da ödenmeye başlar; ama 1983 yılında kesilmek üzere…         Kore’deki kan ve barut kokulu bu acı savaştan geriye kalan Kumyanjangni’deki Türk Zafer Anıtı ile Pusan’da BM Ordusu Mezarlığı’ndaki Türk Şehitliği dışında bir şey yoktur. *(Tarihçi Ayşe Hür)

         Mahmut, askerliğinin ardından başarılarına başarılar katmaya devam eder. Önce İstanbul’da Levent’te bir ilaç fabrikasında işe başlar. Ardından babası gibi askeri fırında çalışır. 1961 yılında da Cevizlibağ’daki Merbolin Boya Fabrikası’nda iş başı yapar. 1970 yılında Zeytinburnu Sümer İlkokulu’ndan “Dışırıdan Beş Sınıflı İlkokulu Bitirme Diploması”nı alır. Çocuk sayısı biri kız olmak üzere yediye ulaşır. Çokça hemşerisinin bulunduğu bu fabrikada ustabaşılığa kadar yükselir. Bu fabrikanın yan kuruluşlarından Malatya’daki Boyataş Boya Fabrikası’nın faaliyete geçmesinde arkadaşları Serkis Sinanoğlu ve Ali Yıldız ustaların emekleri çoktur. Sembolik olarak Mahmut ustaya bir miktar hisse verilir. 1979 yılında emekli olur. Emekliliğinin üzerinden 3 yıl geçmeden 1982 yılının Haziran ayında bu dünyaya gözlerini kapar…

(Süleyman Boyoğlu)   

 

20 Ekim 2022 Perşembe