YAYIN KURULU: Süleyman Boyoğlu, Raşit Yakalı, Ali Kılıç, Gürcan Arıtürk, Rüya Özkalkan. /Bu blog Basın Ahlâk Yasası'na tamamen uyar ve amatör bir ruhla hazırlanır. Yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Kullananlar hakkında yasal işlem başlatılır../
28 Şubat 2014 Cuma
27 Şubat 2014 Perşembe
FENAMİZAH...
FENAMİZAH e-derginin 25. sayısı yayımda. Yayın Yönetmenliğini Aziz Yavuzdoğan'ın yaptığı Mart 2014 sayısında 39 ülkeden 125 isim yer alıyor.
NASİP OLSA YİNE GİTSEM YAYLAYA...
(Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
Nasip olsa yine gitsem yaylaya
Doya doya baksam suna boyluya
Senin için yalvarayım Mevlaya
Belki seni bana yazar yaradan
Yüce dağ başında pınar gözüsün
Sürüden seçilmiş körpe kuzusun
Güzeller güzeli yayla kızısın
Belki seni bana yazar yaradan
Aşık Talibi Coşkun
Nasip olsa yine gitsem yaylaya
Doya doya baksam suna boyluya
Senin için yalvarayım Mevlaya
Belki seni bana yazar yaradan
Yüce dağ başında pınar gözüsün
Sürüden seçilmiş körpe kuzusun
Güzeller güzeli yayla kızısın
Belki seni bana yazar yaradan
Aşık Talibi Coşkun
26 Şubat 2014 Çarşamba
24 Şubat 2014 Pazartesi
ALEVİ İNANCI BİR SEVGİ DİNİDİR...
Kızılbaş/Alevi inancında, doğa bir bütün olarak korunması
gereken kutsal bir varlıktır. Canlı-cansız hemen her şeyin yaşama hakkı vardır
ve bu hak doğa tarafında teminat altına alınmıştır; insanlara da bu teminatın
denetim ve gözetimi verilmiştir. Bu nedenle insanlar bir yandan doğadan
faydalanırken diğer yandan onu korumak zorunluluğuyla karşı karşıyadırlar.
Toprak, su, hava ve ateş ise korunması gereken dört temel varlıktır ki tüm
evrenin bu dört temel varlığın çeşitli kombinezonların birleşmesinden oluştuğuna
inanılır. Bu yüzden ateş söndürülmez, su, toprak ve hava kirletilmez. Ne yazık
ki, bu güzel istemler, günümüzde ya unutulmuş ya da terk edilmiştir. Hava,
toprak ve su hızla kirletilmektedir. Oysaki atalarımız su kirlenmesin diye
ondan yıkanmayı bile men etmişlerdi. Şimdi bırakalım yıkanmayı, derelerimiz,
çaylarımız, ırmaklarımız bile lağım akmaktadır. Kirlilik yurdun her tarafını
sardığı gibi, doğduğum köy olan Bılece’yi de sarmıştır. Eskiden Bılece’de
istediğin derede veya çayda tasını doldurup kana kana su içebiliyordun. Ya
şimdi öylemi dir? Aşağıda ki şiir bu kirliliğe bir tepki olarak, tarafımdan
2013 Temmuz’unda Bılece’de yazılmıştır. Beğenerek okuyacağınızı umarım.
KUTSALA İNANMAK:
KUTSALA İNANMAK:
Vatan topraksa,
Toprak da bir sevdadır,
Bağrına çekiyor âşık olan insanı,
Uzanarak akıp giden ırmak,
Geçmiş ile gelecek arasındaki bağ misali,
Beni babama, babamı da babasına bağlasa da,
Aynı su değildir.
Olamaz da,
Zaten filozofun biri de “aynı suda iki kez yıkanamazsın”
demiş.
Kirletilmesi yasak olan,
Dört temel kutsal varlık;
Ateş, hava, su ve toprak,
Can çekişiyor,
Hırsı artan, inancı yiten
İnsan elinde.
Kirlenmekten yüzü kızaran,
Tarihin tanığı, Bılece çayı,
Haykırıyor!
Nerede, gönlü sevda dolu,
İnançlı, masum insanlar.
Güneşi, ayı, yıldızları,
Ateşi, havayı, suyu, toprağı
Kutsal bilenler,
Kirletirler mi doğayı?
Ocaklardan ilim irfan alanlar,
Edep erkândan geçerler.
Pirlerden de himmet alırlar.
Doğaya tapan, doğanın çocukları…
Kâbe’si insan olanlar,
Her varlığı kutsal bilirler.
Ziyaretlerde şefaat,
Taştan hüner,
Ağaçtan sevgi dilerler.
Ya nasıl kirletirler,
Kutsal bilinen dünyayı…
23 Şubat 2014 Pazar
KARTAL-DRAGOS ARASI...
Havalar böyle güzel giderse!.. Bu yıl sadece İstanbul değil, Türkiye'nin her tarafında doğru dürüst kış yaşanmadı. Eğer havalar böyle güzel sürer de yerel seçimlerin yapılacağı 30 Mart Pazar günü halkımız da ya pikniğe ya da tatile giderse diye korkuyorum... O zaman ne kızmaya ne de sızlanmaya hakkımız olmaz her halde... (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
22 Şubat 2014 Cumartesi
ÜÇ ÇOCUK!..
Bunlar Suriye'den savaştan kaçıp gelenler değil; başı açık, yalın ayak bizim çocuklarımız...
(Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
Yaşanılası dünyanın
Ne tadı ne tuzu kaldı
Ömür denen şu zamanın
Çoğu gitti azı kaldı
Çalışmadan yiyenlerin
Derimizi giyenlerin
Nice benim diyenlerin
Ne izi ne tozu kaldı
Yırtık ökçe çürük taban
Kurdu kuşu ettik çoban
Gariban daha da gariban
Ne çulu ne bezi kaldı
Bizden geçinen kalleşler
Döner bizi taşlar
Sıvıştı yaren yoldaşlar
Ne sözü ne özü kaldı.
Dertli Divani
KÖY MUHTAR ADAYLARI...
Şehirlerde seçim çalışmaları gürültü ve çevre kirliliğine neden olarak sürerken, Erzincan-Refahiye Sarıkoç Köyü'nün muhtar adayı Özkaya Boyoğlu ile Babaaslan Köyü'nün muhtar adayı Sabahattin Çiğdem, seçim çalışmalarını temiz bir havada gürültüsüz ve çevreyi kirletmeden keyifle sürdürüyor...
(Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
19 Şubat 2014 Çarşamba
ÇOCUK VE GÜVERCİNLERİ...
Özgürlüğün tadını çıkardığım bir sokağım, bir de
güvercinlerim var.
Okuldan gelince çantamı eve atar, güvercinlerime koşarım.
Onlara avuç avuç yem atar, sokakta bir o yana bir bu yana
koşarım.
Paçalı ve taklacı güvercinlerimi gökyüzüne uçururum.
Dönüp geldiklerinde tek tek saatlerce konuşur,
gagalarından öperim.
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
gagalarından öperim.
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
17 Şubat 2014 Pazartesi
EN İYİ KOMŞU BENİM KOMŞUM ÇÜNKÜ,
Gürcan ARITÜRK
Daha ilk tanıştığımızda karı-koca "ya siz gelin ya biz gelelim"
dediler.
Çocuğumuzun ikinci ailesi oldular.Mutluluğun kahvaltı ile bir ilgisi olduğunu onlarla yaptığımız kahvaltılarda bir kez daha anladık.
"Komşu akraba gibidir" sözünü doğrularcasına bizim çocuk onların genç oğullarını kendi kuzeni ile karıştırıyor.
Dedelerinden biri -yıllar önce öldü-olmayan oğlumuzun ikinci dedesi var artık.
Etnik köken ve dine farklı bakışların kavga değil espri konusu olduğunu gördük.
Düğünlerde sevinci beraber arttırdık, cenazelerde acının paylaşılınca azalacağını deneyimledik.
Onlara tutumlu olmayı önerirken kendimi onlarda bol bol yerken buldum, ikiyüzlü değil ama çelişkili halimi sevdim.
Beraber piknik yaptık, işbirliğini yaşadık, onlar hazırladı, biz yedik!
Kışın komşu olduğumuz yetmezmiş gibi yazın da onların yazlığına misafir olduk. Her şey dahil tam pansiyon, bedava!
Oğulları işe girerken bize danıştılar, danışılmanın keyfini yaşadık, gelecekte yeni otomobil alırken de biz onlara sorarız artık!
Gitmesek de uzaklara beraber gitmeyi hayal ettik, ediyoruz, gitsek hayalimiz bitecek diye gidemiyoruz!
Bizim yüzümüzden pahalı bir ev aldılar diye kaygılanırken, sizin sayenizde daha çok yatırım yaptık diye sevindiler, sevindirdiler.
Oğullarının askere gidişini ve gelişini yakından yaşadık, oğlumuzun yıllar sonrasının provası gibiydi!
Bir yargı sürecinde onlara destek olduk, beynimizin arkasında hep bir karamsarlık olsa da iyimserliğin işe yaradığını keşfettik.
Aile arasında ama bizim yanımızda yapılan takılma, sataşma, kızma ve kavgaların samimiyetin ta kendisi olduğunu öğrendik.
Okuduğumuz gazeteyi paylaşarak gazete satış rakamları ile okunma sayısı arasındaki makası açtık!
Oğulları evlenecek yaşta ve başta olduğundan evlenilecek iyi kızlar konusunda epey bir fikir sahibiyiz.
Garantili alışveriş, bizim için, onların alıp memnun olduklarını aynı fiyata almaktır.
Anlatılacak-yazacak anılar sahibi yaptılar.
Biz hastalanınca hem hasta bakıcımız hem de hasta ziyaretçimiz oluyorlar.
Bizden iyi olduklarında kıskanmamaya, bizden kötü olduklarında böbürlenmemeye daha da iyisi benzer olmaya özen göstermeye başladık.
Ailemiz genişledi, oğlumuz evlenmeden hısımlarımız oldu, komşumuzun akrabaları.
Teselli etmenin sıradanlığını onların ve bizim söylediklerimizle aştık.
Samimiyetin çok iyi bir ruhsal merhem olduğunu doğaçlama yaşıyoruz.
14 Şubat 2014 Cuma
ŞİMDİ DE İTHAL ŞİPŞAKÇILAR...
İstanbul'da özellikle Kadıköy ve Beyoğlu'nda çokça görmeye alışık olduğumuz ithal müzisyenlerin yanında, şimdi de "ithal şipşakçılar" boy göstermeye başladı. Ne demişler: "İstanbul'da para kazanamayan dünyanın hiç bir yerinde kazanamaz"...
(Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
(Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
SEVGİLİLER GÜNÜNDE İSTİKLAL CADDESİ...
14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle bugün İstiklal Caddesi karnaval görüntülerini aratmıyordu. En ilginci ise en son karedeki ressamın cep telefonuna gönderilen bir çiftin fotoğrafını kara kalem çalışmasıyla tuvale aksettirmesi idi. (Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
YENİ METRO KÖPRÜSÜ BİTTİ...
Taksim-Yenikapı arasında çalışacak metroya Haliç üzerinden geçiş sağlayacak köprü tamamlandı. Metro yarın düzenlenecek törenle açılacak ancak, Süleymaniye Camii ve tarihi yarımadanın sulietini bozduğu eleştirileri ise hız kesmeyecek... (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
13 Şubat 2014 Perşembe
AŞK BAŞKALAŞTIRIR...
Hüsnü GÜRBEY
14 Şubat “Dünya Sevgililer Günü” dür.
Kutlu olsun... Her şeyin metalaştığı ve hızla tüketildiği günümüzde, aşk
sanallaştırılmış, sevgi de yozlaştırılmıştır. Hâlbuki geçen zamanlarda, aşk da
sevgi de ulaşılması çok zor ulvi değerlerdi. Aşkı için Ferhat dağları delmiş, ama
yine de aşkına kavuşamamıştır. Doğu toplumlarında aşkına kavuşmak yoktur, hep
hüzün ve acı vardır. Doğu toplumların duygulu oluşları, hüzünlü bakışları
belkide aşkına kavuşamamalarından kaynaklanmış olabilir.
Sevgi sevmeyle
başlar, yürekten gelir, aşk değildir. Sevgide mutluluk vardır, mutluluğu
yaşatır. Bir annenin yavrusuna karşı duyduğu sevgidir; onu sarmalar, korur,
bağrına basar, aç kalır, susuz kalır, zor koşullarla karşılaşır ama sevgisinden
asla vazgeçmez. Mücadele eder, düşer kalkar ama ne yavrusunda nede ki
sevgisinden vazgeçer.
Aşk başka bir şeydir,
ruhtan gelir. Akan bir su gibidir, aslına ulaşmak ister. Ona varıp ondan yok
olmak ister. İki bedenin bir ruhtan can bulmasıdır, aynı hissin, aynı duygunun
ve aynı acının aynı anda yaşanmasıdır. Aşk sevginin aksine acı verir, acıyı
yaşatır, acıyı yaşamıyorsan aşık değilsin. Aşk sevgiliye kavuşmak değildir,
sevgilinin kendisi olmaktır. O bir nehirdir, akar, taşar, coşar, püskürür ama
aşkına; denize ulaşınca siner, diner, süt liman olur. Çünkü aşkına kavuşmuş,
onunla bütünleşmiştir. Deryada su içinde bir katre olmuştur, Ruhu ruhuna, canı
cananına kavuşmuştur. O artık odur, onun parçası değil, bizatihi odur.
Aşk başkalaştırır,
kişiyi kişiliğinden alır, aşka uçan başkadır, değilse aşka ulaşmamıştır, aşka
uçmak için kanatları aramak zaman kaybıdır, kanatsız uçmaktır, harap olan gönül
bülbülü, ne eder gülü. Aşk değil midir, yağmuru yağdıran, suyu buluta, bulutu
suya dönüştüren, aşkla toprağa kavuşturan. Tüm tohumların içine zerk olan,
kendini açığa vuran, toprağın deli gibi kaynaşması değil midir kavuşması
âşıkların. Su toprağa sevdalıdır, güneşin yakıcılığına aldırmaz, aşkla dönüşüme
aldırmaz, buharlaşıp gökyüzüne çıksa da elbet bilir tekrar ineceği zamanı,
sabırla bekler. Aşk başkalaştırır insanı, eser rüzgâr, çakar şimşek, ağlar
bulut, ama su yine de kavuşur aşkına, aşıkların kavuşmasına eşlik eder tüm
kâinat. Erir biter, görünmez olur da sen bilirsin yine bakarsın buluta, işte
damla yine oradadır.
Ten kafesinde hapis olan bülbül uçmak ister, aşkına, gülüne
kavuşmak ister, oysaki bağlıdır, gönül kuşu, ten kafesinde çırpınır durur.
Sarhoş olmuş gülün kokusundan, neylesin dünya malını, zaten ten de mal değil
midir ki istesin dünya malını. O güle âşıktır, güle kavuşmak ister, çırpınır
durur, ne zaman ki kavuşur batar kuşun böğrüne dikeni, ölür o zaman kavuşur
aşkına. Aşka kavuşmak için çırpınan bülbül ölmeden ölür, dirilir.
Hüzün hali aşk
halidir. Aşk ilahi bir sevgidir ve tüm varoluşun hamurudur. Aşk olmasaydı ne
biz olurduk, ne dünya, ne bulutlar, ne yağmurlar, ne de çiçekler, hiçbir şey
olmazdı. Hak’tan var olmanın ana gayesi aşktır. İşte o aşk, ilahi enerjinin
dünyaya inmesi, akması, gürül gürül yağması, diri suların dünyayı beslemesidir.
İşte tüm varlıkların beslenmesi bundan dolayıdır. Eğer nefes alabiliyorsak bu
aşk sayesindendir. Aşk varlık nedenimizdir, yaşam amacımızdır. Yaşamı sevenler,
ölüme seve seve giderler. Çünkü yaşam uğruna ölecek kadar güzeldir. Yarını
bugünde kurmak, bu günü yarına taşımak aşkla mümkün olur. Aşk sevdadır, yardır,
vatandır.
Aşk gürül, gürül akan bir pınardır, ondan içelim kana kana, bırakalım dünya malını, yarını değil bugünü yaşayalım. İşi gücü bu gün için bırakalım, dostlarımıza, sevdiklerimize koşalım. Üşenmeyelim, sevdiklerimiz bir telefon tuşu kadar yakınımızdadır, yarın ise çok geç olduğunu unutmayalım. Aşkımıza, sevgimize ve sevgilimize koşalım. Son sözü Viktor Hugo’ya verelim:
Aşk gürül, gürül akan bir pınardır, ondan içelim kana kana, bırakalım dünya malını, yarını değil bugünü yaşayalım. İşi gücü bu gün için bırakalım, dostlarımıza, sevdiklerimize koşalım. Üşenmeyelim, sevdiklerimiz bir telefon tuşu kadar yakınımızdadır, yarın ise çok geç olduğunu unutmayalım. Aşkımıza, sevgimize ve sevgilimize koşalım. Son sözü Viktor Hugo’ya verelim:
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
İSTANBUL'UN GÖKDELENLERİ...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)