Küçükkuyu
Adatepe köyüne yaptığım gezide çocukluğuma gittim. Bizler, futbol, basketbol ve
voleybol topunun ne olduğunu bilmezdik. Ta ki ağabeyim İstanbul’dan portakal
büyüklüğünde bir top (sonradan tenis topu olduğunu öğrendim) gönderene kadar…
Tekme atmasını
bilmezdim; yuvarlar peşinden koşardım. Çok zaman çalıların arasında kaybolur,
saatlerce arardım. Bulamadığım zaman çıldırır; bütün günüm aramakla geçerdi. (Ha
bir de sonrada koptuğum Fenerbahçe taraftarlığım yine İstanbul’dan babamın
gönderdiği takım elbisenin küçük cebinin üstündeki “FB” armasından olsa gerek).
O güne kadar büyüklerin at ve öküzleri
tımar ettikten sonra topladıkları ve tükürükleriyle yapıştırdıkları kıllardan
yaptıkları toplarla oyun oynardık.
Tarihi Adatepe
Köyü’nde hummalı bir çalışma vardı; eski taş evlerden bir kısmı restore
ediliyordu. Umumi tuvaletin bile tarihi taşlardan yapıldığı köyde, köylülerin
söylediklerine göre Rumlardan kalan evler 500 bin ile bir milyar 500 bin lira
arasında değişen fiyatlarla alıcı buluyormuş!
Zeytinyağı
fabrikalarının müze ya da sanat galerisi yapıldığı köyde büyük bir çınarın altı
çay bahçesi olarak hizmet veriyor. Eşim çay bahçesinde kahvesini yudumlarken,
ben hiç vakit kaybetmeden köyün sokaklarını tek tek dolaşmaya başladım. Köyün
üstünden enfes deniz manzarasını biraz seyrettim. Bolca fotoğraf çektim. Benim
gibi dolaşan insanlarla sohbet ettim.
Çay bahçesine döndüm
yeni mahsul adaçayından yudumlarken, çocukların öküz arabasına benzer tekerin üzerine
monte edilen bir potaya futbol topuyla atış yaptıklarını gördüm. Hemen yerimden
kalktım, hızlı adımlarla yanlarına vardım. Birisinin sırtında okul çantası
vardı. Çantayı sırtından çıkartmasını söyledim:
- “Servis bekliyoruz,
okula gideceğiz” dedi.
- Tamam, o zaman
basket atmaya devam edin dedim.
Çocuklardan
Arda güzel basketler atarken:
- Üstünü başını
toz toprak yapıyorsun? Okula nasıl gideceksin! Sen akşam eve gelirsin! diye
tehdit aldı.
Arda’ya;
- Kim bu teyze, diye
sordum.
- “Babaannem”,
dedi.
- Yeter Arda,
babaanneni üzme, servise koşun, dedim.
- “Daha servis
gelmedi ki…”
- O zaman devam
Arda, dedim.
Arda ve
arkadaşı keyifle baskete devam ederken, ben de onların bolca fotoğrafını
çektim.
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder