Daha önceki
gitmelerimle kıyaslarsam, bu yıl Datça’yı inşaat yoğunluğu baskısı altında ve biraz
bakımsız buldum; özellikle “Halk Plajı” bölgesini… Başta Kargı koyu olmak üzere
tüm sahiller, büyük oteller, moteller ve küçük işletmecilerin şezlong ve
şemsiyeleriyle kapatılmaları dikkatimi çekti. Oysa benim bildiğim bütün
sahiller, koylar halka açık olması lazımdı! Ha kiralanıyorsa, belediyelere bir
gelir sağlanıyorsa bir şey diyemem… Bu yerlerde bir şezlong üzerine uzanmak,
bir şemsiye altında güneşten korunmak ücrete tabii… Şöyle ki; bazı yerlerde 15
liralık bir şeyler yiyip içersen şezlong ve şemsiye ücretsiz. Yok, eğer bunları
yapmazsan 15 lira ödemek zorundasın. Bir de koya aracınla giriş yapacaksan o da
ücrete tabi. Bu ücret 5 lira gibi önemsiz bir rakam görünse de buraya yüzlerce
aracın giriş-çıkış yaptığını dikkate alırsanız, önemli bir para ediyor. Bunu
yazmamın sebebi ise bu koyların çöpünü her sabah Datça belediyesinin toplaması,
yani hizmeti belediyenin sunması, ama parayı bir şirketin makbuz karşılığı
tahsil etmesi dikkatimi çekti.
Bu arada, güzel
ve bakir bir koy olan Kargı koyunda da inşaat çalışması başlamış. Dileğim şimdilik
sahilde bir tane sur görünümlü ve izinli olduğu belirtilen inşaatın devamının
olmaması…
Buraya kadar
yazdıklarım bir tespit ve küçük bir eleştiri kabul edilsin. Şimdi asıl yazmak
istediğim bir konuyu ele alacağım. İstanbul’da bir insan düşünün başarılı,
yetenekli, ülke ekonomisine katkı sunuyor, ama sağlığı buna izin vermiyor. Siz
olsanız ne yapardınız? Bazılarının yaptığı gibi “Sağlığım daha önemli. Dünyaya
bir daha mı geleceğim” deyip her şeyden elinizi eteğinizi çeker, bir köşeye mi
çekilirdiniz? Yoksa bu topluma her ne olursa olsun hizmet etmeye devam mı
ederdiniz?
İşte ikinci
şıkkı tercih eden “Meşhur Köfteci” Sami Usta (Ökmen), altı stent takılı
olmasına rağmen, çalışmadan ve hizmet etmeden vaz geçmeyip uzun yıllar
köftecilik yaptığı İstanbul, Erzincan’dan sonra ver elini Datça diyenlerden…
Bir akşam
Datça sokaklarını dolaşırken gazeteci arkadaşımı Sami Usta’nın dükkânının
önünde köfte yerken buldum. Arkadaşım masasına buyur etti; ama karnımız tok
olduğu için yemek davetini kabul edemedik. Arkadaşım buranın köftesinin çok
nefis olduğunu ve İstanbul-Karaköy’den gelip burada dükkân açtığını söyledi.
İki gün sonra
Kaş’tan gelen ama İstanbul’dan çocukluk arkadaşım ve eşlerimizle Sami Usta’nın
yerine köfte yemek için vardığımızda oturacak bir masa bulamadık. Bir süre
sokakta vitrinlere bakarak oyalandık. Dükkânın karşısında yol kenarına konulan “Açsanız
ve paranız yoksa çekinmeyin, olduğunda yolunuz düşerse ödersiniz. Olmasa da
HELAL Olsun”: İnsanlık öldü deseler de bizim hâlâ umudumuz var… Meşhur Köfteci
Sami Usta 1964” tabela dikkatimi çekti. Daha doğrusu bir bayanın bu tabelanın
fotoğrafını çekmesi beni bu tabelaya yönlendirdi. İster reklam amaçlı, isterse
gerçek olsun böyle bir yazı beni duygulandırdı. Bu adamla tanışmıyordum, ama
tabelasında yazdığı gibi içimden ben de “Helal olsun” hâlâ ülkemde böyle
insanlar da var dedirtti.
Şimdiye kadar
ne facebook’da ne de yazılarımda yemek yeme, içki içme fotoğrafları
yayınladığımı hatırlamıyorum. Köftesi de söylendiği gibi çok lezzetli ve
nefisse bir röportaj yapmayı düşündüğümü eşime ve arkadaşıma söyledim. Köfteleri
bolca ve enfesti. Ücreti de çok uygundu. Lavabo dönüşü köfteleri pişiren gence
“ellerine sağlık” dedim, masama döndüm. Yalnız kasada cüsseli, orta yaşlı bir
adamın para tahsilâtı yaptığı dikkatimi çekmişti, ama Sami Usta’nın o
olabileceğini sanmamıştım.
Masada
ısmarlanan çaylarımızı yudumlarken kasadaki cüsseli adam yanımıza geldi.
Halimizi hatırımızı sordu. Meşhur Köfteci Sami Usta olduğunu öğrendik;
köftesini çok beğendiğimizi, “bol kepçe ve uygun fiyat aldığını” söyledik. Konuşkan
ve sıcak bir insandı. Tabelaya yazdığı yazının içeriğini de çok beğendiğimi ve
kendisiyle Datça’dan ayrılmadan bir röportaj yapmak istediğimi söyledim.
Memnuniyetle kabul etti.
Ertesi günler
yemeğimizi yine Datça’nın meşhur lokantacılarından “İrem Lokantası” ile “Betül’ün
Mutfağı”nda yedik. Son yemek finalimizi Sami Usta’nın dükkânında yapmaya karar
verdik. Hem de uygunsa yemek sonrası
röportaj yapacaktım. Sami Usta’nın dükkânının bulunduğu Balçıkhisar Sokak ışıl
ışıl ve hareketli bir sokaktı. Yine zar zor dükkânın önünden biraz uzak bir
yerde boş bir masa bulduk. Bu kez Sami Usta ortalıkta gözükmüyordu. Zira
yoğunluktan dolayı ızgara başındaydı. Yoğunluğun azalmasını bekledim. Bir müddet
sonra elinde tabak kavunla Sami Usta yanımızda bitti. “Yarın Datça’dan
ayrılacağım, eğer müsaitsen bu akşam röportaj yapmak istiyorum” dedim. “Tabi
memnuniyetle” dedi.
NEFİS KÖFTENİN TARİFİ
NEFİS KÖFTENİN TARİFİ
Sami Usta, meşhur köftenin tarifini açıklıyor!
Para tahsilâtı yaptığı masasının arkasındaki koltuğa geçti oturdu, koltuğun hakkını verdi. Koltuğu tam doldurdu. Ben de önündeki sandalyeye, başladık sohbete…
Para tahsilâtı yaptığı masasının arkasındaki koltuğa geçti oturdu, koltuğun hakkını verdi. Koltuğu tam doldurdu. Ben de önündeki sandalyeye, başladık sohbete…
- Sami Usta baba mesleği mi köftecilik?
- “Baba
mesleği… Babam (Selahattin) köfteciliğe 1959 yılında Sirkeci’de el arabasıyla
başlıyor. Sonra 1964’te Karaköy’e geliyor. Mumhane Caddesi’ne. Onun ustası da Kosovalı
Arnavut Hasan Usta”.
-
Sen bu işi babanın yanında mı öğrendin?
- “Evet…
Babamın yanında öğrendim. Bu işe önce bulaşıkçılık ile başladım”.
- Sonra?
- “Babam 1980
yılında işi bıraktı. Bayrağı ben devraldım”.
- Her gün aynı tadı nasıl tutturuyorsunuz?
- “1964’ten
beri aynı tat. Bu yaptığımız köftenin tarifini bir ben bilirim, bir de babam. Hiç
bozmadım. Porsiyonlarımız iyi. İkram olarak helva veririz. Bizim dükkâna gelen
bir daha geliyor ve mutlaka arkadaşını da gönderiyor”.
- Aslen nerelisin?
- “Erzincan.
1962 Erzincan doğumluyum. Bir ara burada da köfteci dükkân açtım. O zamanki
Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu benim ustalık belgemi imzalamıştır. O da benim
köftelerimi çok beğenirdi”.
- Peki Datça nereden aklınıza geldi?
- “Datça’ya her
sene tatil için geliyordum. Çok seviyordum Datça’yı. Sağlık sorunu yaşayınca 2012’de
Karaköy’ü bırakıp, buraya yerleşmeye karar verdim. Şu an altı adet stent
takılı, ama umursamıyorum…”
- Burada bazı yemek dükkânların kapandığını
gördüm.
- “Datça’ya
dışarıdan gelip burada tutturan ilk usta benim. Başka da yok. Bu da benim
köftemin kalitesinden ve müşterilerle olan diyalogumdan kaynaklanıyor her
halde…”
- Dışarıda dükkânın karşısındaki tabeladaki
yazı dikkatimi çekti. Biraz açar mısın?
- “Askıda yemek
veriyoruz. Bu yaz 40’ın üzerinde insana ücretsiz yemek verdik. Yiyene gerçek
ihtiyaç sahibimi değil mi sormuyoruz. Müşteri de askıda yemek parası bırakıyor.
Müşterinin parasını şu gördüğün kutuya koyuyoruz. Bazısı 50 lira bazısı 60 lira
para bize bırakıyor.”
- Müşterilerin arasında ünlüler var mı?
- “Türkücü Aysun
Gültekin çok iyi müşterimdir. Kubat ölür köfteme. İşadamı Cem Boyner köftemi
sever.”
Sami Usta ile sohbeti tamamlayıp
kalkarken:
- “Sanatçı Ali
Sürmeli de Bursa’dan arkadaşımdır. Bursa’da çocukken bir ara beraber simit,
açma sattık” diye de ekledi.
İçten, samimi ve söylenmesi
gerekeni hiç çekinmeden söyleyen Sami Usta’ya veda ederken, eşim "Sami Usta köftenizin tarifini bize verir misin?" dedi. Sami Usta, "Tabi memnuniyetle, bir dakika bekleyin" diyerek dükkânının lavaboya yakın bir yerinden çerçeve içerisinde bir yazıyla döndü geldi. "İşte tarifi burada yazılı" diyerek çerçeve içindeki yazıyı okumaya başladı.
Aynı zamanda esprili bir insan olan Sami Usta'ya biz de sağlıklı bir ömür ve sevenlerine daha nice yıllar hizmet etmesini diliyoruz. Ha unutuyordum, Sami Usta'nın koyu da bir Beşiktaşlı olduğunu belirtmeliyim...
(Yazı ve fotoğraflar:
Süleyman Boyoğlu)
Aynı zamanda esprili bir insan olan Sami Usta'ya biz de sağlıklı bir ömür ve sevenlerine daha nice yıllar hizmet etmesini diliyoruz. Ha unutuyordum, Sami Usta'nın koyu da bir Beşiktaşlı olduğunu belirtmeliyim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder