19 Eylül 2018 Çarşamba

DÜN YİNE OKULLU OLDUK!

        Geçtiğimiz Pazartesi günü tüm yurtta binlerce ilkokul çocuğu ders başı yaptı. Yeni bir öğretim yılı başladığında da hepimiz biliriz ki ilkokul çocukları anne babalarıyla birlikte büyük bir heyecan yaşarlar. İşte biz de dün üç arkadaş (18 Eylül Salı) aynı heyecanı yaşadık. Yalnız bizim anne-babalarımız yanımızda yoktu, ama eşlerimiz vardı. Hepsinden önemlisi de ilkokul öğretmenimiz yanımızdaydı.
        Şimdi niye böyle bir giriş yaptım; anlatayım…
Arkadaşım Sakip’le benim ilkokul öğretmenim olan Saadet Berköz Canoğlu’yla Salı günü buluştuk. Şimdi Sakip’i niye karıştırıyorsun diyeceksiniz. Zira Sakip de Saadet öğretmenimin eşi Turan Canoğlu’nun öğrencisiydi. Sakip ve ben Saadet öğretmenimizle sık sık olmasa da arada bir araya geliyoruz. Ancak bu seferki buluşmamız başkaydı.
        Başkaydı, çünkü bu kez öğretmenimizi de yanımıza alarak ilkokuldan arkadaşımız Eser Tokdemir’i İkitelli’deki evinde ziyarete gidecektik; Merter’de buluştuk… Eser’le 1968 yılından bu tarafa toplam üçüncü görüşmemiz ve buluşmamız olacaktı. İlkokuldayken bir sokak arkamızda oturan Eser’le ortaokul birinci sınıftan sonra yollarımız ayrıldı. Tekrar görüşmemiz yaklaşık 25 sene sonra o zamanlar Fatih’te oturan Saadet öğretmenimizin evinde, ikinci görüşmemiz de annemin vefatından sonra yine öğretmenimizle yaptığı ziyaretle oldu.
       Eser bu ziyarette bizi İkitelli’deki evine davet etmişti; araya yaz ayları girince herkes bir yerlere gittiğinden bu ziyaret gerçekleşememişti. İşte şimdi iadeyi ziyarette bulunacaktık. Hepimizde cep telefonu vardı, adresi de Eser’den almıştık ama yine de navigasyona başvurduk.
       Yolda bazen “Navigasyon da kimmiş!” diyerek kafamıza göre yol aldık. Ancak bu umursamamam bizim dünyanın güneşin etrafında dönmesine benzedi. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorduk. Sonra tekrar navigasyona güvenip yolumuza devam ettik. Basın Ekspres yolundan Soyak sitelerine doğru yol almaya başladık. Burada da birkaç kez dönüp durduktan sonra sora sora, navigasyonun sesli tarifine göre sitelere yaklaştığımızda Saadet öğretmenimiz artık yol göstericimiz oldu. Çünkü daha önce bir kez geldiğini söyledi. Taksi durağını görünce de bayağı bi heyecanlandı;
   - “Bak işte şuradan devam edeceğiz, hiçbir yere sapma” deyince hepimiz siteyi bulmamıza az kaldığının sevincini yaşadık.
      Bazen yanımdaki eşime;
    - Şuradan mı gitsek? Dediğimde;
    - Beni yol tarifi işine karıştırma, sonra beni suçlarsın, diyip işin içinden sıyrılması da görülmeye değerdi.
       Sakip’in ise her zamanki gibi ben ne kadar yolu karıştırırsam o kadar keyif alan bir arkadaştı. Neyse site görevlisine Eser’in adını verip kapıdan içeri girdik. Eser oturduğu binanın kapısında bizleri karşıladı. Hava günlük güneşlikti;
    - Hele bir soluklanın, içeride sıkılırsanız bahçemiz güzeldir, oradaki masa ve sıralarının üzerinde çaylarımızı yudumlarımız, dedi.
      Eser’in giriş katındaki dairesinin arka penceresinden çocuk parkı ve yeşilliği görünce eşlerimiz;
     -Biz bi dolaşıp gelelim. Bahçe güzele benziyor. Eğer dışarısı sıcaksa dışarıda oturalım, dediler ve gittiler.
      Bir müddet sonra döndüklerinde;
    - İçeride oturmaya devam. Dışarısı güneş, ama hava biraz serin dediler.
Zaten bizim de dışarıya çıkmaya niyetimiz yoktu. Eser’in yaptığı böreklerin, poğaçaların kokusu bizi adeta salona mıhladı. Karnımızda acıkmıştı. Kan kırmızısı çayın da bardaklara doluşunu görünce keyfimiz iyice yerine geldi.
Küçücük salonda öğretmenimiz Saadet hanımla bizlerin anıları birbirine karıştı. Eşlerimiz Hüsniye ve Fatoş da bu anılarımızı keyifle dinlediler.
      Eser’in okulu yarım bırakması içimi burktu. Daha önce Saadet öğretmenim Eser’in okulu neden bıraktığını birazcık anlatmıştı, çok üzülmüştüm. Çünkü Eser, ilkokulda “eeee”lemeden, “meeeee”lemeden çok güzel kitap okurdu. Türkçesi muhteşemdi. Günümüz televizyon muhabirlerine, spikerlerine taş çıkartırdı. Ama azimli arkadaşımın iyi bir modelist, iyi bir terzi, iyi bir el sanatları ustası, hepsinden de önemlisi iyi bir aşçı, iyi bir pastacı- börekçi olduğunu gözlemledik, dilimizle de tattık…
      Yüzünden tebessümü hiç eksik olmayan arkadaşım Eser’le 3-4 saatlik sohbetin sonunda ayrılma zamanımız gelmişti. Eser yine bizi binanın bahçesine kadar uğurladı. Çıkışta yıllardır unuttuğumuz komşuluk ilişkilerine şahit olduk. Komşuları Eser’in arkadaşı ve öğretmeni olduğumuzu öğrendiklerinde hepsinin de gözlerinin içleri gülerek içten; “Hoş geldiniz… Hoş geldiniz öğretmenim” demelerini sanırım hiç unutmayacağız…
İşte böyle…
     Ha unutuyordum, bu sefer Eser bizleri memleketi Saray’daki köyüne davet etti. Hem de İğneada’daki Longoz ormanlarına götürme sözü vererek…

Yazı: Süleyman Boyoğlu

Fotoğraflar: Fatoş-Sakip Bayhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder