Bir kişi İstanbul’un göbeğinde Galata Köprüsü’nde, boş ambalaj kutusu üzerinde iskambil kartlarıyla “üç kâğıtçı”lık yapıyor. Üç kâğıtçı el
çabukluğu ile “Bul karayı, al parayı” diye bağırıyor. Etrafını saran ve dayanamayıp
oyuna iştirak eden kumarcı vatandaşlar da “karayı bulduğunu” zannederek, basıyor
parayı ancak alıyor havayı…
Oysa üç kâğıtçı, bu tezgâhı kurarken yalnız değil...
Kendisine yardımcı olan “figüranlar”ı da var. Figüranlar, üç kâğıtçının etrafında
toplanan meraklı vatandaşları oyuna dahil etmek için bulur kâğıdı, alır parayı…
Saf vatandaş ta “Ne olacak ben de bulurum” diye oyuna dahil
oluyor, ama cebindeki paralardan da oluyor.
Bundan 50 yıl önce semtimize köyünden yeni gelen tanıdıklarımız
ve yakınlarımız da benzer kumpasın içine düşerlerdi. Bu gün bu manzarayı
görünce ortaokulda okurken bu kumpasa düşen bir tanıdığımın bir aylık maaşını yine
Galata Köprüsü üzerinde böyle bir “üç kâğıtçı”ya kaptırdığını ve Eminönü’nden
yürüyerek eve döndüğünü anımsadım. Aradan bunca yıl geçtiği halde hâlâ aynı
olay tekrar ediyorsa, toplumun bir kısmının “aklında sorun var” demektir. Ne
diyeyim yakın bir zamanda köprüyü satan bir
“Sülün Osman” daha çıkarsa, herhalde buna da şaşmamak
gerek…
(Yazı ve fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder