Bugün Milliyet Gazetesi eski genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi’nin katledilişinin 43. yılı…
İpekçi, 1979 yılı 1 Şubat’ında İstanbul-Maçka’daki evinin
yakınlarında silahlı bir saldırı sonucu hayattan koparılmıştı. Hayattan koparan
kişinin adını burada yazmayacağım..
Yıllarca
hamaset söylemleri ile İpekçi’yi vuran ve vurdurtanlar kınandı, eleştirildi.
Sonuç ta ne mi oldu? Papa’yı da yaralayan ve hapis yatan kişi, yıllar sonra İtalya’dan
Türkiye’ye geldi, şimdi de elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyor…
Abdi İpekçi ve katledilişiyle ilgili birçok yazı kaleme
alındı, ben bu kısa hatırlatmadan ve anmadan sonra asıl yazacağım konuya dönüyorum…
1970’li yıllarda gazetecilik yapanlar,
İngiltere’de 25 Mayıs 1968 yılında 11 yaşında Mary Bell adındaki bir kız çocuğunun, 4 yaşındaki Martin Brown’u
terk edilmiş bir evde boğarak nasıl öldürdüğünü hatırlarlar. Mary, iki ay sonra
da arkadaşı Norma Joy’la 3 yaşındaki Brian Howe adındaki bir çocuğu daha öldürür.
Mary, ifadesinde çok tartışılacak bir söz ediyor ve 4 yaşından itibaren
annesinin kendisini erkeklerle cinsel ilişkiye girmeye zorladığını söylüyor.
Görülen davada kendisine yardım eden Norma Joy beraat
ediyor, Mary’e ise süresiz hapis cezası veriliyor… Mary, hapis yatıp çıktıktan
sonra yeni bir kimlikle toplumun arasına karışıyor. Evleniyor, bir kız çocuğu
dünyaya getiriyor. Sonra da hayatını para karşılığı anlatıyor… 1998’de
gazeteciler yerini bulana kadar kızı, annesinin bir “çocuk katil” olduğundan
habersiz…
Sonra kızı da evleniyor ve Mary büyük anne oluyor…
“ÇOÇUKLAR NİÇİN SUÇ İŞLER?”
Şimdi önümde 1934 yılında yayın hayatına başlayan aylık Yeni Adam Dergisi’nin 1969 yılı Nisan sayısı… Bu sayıda Haldun Özen, bir yazı kaleme almış. Yazının başlığı ise “Suçlu Çocuklar İçin Ne Yapmalıyız?”…
Yazısına “Çocuklar niçin suç işlerler? Suç işleyen
çocuklara karşı ne yapmalı? Çocuğun suç işlememesi için ne yapmalı?” şeklinde
sorular sorarak başlayan Özen, şöyle diyor:
“Bu soruların doğru cevapları bilinmezse
çocuğun eğitimi hep sakat, noksan kalır. Çocuk yalan söyler, hırsızlık yapar,
suç işler… Biz de onun yaptıklarına şaşar kalırız. Asıl suçlunun çocuk
olmadığını hiç düşünmeyiz.”
Haldun Özen, çocuk suçları hakkında
gazetelerde sık sık haberler çıktığına dikkat çekerek, şöyle devam eder:
“Bir süre önce Hürriyet gazetesinde küçük
Mary Bell hakkında çıkan haber de bunlardan biriydi. Mary Bell iki küçük erkek
çocuğu öldürmüştür. Henüz kendisi on bir yaşındadır. İngiliz mahkemesi onu
ömrünün sonuna kadar tecrit edilmiş şekilde yaşamaya mahkûm etmiştir. Mary
Bell’in çok uzun süreli bir tedaviye ihtiyacı vardır. Bu yüzden hiçbir akıl
hastanesi onu istememektedir. Islahevleri de çocuk ceza evleri de onu
istememektedir. Mary şimdilik bir ıslahevindedir. Yargıç: ‘Bu kız tehlikelidir.
Onun zarar vereceği kimseleri korumak gayesiyle bu kızın bir an evvel
insanlardan tecrit edileceği bir yere konulması şarttır’ demiştir. İçişleri
bakanlığı Mary’yı kapatmak için özel bir yer aramaktadır.”
“Olayın çok üzücü hem de çok düşündürücü”
olduğuna vurgu yapan Özen, şunları söylüyor:
“Mahkeme Mary Bell’i ölünceye kadar insanlardan ayrı
yaşamaya mahkûm ediyor. Bu karar toplumun hayrınadır, toplumu korumaktadır.
Ancak, toplumu korumakla görevimiz bitiyor mu? Hayır, bitmiyor. Mary Bell’i iki
çocuğu öldürmeye götüren nedenleri anlamamız, bu nedenleri ortadan kaldırmaya
çalışmamız da gerektir.
Bu zavallı çocuğu suç işlemeye götüren nedenler onun on
bir yıllık kısa hayatının derinliklerinde gizlidir. Belki de okumayı yazmayı
çok iyi öğrenememiş olabilir. Yine de bu on bir yıl onu bir insan öldürücü
yapmaya yetmemiştir. Bu sırlı güç nedir? Bu sırlı güç on bir yılda onda oluşan
kişilikten başka bir şey değildir. Bu kişiliğin temelinde, Mary’nın
anasından-babasından aldığı biyo-psikolojik kalıt vardır. Bu kalıt aile çevresi
içinde gelişmeye başlamıştır. Sonra arkadaş çevresi içinde, okul çevresi içinde
serpilmiştir. Verdiği yemiş boğazı sıkılıp öldürülmüş iki çocuktur.”
“Bu sonucu doğuran nedenlerin iki soydan” olduğuna işaret
eden Haldun Özen, şunları kaydediyor:
“Birincisi biyo-psikolojik soydan olanlar, Maryi’nin
içinde gömülü olan özelliklerdir. İkincisi sosyo-psikolojik soydan olanlar,
Mary’nin çevresinden gelen etkilerdir. Çevreden gelen etkilerin en sakarı da
çocuğa sevgi gösterilmemesidir.
TRABZON’DAKİ OLAY!
Bu etkenler psikoloji, sosyoloji uzmanlarınca incelenebilseydi, belki de asıl suçlunun hiç aklımıza gelmeyecek biri olduğunu görecektik. Bize düşen suçlu çocuklarımızı yaratan nedenleri sonuna kadar tanımaya çalışmak, bundan kaçınmamaktır. Bu nedenleri tanıdıktan sonra çocuğun kişilik oluşlarına el koymaktır. Suçlu çocukların kökünü kazımak elde olmasa da sayısını azaltmak her zaman elde olacaktır. ”
Günümüze gelirsek; birkaç gün önce Trabzon’da yine 10-11
yaşlarında bir çocuk, düzenlenen bir mitingde kürsüye çıkarıldı. Babası hapiste
olan çocuğa bir mikrofon uzatıldı. Bir siyasi partinin liderine “Hain” demesine
izin verildi.
Şimdi sormak gerek; bu çocuk mu suçlu? Yoksa o çocuğun
eline mikrofonu verenler mi? Hiç mi tarihten ve yaşananlardan ders almıyoruz,
kararı sizlere bırakıyorum…
(Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder