“50 KUŞAĞI-MARKO PAŞA”
TGC’de uzunca yıl birlikte çalıştığımız Tarihçi-yazar-gazeteci ve de karikatürist Orhan Koloğlu’nun, 2007 yılının 24 Mart’ında “Süleyman Boyoğlu dostuma” diye imzalayıp verdiği, “Türkiye Karikatür Tarihi” kitabını okumaya başladım.
Koloğlu, derlemelerden oluşan ve Bilişim Yayınevi’nden
çıkan kitabının ön sözünde; 1943 yılında Galatasaray Lisesi’nde henüz sekizinci
sınıf öğrencisiyken karikatür yapmaya özendiğini, ama bu sanatı yeterince
geliştiremeyince, gerçek karikatürcülerin eserlerini toplayarak, sayıları on
bini bulan bir koleksiyona sahip olduğunu belirtiyor.
Koloğlu, karikatürü sadece bir güldürme ve yerme aracı
sayma anlayışının yetersizliğini dikkate alarak, kamuoyu oluşturma işlevi
üzerinde durmayı yeğlediğini vurguluyor, özetle şöyle diyor:
“Bu suretle toplumumuzun son yüz elli yıllık tarihi
üzerindeki etkisi ve yönlendiriciliği gündeme getirilmiş olacaktı. Osmanlı/Türk
toplumunun en büyük değişme sürecinde bu rol gerçekten önemlidir. Tarih yazımında
belgelere dayanmak esastır. Yorumlar bunlara dayanınca değer kazanır. Böyle bir
araştırmanın belgeleri de karikatürlerdir.
Bir fikri savunan ve karşı çıkanların eserlerini bir arada
sunmaya özen gösterdim. Bu tercihin, sanatçıların kendilerince en kıymetli
saydıkları ürünlerini çalışmada yer verilmemiş olması şeklindeki eleştirilere
açması doğaldır. Ancak, bizim, karikatür sanatının en değerli ürünleri kadar,
en çok tartışma yaratanlarını tercih ettiğimiz anımsanmalıdır. Bu kurgu
sebebiyle gelecek bütün eleştirileri saygı ile karşılıyorum.”
MARKO PAŞA DERGİSİ
Bugün ben Orhan Koloğlu’nun “50 Kuşağı-Marko Paşa” mizahını konu aldığı bölümünden başlayacağım. Koloğlu, bu bölümde, 22 yıl süren tek parti yönetiminden sonra, yani 1945 yılının ortasında, “Milli Şef” İsmet İnönü’nün çok partili sisteme geçiş kararını açıklamasının, o güne kadar iktidarın çizgisinden fazla uzaklaşamayan karikatürcülere bugüne kadar sürecek bir ufkun açılmasını sağladığını vurguluyor. Koloğlu, şöyle diyor:
“Mesleğin, bireysel girişim olmaktan çıkıp bütün toplumda
ilgi duyulan, sayısız dergileri, sergileri ve eğitimi ile çizerlere yeni
ufuklar açan bir sanat haline gelmesi, bu tarihten sonradır. ‘50 Kuşağı’ adı
verilen grubun çabalarıyla, karikatürcülüğümüz uluslararası alanda da saygıdeğer
bir yer edinmeyi hak kazanmıştır.
Özellikle Demokrat Parti’nin (DP) geliştirdiği muhalefet
akımı çerçevesinde karikatürlerde yoğun bir siyasallaşma egemen oldu. Bu
eğilimin ilk en etkili temsilcisi, ‘Marko Paşa’ dergisidir. Aziz Nesin’in
‘Dertler öylesine başımızdan aşkın ki, Marko Paşa’dan gayrı dinleyecek kimsemiz
kalmadı’ değerlendirmesi dergiye ismini kazandırmıştır.
Gündeme getirilen konular, toplumda her gün konuşulan
şeylerdi. Ancak, 1940’lı yılların ikinci yarısındaki uluslararası ortamda
bunların, soldan da öte ‘Kızıl Komünistlik’ sayılması bir alışkanlık haline
gelmişti. Bu damgalama derginin önde gelen karikatürcüsü Mim Uykusuz için de
geçerli sayıldı; hem de komünistliğe ek olarak ‘kökü dışarıda’ damgası da
vuruldu.”
MARKO PAŞA’NIN KAPATILMASI
Koloğlu’nun anlatımına göre, 25 Kasım 1946 yılında yayın hayatına giren dergi, ertesi yılın mayıs ayında; 22. sayısında kapatılır. Yazarlarla birlikte Mim Uykusuz da tutuklanır ve mahkûm edilir. 1950 yılı ortalarına kadar süren yaşamında dergi sayısız defa kapatılır ve her seferinde yeni isimlerle piyasaya sürülür: Merhum Paşa, Malum Paşa, Yedi-Sekiz Paşa, Öküz Mehmet Paşa, Hür Marko Paşa. Buna rağmen ne yazıları ne de karikatürleri, nitelik değişmesi göstermez.
Marko Paşa, o dönemin en ünlü gazetelerinden de fazla 60
bini bulan tirajı ile karikatürün halka ulaşmasında önemli bir rol oynar. O
kadar ki muhalefeti ile iktidara gelmesine yardımcı olduğu DP lideri Adnan
Menderes bile ondan rahatsızlık duyar ve ilk hükümet programında ‘dışarıdan beslenen’
mizah dergileriyle uğraşacaklarını söylemekten kendini alamaz.
O dönem Marko Paşa’nın yanı sıra gazeteler de birinci
sayfalarında karikatüre yer verir ve tamamen günlük siyasi oluşumları konu
edinirler. Demokrasiyle birlikte dışa açılış hızlanırken, bir yandan da dünyada
karikatür alanında beliren yenilikler yaygın bir şekilde çizerleri etkilemeye
başlar.
Karikatürist Cemal Nadir formülü, çizgiye önemle birlikte,
altına yazılı açıklama eklemekten pek nadiren vazgeçer. Oysa o sıralarda Batı
dünyasında yazısız karikatür hızla yaygınlaşmaktadır. Hem savaş hem de rejim
gereği dışarıya kapalı olan Türk toplumu, 1945’ten itibaren bu eksiğini hızla
telafiye yönelir.”
Orhan Koloğlu, Cemal Nadir’in 1947’de ölümünden ve Marko
Paşa serisinin işlevini tamamlayıp kesin ortadan çekilmesinden sonra beliren
’50 Kuşağı’ karikatürcülerinin, aslında “usta” olarak; Cemal Nadir’i biraz da
Ramiz’i gördüklerini anlatarak, şöyle devam ediyor:
“Ama artık dış dünyanın etkisi de artmaktaydı. Ancak asıl
belirleyici, günlük gazetelerin birinci sayfaları oldu. Para kazandırdığı için
karikatürcülerce tercih sebebiydi, ama aynı zamanda onları siyasetin kısırlığı
içine de çekiyordu. Başlangıçta on binlerce ölçülen tirajları zamanla yüz
binleri hatta milyonlara ulaştığı için bu gazeteler karikatürcünün tüm topluma
mal olması için de en önemli araçlardı. Bu da onları ister istemez konularını
gündelik siyasetten seçmeye zorladı.
1947’de Bâbıâli’ye adım atmış ve uzun yıllar yazı işlerinde çalışmış bir gazeteci olarak ben, şahsen bu sanatkârların birçoğunu tanımış ve kendileriyle çalışmışımdır. Ayrıca rakip gazetelerdekileri de muntazaman izlerdik. Şunu da eklemeliyim ki, tarihçi anlayışı, ‘kuşak’ deyimini sadece bir yılla sınırlı saymaya karşıdır. 50 Kuşağı’nı ben 1950-80 arasındakiler olarak düşünüyorum.”
(Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder