30 Ocak 2022 Pazar

TÜRKİYE'DE KARİKATÜR...

                                           “50 KUŞAĞI-MARKO PAŞA”

 


        TGC’de uzunca yıl birlikte çalıştığımız Tarihçi-yazar-gazeteci ve de karikatürist Orhan Koloğlu’nun, 2007 yılının 24 Mart’ında “Süleyman Boyoğlu dostuma” diye imzalayıp verdiği, “Türkiye Karikatür Tarihi” kitabını okumaya başladım.

Koloğlu, derlemelerden oluşan ve Bilişim Yayınevi’nden çıkan kitabının ön sözünde; 1943 yılında Galatasaray Lisesi’nde henüz sekizinci sınıf öğrencisiyken karikatür yapmaya özendiğini, ama bu sanatı yeterince geliştiremeyince, gerçek karikatürcülerin eserlerini toplayarak, sayıları on bini bulan bir koleksiyona sahip olduğunu belirtiyor.

Koloğlu, karikatürü sadece bir güldürme ve yerme aracı sayma anlayışının yetersizliğini dikkate alarak, kamuoyu oluşturma işlevi üzerinde durmayı yeğlediğini vurguluyor, özetle şöyle diyor:

“Bu suretle toplumumuzun son yüz elli yıllık tarihi üzerindeki etkisi ve yönlendiriciliği gündeme getirilmiş olacaktı. Osmanlı/Türk toplumunun en büyük değişme sürecinde bu rol gerçekten önemlidir. Tarih yazımında belgelere dayanmak esastır. Yorumlar bunlara dayanınca değer kazanır. Böyle bir araştırmanın belgeleri de karikatürlerdir.

Bir fikri savunan ve karşı çıkanların eserlerini bir arada sunmaya özen gösterdim. Bu tercihin, sanatçıların kendilerince en kıymetli saydıkları ürünlerini çalışmada yer verilmemiş olması şeklindeki eleştirilere açması doğaldır. Ancak, bizim, karikatür sanatının en değerli ürünleri kadar, en çok tartışma yaratanlarını tercih ettiğimiz anımsanmalıdır. Bu kurgu sebebiyle gelecek bütün eleştirileri saygı ile karşılıyorum.”


                                    MARKO PAŞA DERGİSİ

Bugün ben Orhan Koloğlu’nun “50 Kuşağı-Marko Paşa” mizahını konu aldığı bölümünden başlayacağım. Koloğlu, bu bölümde, 22 yıl süren tek parti yönetiminden sonra, yani 1945 yılının ortasında, “Milli Şef” İsmet İnönü’nün çok partili sisteme geçiş kararını açıklamasının, o güne kadar iktidarın çizgisinden fazla uzaklaşamayan karikatürcülere bugüne kadar sürecek bir ufkun açılmasını sağladığını vurguluyor. Koloğlu, şöyle diyor:

“Mesleğin, bireysel girişim olmaktan çıkıp bütün toplumda ilgi duyulan, sayısız dergileri, sergileri ve eğitimi ile çizerlere yeni ufuklar açan bir sanat haline gelmesi, bu tarihten sonradır. ‘50 Kuşağı’ adı verilen grubun çabalarıyla, karikatürcülüğümüz uluslararası alanda da saygıdeğer bir yer edinmeyi hak kazanmıştır.

Özellikle Demokrat Parti’nin (DP) geliştirdiği muhalefet akımı çerçevesinde karikatürlerde yoğun bir siyasallaşma egemen oldu. Bu eğilimin ilk en etkili temsilcisi, ‘Marko Paşa’ dergisidir. Aziz Nesin’in ‘Dertler öylesine başımızdan aşkın ki, Marko Paşa’dan gayrı dinleyecek kimsemiz kalmadı’ değerlendirmesi dergiye ismini kazandırmıştır.

Gündeme getirilen konular, toplumda her gün konuşulan şeylerdi. Ancak, 1940’lı yılların ikinci yarısındaki uluslararası ortamda bunların, soldan da öte ‘Kızıl Komünistlik’ sayılması bir alışkanlık haline gelmişti. Bu damgalama derginin önde gelen karikatürcüsü Mim Uykusuz için de geçerli sayıldı; hem de komünistliğe ek olarak ‘kökü dışarıda’ damgası da vuruldu.”

                     MARKO PAŞA’NIN KAPATILMASI

Koloğlu’nun anlatımına göre, 25 Kasım 1946 yılında yayın hayatına giren dergi, ertesi yılın mayıs ayında; 22. sayısında kapatılır. Yazarlarla birlikte Mim Uykusuz da tutuklanır ve mahkûm edilir. 1950 yılı ortalarına kadar süren yaşamında dergi sayısız defa kapatılır ve her seferinde yeni isimlerle piyasaya sürülür: Merhum Paşa, Malum Paşa, Yedi-Sekiz Paşa, Öküz Mehmet Paşa, Hür Marko Paşa. Buna rağmen ne yazıları ne de karikatürleri, nitelik değişmesi göstermez.

Marko Paşa, o dönemin en ünlü gazetelerinden de fazla 60 bini bulan tirajı ile karikatürün halka ulaşmasında önemli bir rol oynar. O kadar ki muhalefeti ile iktidara gelmesine yardımcı olduğu DP lideri Adnan Menderes bile ondan rahatsızlık duyar ve ilk hükümet programında ‘dışarıdan beslenen’ mizah dergileriyle uğraşacaklarını söylemekten kendini alamaz.

O dönem Marko Paşa’nın yanı sıra gazeteler de birinci sayfalarında karikatüre yer verir ve tamamen günlük siyasi oluşumları konu edinirler. Demokrasiyle birlikte dışa açılış hızlanırken, bir yandan da dünyada karikatür alanında beliren yenilikler yaygın bir şekilde çizerleri etkilemeye başlar.

Karikatürist Cemal Nadir formülü, çizgiye önemle birlikte, altına yazılı açıklama eklemekten pek nadiren vazgeçer. Oysa o sıralarda Batı dünyasında yazısız karikatür hızla yaygınlaşmaktadır. Hem savaş hem de rejim gereği dışarıya kapalı olan Türk toplumu, 1945’ten itibaren bu eksiğini hızla telafiye yönelir.”

Orhan Koloğlu, Cemal Nadir’in 1947’de ölümünden ve Marko Paşa serisinin işlevini tamamlayıp kesin ortadan çekilmesinden sonra beliren ’50 Kuşağı’ karikatürcülerinin, aslında “usta” olarak; Cemal Nadir’i biraz da Ramiz’i gördüklerini anlatarak, şöyle devam ediyor:

“Ama artık dış dünyanın etkisi de artmaktaydı. Ancak asıl belirleyici, günlük gazetelerin birinci sayfaları oldu. Para kazandırdığı için karikatürcülerce tercih sebebiydi, ama aynı zamanda onları siyasetin kısırlığı içine de çekiyordu. Başlangıçta on binlerce ölçülen tirajları zamanla yüz binleri hatta milyonlara ulaştığı için bu gazeteler karikatürcünün tüm topluma mal olması için de en önemli araçlardı. Bu da onları ister istemez konularını gündelik siyasetten seçmeye zorladı.

1947’de Bâbıâli’ye adım atmış ve uzun yıllar yazı işlerinde çalışmış bir gazeteci olarak ben, şahsen bu sanatkârların birçoğunu tanımış ve kendileriyle çalışmışımdır. Ayrıca rakip gazetelerdekileri de muntazaman izlerdik. Şunu da eklemeliyim ki, tarihçi anlayışı, ‘kuşak’ deyimini sadece bir yılla sınırlı saymaya karşıdır. 50 Kuşağı’nı ben 1950-80 arasındakiler olarak düşünüyorum.” 

(Süleyman Boyoğlu) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder