22 Kasım 2012 Perşembe

EZGİLERLE MÜZİK...



Mehmet ÜNLÜ
                                     
                        LATİN MÜZİĞİ


                       Değerli müzikseverler,   
                       Bu yazımda, Latin ülkelerinin kendine özgü müziğini inceleyeceğiz. Nasıl bir müzik türüdür? Nasıl ortaya çıkmıştır? Bunları inceleyip, arşivleri karıştıracağız.
                       Evet….                      
                       Bir gizemdir Latin Müziği..
                       Bir var oluşun tarihsel geçmişi ile insan onurunun nüvelerinden, duygu, yapı ve aksiyon kriterlerinin sentezi ile birlikte, sözcüklerin sübjektif değil, adeta doğaçlama ile ortaya çıkması sonucu, ezgilerle bütünleşerek bizlere ulaşan bir müzik türüdür Latin Müziği..
                      Adeta bir yeraltı kaynağı gibidir Latin Müziği..                    
                      Saftır, yalındır, durudur, müthiş güleryüzlüdür. Buram buram hoşgörü kokar. İnsanı var eden güzellikleri yansıtır, sımsıcaktır. En güzeli barışa hizmet eden bir misyonu olduğu gibi; derdi, kederi, elemi, tüm stresleri insan ruhundan söküp atar ve adeta bir yatıştırıcı gibidir.  Kısacası natüreldir Latin Müziği…
               Yapılan araştırmalar, Kristof Colomb’un Amerika Kıtası’nı keşifiyle, Latin Müziği’nin Güney Amerika’da başlayan kölelik uygulamasıyla ortaya çıktığını bize gösterir..                                          
                      Evet..15. yüzyılda  Colomb’un  keşifinden sonra koskoca kıtaya, en kalabalık yerlerden insanları taşıyıp yerleşmelerini sağlamak zorunluluğu ortaya çıkar.  Ancak ne var ki,  Güney Amerika’nın bir avuç zengini, tarlalarını sürecek, işlerini yapacak hizmetçi bulmakta zorluk çekerken, en yakın yer olarak bilinen İspanya’ya göç etmiş Afrikalılar’ın bu işe uygun olduğu anlaşılır.
                      Zaten, hizmetçilik yaptırılan Afrikalı insanların karşılaştığı zulüm sadece İspanya ile sınırlı kalmaz. Nerede ise dünyayı saran insanlık dışı “köle” ticareti, Güney Amerika’ya da sıçradıktan sonra,  daha vahim hale gelir..
                      Belli bir zümre bu ticaretten çok büyük paralar kazanırken, aynı oranda Afrikalılar’ın çilesi hizmetçiliğin yanı sıra aşağılanma, sövme, hatta işkence görme boyutlarına kadar varır..                 
                      İspanya’dan Latin Amerika’ya götürülen bu insanlar kendi aralarında zaman içinde esaretlerini ifadecek ezgileri mırıldanmaya, daha sonra belleklerinden dillerine düşen acıları ifade eden cümlelerden oluşan şarkıları, Afrika-İspanya ritimlerinin bir sentez oluşturduğu doğal bir müzik türü geliştirirler ki, bu müzik türü Karayip Adaları’na kadar kısa sürede ulaşır. Ve bu müzik türü, bir süre sonra ”Afro-Cuban” adı verilen bir türe dönüşür.            


                            Enrique Maestre


Tanınmış Latin Müzik araştırmacısı-perküsyon sanatçısı  Enrique Maestre kaleme aldığı kitabında, bu türde Macho, Montuno, Negrita, Pregon, Tumbao, Sabrosa  danslarının yer aldığını konu etmektedir.. Hatta bu türlerin zamanla Küba müzik sitillerini oluşturduğunu da vurgular.
                    Enrique Maestre, Salsa dansını, dünya çapında Celia Cruz’un yaygınlaştırarak,  kraliçe unvanı aldığını ortaya çıkardığı gibi,  uzun bir dönem yine dünyayı saran Bossa-Nova’nın yaratıcısının da  Antonio Carlos Jabim olduğunu işaret eder.
                   Bir araştırmada da,  El Cuarta de Tula’nın bestecisi Luis Marquetti’den, Mambo kralı olarak tanınan besteci-timbalci Tito Puente’nin Latin Müziği’nin ilk duayenlerinden olduğu anlaşılır.
                   Latin müziğinde enstrüman olarak, Karayib yerlileri tarafından kullanılan “marakas”, daha önceleri Küba’da limanda gemi halatı yaparken jütlerin liflerini ayırtmakta kullanılan “guiro”, 1930’lu yıllara kadar yalnızca “Afro-Cuban” kökenli “Santeria” inancına göre yapılan özel törenlerde  “Bata” davulları kullanılırken,, Arap müzisyenlerden alınan ve  İspanyollar tarafından Küba’ya getirilen “Bongo” gibi çok sayıda enstrüman Latin müziğinde artık büyük bir özenle kullanılmaya başlanır. Ve Bongo, Latin Müziği’nin kendine has vurmalı sazı olarak yerleşir.                                 
                              KÖLE MÜZİĞİ

                    İspanyol-İtalyan şarkı formundaki  “Trova” temasının karışımı ile birlikte Latin Müziği’nin esas çıkış noktası ise 1500 yılından yani 15’nci yüzyılın başlarından itibaren filizlenir.
                    Bantu, Yoruba, Dahomey ve Kalabarlı kölelerce imal edilen ve vurmalı çalgı müziği olan Musica Ritualstico, turistlerin daha kolay dans edebilmeleri amacıyla özellikle Küba’da kullanılan ritimler daha sade hale getirilir.
                Böylece Latin Müziği,  Orestes ve İsrael ‘Cachao’ Lopez’in etkileriyle 1948 yılında Enrique Jorrin’in buluşu  “cha cha”dan, 1989’da Avrupa’da en çok satan müzik türü Lambada’ya kadar uzanır..
                  Yazar Meastre, “Küba müziğinin kökleri diğer kültürlerden farklı olarak kölelik, istibdat ve nadir olgular sonucu kaderin bir cilvesi olarak bir araya toplanmıştır. İdari teşkilatlardan ve uluslararası güç dengelerinden, sosyal koşullardan, açlıktan, öfkeden ve karmaşadan etkilenmiştir. Ancak müzik her zaman güçlüdür. Müzik hiçbir zaman baskı altına alınamamıştır ve kendi yolunda gider. Müzik bir tarih kitabıdır ve zamanın aynasıdır demektedir.
                   Bütün bunların sonucunda, Latin Amerika’da 600’den fazla, Karayip’lerde 275’ten fazla ve Küba’da ise 100’den fazla ritim bulunduğu ortaya çıkar..
                  Eşi Türk olup İstanbul’da yaşamını sürdüren Enrique Maestre, Küba’da halen 89 çeşit ritmin kullanıldığını da ifade eder.
                  Son yıllarda Ricky Martin, Shakira ve Afro Cuban All Stars grubundan İbrahim Ferre, Compay Segundo gibi sanatçılar sayesinde kalplerde taht kuran Latin Müziği,  Maestre sayesinde günümüzde anlamını bulacak ve önem kazanacak duruma gelir. Bu arada “Ayhan Sicimoğlu Latin All Stars” grubu da halen aynı yolda başarıyla ilerlemektedir.
             Enrique Maestre’nin, bu konuda çok geniş araştırmalara yer verdiği 2005 yılında “Latin Perküsyon  & Latin Müzik Tarihi” isimli kitabı Türkçe olarak da yayınlanmıştır.
                  Bu arada önemli bir özelliği ise, Kuzey Meksika’nın sade,  Küba’nın ise karışık ezgileri ile, Heitor Villa-obos senfonileri ve Andean flüt ezgilerini içinde barındıran Latin Müziği’nin, o bölgedeki bütün ülkelerin müziklerini de içermesidir.. Ayrıca Latin Müziği’nin, Latin Amerika’nın tarihsel gelişimindeki Nueva Cancion denilen devrim hareketinde önemli bir rolü de vardır. Latin ülkelerinin ortak yanlarından biri de dilleridir. Örneğin Brezilya’da İspanyolca ve Portekizce konuşulur.   
                  Birçok müzik türünün yer aldığı Latin Amerika’da, Andean müzik Peru, Bolivya, Ekvator, Şili ve Venezüella gibi Güneybatı Amerika'yı, Orta Amerika müziği ise El Salvador, Belize, Nikaragua, Panama, Guatemala, Honduras ve Kosta Rika’yı kapsar.
                Karayip müziği ise, Haiti,’nin yanı sıra İspanyolca ve Fransızca’nın hakim olduğu adalar gurubunda, Küba, Martinique, Guadeluope, Porto Riko, Dominik Cumhuriyeti’nde de yayılmıştır. Ayrıca, İspanya ve Portekiz kökenlilerin yaşadığı Francaphone Adaları’nda da Karayip müziği yaygındır ancak ilginç tarafı bu adalar Latin ülkesi olarak kabul edilmez.
                Brezilya geniş bir arazi ülkesine sahip ve Portekiz sömürgesi olmasının yanında toplumunda çok çeşitlilik hakimdir.. Ancak, müzik türü kendine özel ve kendine özgüdür.
                Sonuç olarak, İspanya, Latin Amerika’nın bir parçası olmadığı halde, İspanyol ve Portekiz müziği ile Latin Amerika müziği birbirlerinden beslenmiş iken,  Latin Müziği İngiliz, Amerikan ve (yazımın girişinde bahsettiğim gibi) Afrika müziğinin etkisi altında da kalmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder