8 Ocak 2013 Salı

BAHÇIVAN NASIL PAŞA OLDU?


                                                
                                         TGC GENEL SEKRETER YARDIMCISI ZAFER ATAY
                                         NASIL "PAŞA TORUNU! " OLAMADIĞINI ANLATTI:

                 1890’lı yıllarda dedem Çinçin Hakkı Bey, Dâhiliye Nezareti’nde (İçişleri Bakanlığı’nda) müdür muavini olarak (bugünkü İstanbul'daki Valilik Binası) görev yapıyor. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda üç değişik paşalık var. Tabii önce orduda subay olarak hizmet eden ve yararlılık gösteren subaylara verilen bir unvan. İkinci grup bürokraside öne çıkan, başarılı olanlara verilen bir unvan (Mithat Paşa, Talat Paşa gibi). Üçüncü grup ise padişahın emriyle imparatorluğun çeşitli bölgelerinde yaşayan ve bulundukları yerlerde yaptıklarıyla ün salan kişilere verilen bir tür şeref unvanı…
            Çinçin Hakkı Bey’in görevleri arasında, imparatorluğun çeşitli bölgelerinden gelen paşalık taleplerini Saray’a bildirmek işi de var. Dedem Hakkı Bey, Antakya’da doğmuş, geniş bir aileye mensup bir kişi… İstanbul’a eğitim yapmak amacıyla gelmiş, eğitimini tamamladıktan sonra da Dâhiliye Nezareti’nde çalışmaya başlamış, burada yükselerek önemli bir makama getirilmiş. Bu göreve getirilince Antakya’dan kendisinin de tanıdığı üç-dört bey, paşalık isteklerini dedeme iletiyorlar, o da gerekli belge ve yazıları hazırlayarak Saray’a arz ediyor.
           Dönem Sultan 2. Abdülhamit dönemi… Dedemin Antakya’daki dostları dedemden haber çıkmayınca mektupla “Ne oldu bizim paşalık?” diye sormaya başlamışlar. Dedem de cevap olarak “Paşalık benim elimde değil ki ben durumunuzu Saray’a bildirdim, oradan cevap bekliyorum. Cevap alırsam sizi bilgilendireceğim” diyor. Ama paşalık bekleyenlerin mektupları artık öyle bir hal alıyor ki taciz durumuna varıyor, ha bire “Ne oldu bizim paşalıklar?” diye ısrarla soruyorlar.

                                  ŞALVARLI PAŞA!

           Dedem Çinçin Hakkı Bey, şair ruhlu, demokrat tavırlı bir adam. Bu tacizlerden artık sıkılıyor. Ve bir gün kendi kendine “Yahu bu paşalık bu kadar mı kıymetli" diyor ve Antakya-Samandağ’daki bahçıvanı adına da müracaatta bulunuyor. Bir süre sonra paşalık unvanları çıkıyor. Tabii bahçıvanın paşalığı da bunların arasında...
           Saray’ın yolladığı berat ve nişan Antakya’da önde gelen mülkü amirlerin katıldığı bir törenle "paşalık unvanı"nı kazananlara nişanları takılıyor. Manzara şu; yan yana duran ve paşalık unvanları kabul edilen üç tane beyefendi. Beyefendilerin sırtlarında redingotları, ipek kravatları, kalıplı fesleri, ayaklarında pırıltılı ayakkabıları ile huzurda bekliyorlar. Bir kenarda ise zavallı bir adam (bahçıvan) ayağında yarım pabuç, sırtında yamalı bir şalvar ve üstünde dökülen bir gömlekle boynu bükük bir vaziyette bekliyor. Törenle beylere nişanları takılıyor, ardından bahçıvana da nişanı takılıyor o da "Paşa!" oluyor. Soyadı kanunundan sonra bu paşanın ailesi "Paşa" soy adını alıyor. Hala o paşanın torunları Samandağ ilçesinde yaşıyorlar.
          İşin bir başka yanı da şu; rahmetli anne annem, birazcık dedemin maaşı da artar umuduyla, “Bey sende artık paşalık için başvursan iyi olur” diyor. Annemin babası Çinçin Hakkı Bey, o demokrat tavrıyla “Hanım sırası geldiği zaman” diyor, ama o sıra bir türlü gelmiyor ve dedem 50’li yaşlarda vefat ediyor. Anne anneme azıcık dul maaşı, anneme de çok az bir yetim maaşı bağlanıyor. Eğer dedem anne annemin sözünü dinmiş olsaydı bugün ben de “Paşa torunu!” idim… 
(Yazı ve Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder