Türkiye’de işçilerin durumu Kurtuluş Savaşı’ndan beri içler acısı… Niye mi? Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) hazırlattığı bir broşürden yararlanarak anlatalım…
1958 yılında CHP Genel Sekreterliği Araştırma
ve Dokümantasyon Bürosu’nca hazırlanan ve bastırılan “İşçiler İçin” kitapçıkta,
Atatürk’ün yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine Türkiye devletini kurmak
için teşebbüse geçtiği zaman ülkenin perişan durumu ele alınmış.
Bir yandan dünya savaşından yenilerek
çıkmış, yabancı devletler tarafından işgal edilmiş ve nüfuz bölgelerine
ayrılmış bir vatanla karşı karşıya bulunulduğuna dikkat çekilen kitapçıkta, durum
şöyle özetleniyor:
“Ordular teslim olmuş, tersaneler işgal
edilmiş, İzmir ve İstanbul’da Türkler işgal kuvvetlerinin zulmü altında
inlemekte, hakarete maruz bulunmaktadır.
Bütün memlekette demir yolları,
limanlar, madenler, büyük şehirlerde tünel ve tramvaylar yabancıların elinde.
Yabancı sermaye kapitülasyonların himayesinde Türkiye’yi sömürmekte… Türk
işçisi en ağır, en adi işlerde kullanılmakta aldığı gündelik boğazını bile
doyurmaya yetmemekte idi. İşçi haklarının lafı bile edilemezdi.”
Özellikle Zonguldak kömür havzasında
Türk işçisinin ölesiye çalıştırıldığına vurgu yapılan broşürde; “Hastalanır
veya kazaya uğrarsa o zamanki talimatnamede yazılı olduğu gibi ‘bir katıra
irkâp olunarak köyüne gönderilirdi. Maden kuyularında veya kömür galerilerinde
kazma sallayan veya vagon süren bir amele ile vagon çeken bir beygir arasında
fark yoktu. Hatta beygirin durumu ameleden daha iyi idi. Sırtı yaralanan bir
beygirin yeri ve yemi düşünülür, tedavisi sağlanırdı. Amma hastalanan ve
yaralanan bir amelenin işine son verilebilirdi. Onun ne yatacak yeri ve ne de
tedavi görecek reviri vardı” deniliyor.
Vatanı böyle zor şartlar altında
teslim alan ve kuran CHP’nin, Türkiye’de
muazzam bir sosyal devrim yaparak, Türk işçisini hakir gören eski zihniyeti
yıkarak onun yerine çalışmayı aziz kılan ve çalışanı aziz gören bir dünya
görüşü getirdiğine de broşürde vurgu yapılıyor…
Peki, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken
işçilerin çektikleri ve yaşadıkları bu sıkıntılar, içinde bulunduğumuz yüzyılda
azaldı mı? Hayır! 1960 Anayasası’nın getirdiği kısmi örgütlenme ve sendikalaşma
özgürlüğü hariç, 12 Eylül 1980 ve sonrasında çıkarılan yasalarla ve
uygulamalarla daha da kısıtlandı. Toplu sözleşme anlaşmazlıkları Yüksek Hakem
Kurulu’na (YHK) havale edildi. Grev hakkı “Kamu güvenliği” gerekçesiyle çok
zaman uygulanmadı, uygulattırılmadı.
Bir yıl öncesine kadar sendikal
haklar ve çalışma koşullarının düzeltilmesi için mücadele eden işçiler, ucuz
konutu, tatili unuttu. Şimdi dünyayı ve ülkemizi kasıp kavuran pandemiden
dolayı, işten nasıl kovulmam mücadelesi vermeye başladı…
(Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder