7 Aralık 2011 Çarşamba

BÂB-I ÂLİ'NİN ÇINARLARI ANLATIYOR...

                                                     (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

ABDİ İPEKÇİ’NİN MİLLİYET GAZETESİ’NİN YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ OLDUĞU DÖNEM MUHABİRLİK YAPAN SERACEDDİN ZIDDIOĞLU, İPEKÇİ’NİN MİSAFİRİ PROF.
ŞENSOY’UN PARDÖSÜSÜNÜ YANLIŞLIKLA NASIL GİYDİĞİNİ ANLATTI:

      “1963 ya da 64 yılıydı. Milliyet gazetesi yazı işleri müdürü ve başyazarı Abdi İpekçi’nin ziyaretine bir gün Basın Şeref Divanı Başkanı Prof. Dr. Naci Şensoy geldi. Doğrudan Abdi Bey’in odasına geçti. Yazı işleri ile Abdi İpekçi’nin odası aynı kattaydı, arada sadece bir paravan vardı.
     Abdi Bey misafiri ile görüşürken, bir telefon geldi; Cağaloğlu’nda trafik kazası var. Taksiler çarpıştı diye… O anda serviste foto muhabiri yoktu. Benim küçük bir makinem vardı. Onu aldım, hemen bitişiğimizde olan istihbarat servisi camından havanın yağışlı olduğunu gördüm. Yazı işlerindeki askılıkta bir pardösü aldım dışarı çıktım. Olay yeri Milliyet gazetesine çok yakın olduğu için koşarak  gittim. İki otomobil önemsiz bir kaza yapmıştı. Fotoğraf çekmeden geri döndüm. Çünkü küçük bir kazaydı.
     Tabii bu arada üzerime aldığım pardösü yağan yağmurdan sırılsıklam oldu. Bu kez koşarak değil normal adımlarla gazeteye döndüm. Üzerimdeki pardösü hem olay yerinde geçirdiğim zamandan dolayı hem de yürüyerek gittiğim için ağırlaşmaya başlamıştı. Yazı işleri gazete binasının girişinin üstüydü. Ağır ağır merdivenleri çıktım, pardösüyü yerine astım.
     Prof. Dr. Şensoy ile Abdi İpekçi’nin de görüşmesi tamamlanmıştı. Abdi İpekçi odasından çıkarak misafirini uğurluyordu. Gazetenin sahibi Ercüment Karacan ile Abdi İpekçi’nin odacısı Ali Efendi, misafirin pardösüsünü giymesine yardım etti. Profesör pardösüyü üzerine giydi, çok geçmeden pardösüden bir gariplik olduğunu sezinledi. Elleriyle pardösünün üzerindeki ıslaklığı yokladı. Çünkü profesör gazeteye geldiğinde yağış yoktu. Pardösüyü siler gibi yaptı. Ben de karşıdan profesörü izliyorum, hiç üstüme alınmadım. İçimden dedim ki ıslaklık keşke rutubet olsaydı. Adam da pardösünün nasıl ıslandığını kimseye sormadan çıktı gitti. Abdi Bey de odasına geçti.
     Bu olayı uzun süre arkadaşlarımdan sakladım. Ben Hasan Pulur, Hasan Yılmaer, Turhan Aytul, Hikmet Gülderen, Dinçer Güner, ressam Nezih İzmiroğulları asmış olabilir diye düşünmüştüm. Abdi Bey duysa belki de beni azarlayacaktı. Çünkü Abdi Bey’e karşı çok hatam vardı. Çok zaman sonra Abdi Bey ve İstihbarat Şefi Faruk Demirtaş, Necmi Onur, Vasfiye Özkoçak, Suat Türker, Oğuz Öngen’e söylediğimde “Senden başka bunu kimse yapamazdı zaten” dediler, şakalaştık, gülüştük…
(Süleyman BOYOĞLU)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder