Rahmetli Sabahattin Can'la çok samimiydik. Hemen hemen her gün beraberdik. Her öğlen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nden (TGC) çıkıp Basın İlân Kurumu'na yemeğe giderdik. Bir gün Basın İlân Kurumu’nda öğle yemeğini yiyip çıktıktan sonra Cemiyet'e dönerken, karşıdan (Çemberlitaş tarafından, Yapı Kredi Bankası’nın önünde) bize doğru turist kılığında bir adam geliyordu. Adamın üzerinde kısa bir pantolon vardı. Pantolonun püskülleri sarkıktı… Başında kovboy şapkası… Üzerinde puanlı bir gömlek… Gömleğin kollarında da püsküller sarkıyordu.
Adamın kılık kıyafeti dikkatimizi çekti. Sabahattin Can bana döndü “Aydın şu gelen hıyara bak! Beş kuruşsuz Türkiye’ye geliyorlar, böyle dolanıyorlar. Kılıksız kıyafetsiz meymenetsiz bir adam!” dedi. Meğerse adam turist değilmiş, Türk’müş. Bizim söylediklerimiz duyunca, “Ulan deyyuslar… O nasıl konuşma, bana nasıl böyle söylersiniz” diye bir çıkıştı. Ne söyleyeceğimizi şaşırdık. İki metre boyunda dev gibi bir adamdı. Sabahattin de iri yarıydı, ama adamla başa çıkmamız mümkün değildi. Üzerimize yürüdü… Üzerimize yürüyünce geri dönüp kaçmaya başladık. O peşimizden biz önden Basın İlan Kurumu’na kadar bizi kovaladı. Kaçarken ayaklarımız kıçımıza vuruyordu. Nasıl kaçmayalım, öküz gibi bir adamdı. O hırsla bizi yakalasa mahvederdi… O günü iyi kurtardık...
(Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder