12 Ocak 2012 Perşembe

ÖLMEK ÜZERE OLAN BİR MESLEK ÜZERİNE...

                                     
                                                             (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

                Gürcan ARITÜRK
              
                Başlığı Haluk Şahin'in Say Yayınları'ndan çıkan "Can Çekişen Bir Meslek Üzerine (Son Notlar)" kitabından bana göre "düzelterek" aldım. Aynı kapıya çıksa da "can çekişen" yerine "ölmek üzere" demek bana daha çarpıcı ve ürkütücü, dolayısıyla uyarıcı geldi. Zaten kitabın iki yerinde "Bu meslek ölmüş" alt başlığı var. Hatta öldürülmek üzere olan bir meslek de denilebilir. İçten ve dıştan öldürülen bir meslek demek lâzım…Her şeyi açık açık yazan Haluk Şahin, kitabın bir yerinde (sayfa 73)  "Radikalden ayrıldıktan sonra.." dememeliydi.  Keşke kitabın çoğu yerinde olduğu gibi burada da net olsaydı: Radikal gazetesinden kovulduğunu-atıldığını ayrıldıya çevirmeseydi. Bir keşke de: "Keşke bu kitabı daha önce yazsaydı."
               Hocamızın üslubu yumuşak olabilir ama basın dünyasının -Haluk hocanın deyimiyle konvansiyonel medyanın-içinde bulunduğu ortam hem yeni teknolojik gelişmelerle hem de demokrasinin çoğunluğun dediği olarak görülmesi yüzünden sert. Gazetecilik zorda, komada, uzatmaları oynuyor!
              Gerçi Haluk Şahin kitapta iki kişiye karşı oldukça sert: Radikal'den "ayrılmasına" neden olan Eyüp Can ve reklamlara çıkarak "gazetecilikten kazandığı prestiji satan" Cüneyt Özdemir, Haluk Hoca'dan kendi yazı ve yanıtlarıyla bile hak ettikleri karşılığı alıyorlar. Haluk hoca bu kitabı "Radikal'den ayrılmadan önce" yazsaydı, hiç olmazsa basın dışına itilmesini bu kitaba bağlardık!
               Her neyse Haluk Şahin, basının içinde bulunduğu bunalımı çok güzel gözler önüne sermiş bu kitabıyla. Gazetecilerin inkâr edemeyecekleri gerçekleri, bir doktorun ölmek üzere olan hastaya verdiği "hastalığın seyir defteri" gibi…
               Kitapta bir de manifesto var, özgür gazeteciliğin manifestosu. Viyana'da Uluslararası Basın Enstitüsü'nün 60. kuruluş yıldönümünde Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanları ödüllerinin -alanlardan biri de Nedim Şener- verildiği toplantıda Sir Herold Evans'ın yaptığı konuşma. Haluk Şahin bu etkileyici konuşmanın tamamını çevirerek kitabına koymuş. Ben bu konuşmanın önemli bölümlerini uyarlayarak aktaracağım size. Neden uyarlayacağım derseniz, Evans'ın sözünü ettiği yabancı gazetecileri herkes tanımayabilir ama bizim basın kahramanlarımız ve şehitlerimizi anmak için, derim. Kısacası Rıfat Ilgaz'ın dediği gibi  "Yerel olmadan Evrensel Olunmaz" diye.
       -Ne zaman bir gazeteci olgulara saptırırsa, haberi kendi önyargılarına uydurursa "hakikatin leke düşmemiş çehresinin" bozulmasına neden olursa Hasan Tahsin'e ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir muhabir bölgesel nefret kışkırtıcılığı yaparsa Abdi İpekçi'nin mirasına leke düşürmüş olur.
       -Ne zaman bir gazeteci rüşvet alırsa ya da çalıştığı kurum çakma haberler yayımlamak için para kabul ederse Uğur Mumcu'ya hakaret etmiş olur.
       -Ne zaman bir gazeteci haber kaynağını açıklaması için baskı altında kalırsa buna asla yanaşmayan Sabahattin Ali'yi düşünmeli.
       -Ne zaman bir gazeteci çağımızın zehirleri olan kokain, eroin, metanın pençesine düşer düşer ya da onların kötülüklerine göz yumarsa Adem Yavuz'un katilinin suç ortağı haline gelir.
       -Ne zaman bir gazeteci uydurma haber yapar, söylenmemiş bir sözü söylenmiş gibi gösterir, kişisel inancının profesyonel merakını ezmesine izin verirse, Cengiz Polatkan'a ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir habercilik kuruluşu aşırı kar hırsını en iyisini yapmak tutkusunun önüne koyarsa Ümit Kaftancıoğlu'na ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir gazeteci kötü niyetle bir insanın şöhretini yok etmek için kalemine sarılırsa, Çetin Emeç'in adını kirletmiş olur.
       -Ne zaman bir gazeteci basın özgürlüğünün yasalar ve geleneklerle korunduğu bir ülkede o özgürlüğü kişisel kan davası ya da siyasal yönlendirme amacıyla kötüye kullanırsa, Turan Dursun'a ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir gazeteci sürü güdüsüyle saldırır, dedikodu ticareti yapar, söylentilere kanar, kendisinin kullanılmasına izin verir, başkalarının özel yaşamını kaba yöntemlerle ayaklar altına alırsa, İzzet Kezer'e ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir foto muhabiri birilerinin o çok özel yas anını kaba bir şekilde istismar ederse, Musa Anter'e ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir gazeteci yapabileceğinin en iyisini yapmazsa Metin Göktepe'ye ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir haber kuruluşu dünyaya gözlerini kapatırsa-ki, dış bürolarını kapatan onca televizyon şebekesi geliyor aklıma- bizim dünyayı görmemizi sağlamak için canını vermiş Ahmet Taner Kışlalı'ya ihanet etmiş olur.
       -Ne zaman bir gazete yöneticisi tehditler karşısında sinerse, Hrant Dink'in anısına leke sürmüş
olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder