25 Ocak 2012 Çarşamba

BÂB-I ÂLİ'NİN ÇINARLARI ANLATIYOR...

                                                                       (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
                         
                                               AGÂH GÜÇLÜ:

          Geçmişteki yazı işleri müdürleri gazetenin mükemmel çıkması için, gazeteciliğin bütün şubelerinden çalışmış olgun, sorumlu kişilerdi. O zamanlarda genel yayın müdürlüğü diye bir makam yoktu. Doğrudan doğruya yazı işleri müdürlüğü vardı. Bir de bazı hallerde sorumlu müdürlük vardı. Gazetenin genel yönetimi gazete sahibi ile gazetenin başyazarı arasında paylaşılırdı. Bazen gazetenin sahibi hem başyazardır, hem de patrondur. Umumu genel yönetim ve politika ona aittir.
         Sonralarda gazete sahipliği doğrudan doğruya gazetecilikle yetişip iştigal eden, doğrudan doğruya gazete sahiplerinden olmayıp, dışarıdan ticaret erbabından oluşmaya başlayınca iki genel müdürlük ihdas edildi. Ticaret erbabı olan gazete sahibi gazetecilikten fazla anlamadığı için güvendiği bir gazeteciyi genel yayın müdürü olarak tayin etti. Aslında bu genel yayın müdürü aynı zamanda işverenin vekilidir. Bununla kâfi gelmediği hallerde bir de Müessese Genel Müdürlüğü ihdas edildi. Gazete genel yayın müdürü gazetecilikle ilgili iç ve dış meselelerin hallinde işveren vekili sıfatıyla da rol alırken, müessese genel müdürü ise gazetenin irtibatlı, yahut ilişkili bulunduğu ticari ve sınai bölümlerin tedvirinde rol aldı.
        Şimdi, geçmişe nazaran çok daha geniş personele sahip olan gazetecilik, diğer yandan da dar bir alana girmiş oldu. Geçmişteki hür gazetecilik fikriyatı ve eylemi bugünkü yönetimlerde ve gazetelerde görülmez oldu. Bu yönden yazılı basın yani gazetecilik kayıptadır. Gazete sahipliğinin veya medya sahipliğinin servet ve ticaret erbabına dayandığı müddetçe bu medya ve basından fazla bir şey beklemek saf dillik olur.
        Editoryal bağımsızlık geçmişte de yoktu, ama geçmişte gazeteler haklıya haklı haksıza haksız derlerdi. İdeallerinden dönüş yapmazlardı. Devlet-hükümet hatırı, ticaret alanı hatırı gözetmezlerdi. Doğruya doğru, eğriye eğri derlerdi. Şimdilerde gazetelerin gelir kaynakları daha çok ticari alanlara dayandığı için aynı şeyleri söylemek mümkün olmuyor. Çünkü ilan meselesi var, reklam meselesi var. Vergi konusu ile gazeteyi iflasa götürecek durumların meselesi var. Var oğlu var…
(Süleyman BOYOĞLU)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder