CUMHURİYET KİTAP EKİ YÖNETMENİ TURHAN GÜNAY'A AÇIK MEKTUP
"Sayın Turhan Günay,
Cumhuriyet Kitap ekinin 3 Kasım 2011 günkü 1133. sayısında (sy 19) Ali Balkız imzasıyla Haydar Karataş'ın İletişim yayınlarından çıkan "Gece Kelebeği" adlı romanı "Gecenin Romanı" başlığıyla eleştirilmiş. Romanının konusunu tanıtan yazının ilk bölümleri bir tarafa ama yazının son bölümünde "Tüm bunlara karşın romanda bir güzele, 'İyi ama yanağında ben var' deyişinde olduğu gibi hatalar da yok değil" diye başlayarak bir dizi "sözde hata", sıralanmış. Bu hatalara "sözde" diyorum çünkü hiçbiri nesnel hata değil. Şöyle ki:
Baştan başlayalım: "İyi ama yanağında ben var" cümlesi neden bir güzele söylenemesin? Ben, kimine göre güzelliğe güzellik katan kimine göre de güzelliği gölgeyen bir unsurdur.
Romanın kahramanı Gülizar'ın "Şimşekler, gökgürlemeleri ile beraber fındık büyüklüğünde dolu yağmaya başladı" demesini eleştiren Ali Balkız, kızın, fındığı yaşadığı coğrafi bölge nedeniyle bilmesini garipsiyor, hatta daha da ileri giderek "Gülizar fındığı ne tattı ne de tanıdı" diyor. Böylece kendini hem yazar hem kahraman yerine koyuyor. Ama yiyeceklerin bilinmesinin yetiştikleri coğrafya ile sınırlı olmadığını bilmiyor.
Gülizar'ın " ...Tek varlığımız koyunumuzdu. Hayatta kalma hayalimiz onun memelerindeki sıvıya bağlıydı" cümlesini de eleştiriyor eleştirmen. "Gülizar sıvı yerine süt derdi" diyerek yine kendini romancı ve kahraman gibi hissediyor. Bu his onu hem yanıltıyor, hem de eleştirmenlikten uzaklaştırıyor. Zorlama bir eleştiri, çünkü süte her yerde her kişinin süt demesi beklenemez. Rakı'ya da herkes rakı demiyor, aslan sütü diyenler oluyor!
"Konuşmuyordu, koyuna deh dahi demiyordu" cümlesini de hatalı bulmuş Balkız. Neden olarak, koyuna değil, ata ve katıra "deh" denilebileceğini söylüyor. Balkız'a göre fındığı bilmeyen, süte sıvı dememesi gereken Gülizar, bu ayrımı nereden bilsin? Yazar tutarlı da eleştirmen değil. Üstelik hayvanlara yürü demek için "deh" denmesi Balkız'ın kafasında sadece bazı hayvanlara özgü ise de gerçek öyle değil.
"Yonca otu" denmesine de takılmış Ali Balkız. "Katırlar(...) boyunlarındaki heybenin içine doldurulmuş yonca otunu yerlerdi" cümlesindeki "yonca otu"na itirazı. Doğrusu "Yonca" diyor. Yonca deyince sanki sadece yonca otu anlaşılır. Oysa bir bankanın simgesidir, neredeyse bir şekil adıdır yonca. Yonca otu yerine yonca demek daha doğru olabilir ama yonca otu da yanlış değil. Ayrıca "yonca, heybenin dışına da doldurulmaz ki" diye abartıyor. O zaman leblebi için leb yazalım!
Son olarak Ali Balkız'a "Karlar düşer düşer ağlarım" şarkısını hatırlatmak istiyoruz. Çünkü eleştirmenliğe soyunmuş Balkız, "karlar" değil "kar" diyor. Oysa kazanç anlamında kar çoğul olmaz ama kışın gelen "kar" bazen "karlar" olabilir.
"Ali Okula geldi" yazanları "Okula gelen Ali'ydi" diye düzeltenleri, özgünlüğü anlamayan ve kişisel tercihlere saygı duymayanlarınları eleştirmen saymamanız dileğiyle...Ya da beni de eleştirmen saymanız isteğiyle...Hoşcakalın."
"Sayın Turhan Günay,
Cumhuriyet Kitap ekinin 3 Kasım 2011 günkü 1133. sayısında (sy 19) Ali Balkız imzasıyla Haydar Karataş'ın İletişim yayınlarından çıkan "Gece Kelebeği" adlı romanı "Gecenin Romanı" başlığıyla eleştirilmiş. Romanının konusunu tanıtan yazının ilk bölümleri bir tarafa ama yazının son bölümünde "Tüm bunlara karşın romanda bir güzele, 'İyi ama yanağında ben var' deyişinde olduğu gibi hatalar da yok değil" diye başlayarak bir dizi "sözde hata", sıralanmış. Bu hatalara "sözde" diyorum çünkü hiçbiri nesnel hata değil. Şöyle ki:
Baştan başlayalım: "İyi ama yanağında ben var" cümlesi neden bir güzele söylenemesin? Ben, kimine göre güzelliğe güzellik katan kimine göre de güzelliği gölgeyen bir unsurdur.
Romanın kahramanı Gülizar'ın "Şimşekler, gökgürlemeleri ile beraber fındık büyüklüğünde dolu yağmaya başladı" demesini eleştiren Ali Balkız, kızın, fındığı yaşadığı coğrafi bölge nedeniyle bilmesini garipsiyor, hatta daha da ileri giderek "Gülizar fındığı ne tattı ne de tanıdı" diyor. Böylece kendini hem yazar hem kahraman yerine koyuyor. Ama yiyeceklerin bilinmesinin yetiştikleri coğrafya ile sınırlı olmadığını bilmiyor.
Gülizar'ın " ...Tek varlığımız koyunumuzdu. Hayatta kalma hayalimiz onun memelerindeki sıvıya bağlıydı" cümlesini de eleştiriyor eleştirmen. "Gülizar sıvı yerine süt derdi" diyerek yine kendini romancı ve kahraman gibi hissediyor. Bu his onu hem yanıltıyor, hem de eleştirmenlikten uzaklaştırıyor. Zorlama bir eleştiri, çünkü süte her yerde her kişinin süt demesi beklenemez. Rakı'ya da herkes rakı demiyor, aslan sütü diyenler oluyor!
"Konuşmuyordu, koyuna deh dahi demiyordu" cümlesini de hatalı bulmuş Balkız. Neden olarak, koyuna değil, ata ve katıra "deh" denilebileceğini söylüyor. Balkız'a göre fındığı bilmeyen, süte sıvı dememesi gereken Gülizar, bu ayrımı nereden bilsin? Yazar tutarlı da eleştirmen değil. Üstelik hayvanlara yürü demek için "deh" denmesi Balkız'ın kafasında sadece bazı hayvanlara özgü ise de gerçek öyle değil.
"Yonca otu" denmesine de takılmış Ali Balkız. "Katırlar(...) boyunlarındaki heybenin içine doldurulmuş yonca otunu yerlerdi" cümlesindeki "yonca otu"na itirazı. Doğrusu "Yonca" diyor. Yonca deyince sanki sadece yonca otu anlaşılır. Oysa bir bankanın simgesidir, neredeyse bir şekil adıdır yonca. Yonca otu yerine yonca demek daha doğru olabilir ama yonca otu da yanlış değil. Ayrıca "yonca, heybenin dışına da doldurulmaz ki" diye abartıyor. O zaman leblebi için leb yazalım!
Son olarak Ali Balkız'a "Karlar düşer düşer ağlarım" şarkısını hatırlatmak istiyoruz. Çünkü eleştirmenliğe soyunmuş Balkız, "karlar" değil "kar" diyor. Oysa kazanç anlamında kar çoğul olmaz ama kışın gelen "kar" bazen "karlar" olabilir.
"Ali Okula geldi" yazanları "Okula gelen Ali'ydi" diye düzeltenleri, özgünlüğü anlamayan ve kişisel tercihlere saygı duymayanlarınları eleştirmen saymamanız dileğiyle...Ya da beni de eleştirmen saymanız isteğiyle...Hoşcakalın."
(Gürcan ARITÜRK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder