5 Ocak 2012 Perşembe

"ÖTEKİ" ADLI ROMAN ÜZERİNE...

                                                         ÖTEKİ-BERİKİ

             Ece Vahapoğlu'nun "Öteki" adlı romanı hakkında,  Murat Belge'nin başka bir konuda yazdıklarından yararlanarak "Vahapoğlu bu kitabı modern hayata omuz vermek için yazmış. Türkiye'de ve dünyada gericiliğe karşı 'nesnel' olmaya çalışmış ama 'tarafsız' olma kaygısı hiç olmamış. Açık bir şekilde çağdaş yaşamdan yana" diyebiliriz. Roman da taraf olur mu demeyin, edebi değerini bir tarafa bırakarak yaşam değeri olan her kitabın -bu arada Duygu Asena'nın kitaplarının-tuttuğu bir yaşam biçimi, savunduğu bir takım değerler vardır. Oysa -kitabın 2 yerinde yanlış kullanılmış oysa- Vahapoğlu'nun mahalle baskısına boyun eğeceğini, en azından iş yaşamını tehlikeye atmamak için "ortada" bir kitap yazacağını sanırdım.
           Ece Vahapoğlu hakkında önyargılarımda her ne kadar  Okan Bayülgen'in programında Türkçe bir cümleyi bildiğini iddia ettiği yabancı dillerin hepsine çevirememesi de etkili olmuş olsa da medyada verdiği izlenim de çok parlak değildi bana göre. Şaşırttı beni, kitabının sonunda yazan bazı kişilerin dediği gibi "şaşırttı". Ayşe Kulin'in "Birgün" adlı romanında Leyla Zana ile hayali bir görüşme çerçevesinde kürt sorununa evkadını yaklaşımıyla karşıt görüşleri gözeterek ama her türlü teröre karşı çıkarak güzel -her zaman denge güzel değil ama dengeli-bir eser vermesi gibi, Vahapoğlu da dindar-laik çatışmasını laiklerden yana çıkarak ve "bitirerek" cesurca bir kitap-roman yazmış. Modern yaşama sahip çıkmış, insanın kendi yaşamına sahip çıkması kadar güzel bir şey olamaz.
          Vahapoğlu, neredeyse roman kahramanlarından birini kendine benzeterek "sarı kırmızılı kaşkol" kitabını yazan Hıncal Uluç gibi taraflı olmuş ama karşı tarafı da anlamaya çalışmış. Anlamış mı? Karşı taraftan okuyanlar için anlamamış olabilir ama tıpkı yıldızların gögü aydınlatmadan ruhu aydınlatması gibi, ruhumuzu aydınlatmış.
          İşte kitaptan öteki ile berikinin (Esin ile Kübra'nın) atışmaları-tartışmaları-çekişmeleri-diyalogları:
          E-Dinin emirlerini yerine getirerek, sizin gibi yaşayan insanların hepsi cennete mi gidecek? Yani sizin hacı hoca kısmı bile bazen şaşabiliyor, kötülük yapıyor, sapıkça davranıyor. Bunların da mı kalbi temiz? Benim çevremdekiler namaz kılmaz, dua okumaz, örtünmez ama aralarında melek kadar iyi, kalpleri çok temiz olanlar var. Hangisi doğru?
          K-O Kişiler maalesef gerçek müslümanlığı anlamayanlar Esinciğim. Ama dindarların aralarında da, çok fazla olmasa da, böyle şaşıranlar çıkabiliyor...Tamam kalbinin temiz olması güzel de, eğer bir müslümansan, ki öylesin, dininin emirlerini yerine getirmen gerekmez mi?
          E-Evet Müslümanım. Türkiye'de doğdum. Nüfus cüzdanımın din bölümünde 'İslam' yazıyor. Ama bunlar, bugünün şartlarında benim eski insanlar gibi yaşamamı zorunlu kılmıyor ki?.
          K-Pardon ama Allah dini sadece o çağa göre düzenlememiş ki..Kur'an-ı Kerim'de belli bir zaman limiti yok, şu tarihe kadar geçerlidir diye. Daha neler? Tövbe tövbe.
          E-Peki sence Türkiye'de kaç türlü Müslüman var? Herkes birbirinden farklı. Sizde de aynı bizim gibi, kusura bakma yine 'siz' ve 'biz' ayrımı yapıyorum, farklı seviyelerde yaşam biçimleri var.
          K-Evet çok doğru. Modern diye tabir ettiğin kesimde de fazla uçlarda veya daha normal yaşayanlar var. Dindar kesimde de kimi beş vakit namaz kılar, kimi sadece başını örter, kimi camiden çıkmaz, kimi iş kapmak için numaradan dindar görünür, kimi dini kendine göre yorumlamaya kalkar. Sonuçta hepimiz insanız. Bir insanın içini kimse bilemez ki.
          E-Bu ülkede dinden soğumuş insanlar da var. Dinle alay edenler bile çıkıyor. Ya da daha çok benim gibi arada derede tipler bulunuyor.
          K-Sen nasılmışsın bakayım?
          E-Allah'a inanırım. Yalnız kendi dinime değil, tüm dinlere ve inanışlara saygı duyarım. Ama İslamın şartlarının hepsini yerine getirmem. Aslına bakarsan, iyi niyetli olmam ve kalbimin temizliği dışında, dine dair pek bir şey yapmıyorum
          K-Tahmin ettiğim gibi. Böyle düşündüğünü biliyordum. Evet, Türkiye'de farklı seviyede dini inanış ve buna paralel yaşamlar var. Biraz önce bahsettiğin dinden neredeyse nefret eden kesim, dini emirleri reddettiği gibi, hayatını İslamiyete göre yaşayanlarla feci dalga geçiyor. Dindarları aşağılıyor, küçük görüyor. Hepsini cahil sanıyor. Dine adeta küfreden bu tarz insanların tam zıddında da benim gibi hayatını, hareketlerini, kıyafetlerini dinin emirlerine göre yaşayanlar var. Sonuçta bu kutuplaşma oluyor.
          E-Bu sadece içimizde oluşmuş bir kutuplaşma değil bence; dış güçlerin de etkisi vardır.
            X                         X                  X                        X             
          K-...peki sen Müslümanlığını ne zaman hatırlıyorsun?
          E-Uçağa bindiğimde! Uçak azıcık sallanır gibi olsa hemen "Eşhedü.." diye kelimeyi şahadete başlıyorum.
          K-Yani korktuğunda. Demek ki korku duygusu hissedince sığınacak bir güç arıyorsun ve o da pek tabii ki Allah oluyor.
          E-Eh evet. Ama bu demek değil ki ben hayatımı dine göre yaşıyorum. Aklıma geldikçe dua okuyorum. Kendimi kötü hissedince Allah'a sığınıyorum.
          K-Peki bu bencillik değil mi? Yani Allah'ı sadece kötü anlarda aramak.
          E-Bencillik değil. Şükrettiğim anlar da var. Herkesin inancı ve uygulayışı kendine. Saçımı kapatmıyorum, örtünmüyorum, namaz kılmıyorum. Bunları bu çağa pek uygun bulmuyorum.       
           X                         X                  X                        X
          E-..Bu kadar kapalı ve üst üste kıyafetler geçirince her normal insan terlemez mi?
          K-Günde beş vakit namaz için uygun ortam olursa beş kez abdest alıyoruz. Bu nedenle gün boyunca terlesen bile yıkanıp temizlenmiş oluyorsun...Tamam kabul ediyorum; kapalı giyinmek sıcak havalarda bazen bunaltıyor. Başörtüsü taktığın anda kıyafetlerin bile başkalaşıyor. Mesela pantolondan ziyade daha çok etek giymek gerekiyor. Ama canım siz de mini etek giyiyorsunuz. Tamam çok rahatsız ettiğini söyleyemem ama o da bana acayip geliyor.
          E-Yani Kübra sende mi? Tesettürlü kadınların başı açıklara saldırısı hep bu yönde oluyor zaten. Sanki başı açık bütün kadınlar mini etek giyiyor. Ya da zengin ve tanınmış birine alaycı bir dilde 'sosyete' tanımını yapıştırıveriyorsunuz. Sizin kafanızda da böyle kalıplar var.
          K-Giyenler var ama...Hatta bazı kadınlar, üzerinde kıyafet yok denecek kadar küçüçük kumaş parçasıyla çıkıyor sokağa.         
          X                       X                   X                         X
          E-Siz yeryüzündeki lütufların değerini bilir miydiniz?
          K- (Kafasını anlamamış gibi salladı)
          E-Hani sizin için bu dünyanın önemi yok, asıl önemli olan öbür dünya, yani ahiret ya, ondan böyle dedim. Dünyevi zevklerden uzak duruyorsunuz bildiğim kadarıyla. Bu yaşama bir kez imtihan amacıyla, sadece ahirette cennete gitmek için gelmişsiniz..
          K-Mümin için en büyük hedef, Allah'ın rızasını kazanmak ve O'na kul olmanın lezzetini yaşamaktır. Dünyevi zevkler, yalnızca Allah'tan gelen birer nimettir. Allah dilerse bunları verir, dilerse geri tutar. Bundan dolayı insanın sıkıntı duyması, kendini strese sokması doğru olmaz. Temiz kalp nedir biliyor musun? Kalbin, dünyevi maceraların, küçük zevklerin heyecanıyla değil, Allah'ı bilmenin heyecanıyla dolu olmasıdır.
          E-Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışmak dünyanın sunduğu nimetleri görmezden gelmek mi oluyor? Hem dünyayı da Allah yaratmadı mı? Hepimiz para kazanıyoruz, güzel evler, arabalar alıyoruz. Yaşadığımız yuvayla ilgilenmeyelim mı? Siz de evinizi dekore etmiyor musunuz? Pahalı eşyalar almıyor musunuzu? İster kabul edin ister etmeyin, dünyevileşiyorsunuz.
          K-Bir insanın eviyle ilgilenmesi elbette ki kınanacak bir davranış değil. Ama insanın tüm dünyasının sadece bu dört duvarla sınırlı olması ve ideallerinin, alışkanlıklarının, sorunlarının yine aynı dört duvar arasına sıkışmış olması yanlış. Aksi taktirde insanlar yaşadıkları evler,  bindikleri arabalar dahilinde düşünürlerse küçük bir maddesel dünyada yaşamış olurlar. Küçük hedefler, küçük amaçlar, küçük hesaplar ortaya çıkar.
          X                      X                     X                         X
         K-..Kadın açık olunca arzu nesnesi haline dönüşüyor. Bana laf atan veya yan gözle bakan var mı? Gördüğün gibi 'Türban' kadını özgürleştiriyor.
         E-Nasıl böyle bir şey söylersin? Neredeyse, türban eşittir tacizden korunma, diyeceksin. Kadın kendi namusuna sahip çıkamaz mı? Neyse ya, yine türbanı övme. Hem madem Kur'an-ı Kerim mütevazı ve ölçülü giyinin, dikkat çekmeyin diyor; neden çoğunuz renkli, çiçekli, hatta işi Fosforlu Cevriye'ye benzeyecek kadar götüren tesettür kıyafetleri giyiyorsunuz?
         K-Herkes bir değil ki. Nasıl ben bütün başı açıklar için seni baz alamazsam, sen de tüm kapalıları bana sorma. Örtünenler arasında dindarlar var, birtakım cemaatlere mensup olanlar var ya da sosyoekomonik durumu gereği öyle görünenler var. Fakat haklısın, bence de o kadar dikkat çekici giyinmek yanlış. Dinin felsefesine aykırı. Örtü, namazlarımıza göre planladığın günlük hayatını, daha itinalı olduğun insani ilişkilerini, daha dikkatli olduğun ahlaki bakışını tamamlayan içsel bir şey. Belki de bir yere tutunmak..Ama kara çarşaf da bana göre aşırı uç. Onu ben de tasvip etmiyorum. Dinimizin bir emri değil. Her şeyin ölçülü ve dengede olması güzel.
         E-Örtülen şu saçlar..Saçın tahrik unsuru olduğunu düşünmüyorum, belki şekli olabilir.
         K-Blendax reklamı gibi dolanırsan gayet tahrik edici.
         E-Mesela kafanı, üstünü başını örtüyorsun ama ayaklar açık. Kadın üstünü sıkı sıkı örtmüş açık ayakkabı ya da sandalet giymiş..Ayak parmakları ortada...Cazibelerini sergilemekten kaçınmıyorlarsa neden kapanıyorlar? Kadınların ayağını görüp tahrik olan bir sürü erkek var.
         K-Erkekler neden tahrik olurlar bilemem ama abdest bölgeleri, yani bileğe kadar eller, ayaklar ve yüz açık olacak şekilde örtünme gerekli; geri kalan yerler açık kalabilir. Yani ayak parmaklarının görünmesinde sakınca yok. 
(Gürcan ARITÜRK)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder