Bir çınarın altında “Modern ilçe” “Yeşil
Fatih” tabelası önünde çimlerin üzerinde yatan bu insan beni dedemin
(Dursun) anlattığı 30’lu yıllardaki anılarına götürdü. Dedem, Erzincan-Refahiye’den yürüyerek Giresun’a,
buradan “Gülcemal” vapuru ile Karaköy-Salıpazarı’na gelirmiş. Salıpazarı
rıhtımından da yürüyerek Tophane’deki hemşerilerinin yanına gidermiş. Yeme-içme
ve yatmanın parasız olduğu (tabii bedenen çalışması karşılığında) Tophane
Askeri Fırını’nda iş başı yapana kadar sabahçı kahvehanelerinde sabahlarmış…
Kahvehane sabaha karşı tenhalaştığında iki-üç sandalye ya da iki masayı birleştirerek, uyumaya çalışırmış. Bütün yıl gezme-eğlenme lüksü nedir
bilmeyen Dursun dedemin anlattıklarını içim burkularak dinlerdim.
Bu akşam da
Cemiyet’ten çıkışta gazeteci Seraceddin Zıddıoğlu ile “Sultanahmet’ten mi
tramvaya binsek, yoksa Eminönü’nden mi” anlaşmazlığına düştük. O Sultanahmet
tramvay durağını, ben de Eminönü’nden boş dönen tramvaya binmeyi
tercih ettim. Büyükpostane’yi geçtikten sonra bir çınarın
altında çimlerin üzerine boydan boya uzanıp uyuya kalan bu kişiyi görünce
fotoğrafını çekip çekmeme konusunda ikilemde kaldım. Sekiz-on adım kadar
ilerlemişken, ani bir kararla geri döndüm ve fotoğraf makinemin deklanşörüne
bir kez bastım. Tek kara fotoğrafla yetinip, bloğumda kullanıp kullanmama
konusunda tereddütler yaşayarak Eminönü tramvay durağına doğru yürüdüm.
Yürürken, gözümün
önüne yokluk ve açlıkla taa Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’yla tanışan,
“Seferberlikte” annesinden ayrı düşen, yetim büyüyen, sonraki yıllarda da
gurbetle tanışan, gurbette; çocuklarımı nasıl doyururum, köyde bir tarla nasıl edinebilirim,
onlara süt verecek bir inek nasıl alabilirim kaygısını yaşayan Dedem aklıma
geldi. Hüzünlendim… Ama yaşadığımız
hayat böyleydi… Kimilerine cömert davranıyor; sayfiye yerlerinde şezlong
üzerinde keyif çattırıyor, kimilerini de bir çınar altında böyle konuk
ediyordu…
(Süleyman
Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder