GİTTİĞİ ÇİN SEYAHATİNDE BAŞINDAN GEÇEN İLGİNÇ BİR OLAYI ANLATTI:
Turgut Özal’ın işadamları ve
gazetecilerden oluşan kalabalık bir heyetle Çin’e yaptığı seyahati Anadolu
Ajansı adına izlemek için görevlendirildim.
Çin’e uçmadan önce istihbarat
şefim Ceyhan Altınyeleklioğlu, yanına çağırdı. Ben ona zaman zaman dünya
görüşünden dolayı ‘Altaylardan gelen yiğit’ şeklinde hitap ederek
şakalaşıyordum. Çin’e gideceğimi bildiğinden elindeki seyahat programını
göstererek, “Özal’ın seyahatinin ikinci günü Çin Seddi ziyareti var. Bana Çin
Seddi’nden bir taş parçası koparıp getirebilirsen o benim için bütün
mücevherlerden kıymetli olacaktır” dedi. Kendisi şefimdi. Doğal olarak “olur”
dedim.
Özal başkanlığındaki Türk heyeti Çin
Seddi’ni ziyaret ettiğinde buralara bir daha gelemeyeceğimi düşünerek, başta
heyettekiler olmak üzere çok sayıda fotoğraf çektim. Kendim de foto muhabiri
arkadaşlarıma makinemi vererek birkaç kare çektirdim.
Ziyaret bitip araçlara doğru
hareketlenme başlayınca, şefim Yeleklioğlu’nun söyledikleri aklıma geldi. Fakat
Çin Seddi’nden bir taş parçasını nasıl sökecektim. Aklıma çantamdaki küçük
tornavidam geldi. Bu tornavidamı fotoğraf makinesinin vidaları gevşediğinde
kullanıyordum. Onu çantamdan çıkardım. Çin Seddi’nin taşlarının birini oyup bir
parça çıkarmaya çalışıyordum ki iki Çinli geldi koluma yapıştı. Döndüm baktım
üniformalıydılar. Çin o zamanlar şimdiki gibi dünyaya açık değildi. Çin
ordusunda rütbe işaretleri yoktu. Belki vardı da ben anlamıyordum. Bir de yaşlı
komutanları başlarındaydı. “Ne yapıyorsun?” diyerek götürmeye çalıştılar.
"ÇİNLİ TERCÜMAN KURTARDI"
"ÇİNLİ TERCÜMAN KURTARDI"
Heyettekilerden birileri durumumu
fark etmiş olacaklar ki Çinli bir tercümanla birlikte yanımıza geldiler. Bu
arada ben Çinlilere İngilizce bir şeyler anlatamaya çalışıyorum, onlar ise
Çince bana bir şeyler söylüyorlardı. Anlaşmamız mümkün olmadı. İmdadıma
Büyükelçilik görevlisi Türkçe bilen Çinli tercüman yetişti.
Uzun uğraşlardan sonra benim taş
kopartmaya çalışmadığımı, duvara hatıra olarak isim kazıdığıma askerleri ikna
etti. Aslında tam ikna olmadılar da resmi heyette olduğumuz için olmuş gibi
davrandılar, beni bıraktılar.
Ben kurtulmanın sevinci ile
konvoylardaki araçlardan birine atlayarak, oradan uzaklaştım. Yaklaşık 60 kilometre sonra bir
kamyonun benzer taşları bir yol inşaatına döktüğünü gördüm. Taşlar irili
ufaklıydı. Çin Seddi’nin taşları değildi ama 60 kilometre yakınında
bulunan bu taşlardan bir avuç aldım.
Akşam kaldığımız otele Çinli tercüman
geldi; “Çin’de tarihi eseri tahrip etmek ağır bir suçtur. 20-25 yıl ceza
alabilirdin. Sizde tarihi surları tahrip etmek serbest mi?” dedi. Ardından
“Çok ucuz kurtuldun” diye söyledi. Ne büyük bir bela atlatmışım. Belki hâlâ
hapisteydim. Ve Çinceyi öğrenmiştim.
O taşları Ankara’ya getirdim. Ceyhan Altınyeleklioğlu’na üç tanesini verdim. O taşlardan birkaç arkadaşa daha verdim. O arkadaşlar yol inşaatından getirdiğim bu
taşları umuyorum hâlâ gururla(!) saklıyorlardır…
(Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder