Gürcan ARITÜRK
"İnsan bazen, yaşadı mı, duydu mu, filmde mi seyretti, okudu mu, hayalini mi gördü, karıştırıyor. Yaşam biraz da bu karmadan ibaret… O yüzden anılara güven olmaz ama anılarsız da olmaz. Anılar olmadan insanlar ot gibi olur. Umarım bu anılar hoşunuza gider, kimi zaman anlatacak kimse olmasa bile hatırlamak yeterince güzel!
Aşağıdaki kimilerini benim yaşadığım kimilerini gördüğüm ya da duyduğum TRT anılarını eski bir toplu fotoğrafa bakarak anında-bir çırpıda yazdım, aklıma gelenleri kalın delikli bir süzgeçten geçirdim, eminim siz okurken daha ince eleyip sık dokuyacaksınızdır!"
Adile Naşit'in ölümü
Adile Naşit'in öldüğü gün istihbarat şefimiz Ali Kaptan, sabahtan Naşit'in tedavi gördüğü Alman Hastanesi'ni aramamı istedi. Ben defalarca aradım, hep meşguldü hastanenin telefonu-telefonları.
Normalde ısrarcı değilimdir ama o gün
ısrar ettim, çok kereler sonra, öğlen aradığımda, "az önce öldü Adile
hanım" dediler. O zaman google yok. Doğan Hızlan'ı Adile Naşit'in
özgeçmişini almak için aradığımda, nereden bilebilirdim, onların daha ölümden
haberleri olmadığını. Üstelik telefona çıkan sekreter hem Doğan Bey’in hem de o
zamanlar Hürriyet'te yazan Adile Naşit'in sekreterliğini yapıyormuş ve kaybı
duyunca telefonda bayıldı.
Sonrasında Adile Naşit'in ölümü üzerine Münir Özkul
ile görüşmek üzere evine gittik kameraman arkadaşım İbrahim Tosun ile. Münir
Özkul'un evinde büyük bir hüzün vardı. Sonradan öğreniyoruz ki bu hüzünün bir
bölümü Adile Naşit içinse bir bölümü de Münir Özkul'un TRT ekibi olarak bizi
kabul etmesinden sonra genç eşinin -bir hafta önce bir TRT TV ekibi eve gelmiş
ve çok kalabalıklarmış- yine TRT'ciler evi dağıtacaklar diye kızmasından ve
kavga çıkarmasındanmış.
Münir Özkul gözleri yaşlı Adile Naşit'i anlattı, O’nu
bir buzdağı olarak tanımladı v.b. ama bizim kameraman arkadaş kameranın ses
almasını açmayı unutmuştu. Allah’tan evden çıkmadan fark etti. O zaman TRT-2
nispeten yeni kurulmuştu, ben Münir Bey'e "Bu yaptığımız birinci kanal
içindi, bir de ikinci kanal için yapalım röportaj" dedim de olayı
kurtardık. Ama biz büroya döndüğümüzde bana telefon eden Münir Özkul,
evdekilerle konuştuğunu ve birinci röportajın daha iyi olduğunu, onu
kullanırsak sevineceklerini söyledi. Tamam dedik ama gereğini yapamadık tabii
ki...
TV haberciliğinden anlayan Devlet Bakanı
Spordan sorumlu Devlet Bakanı Şükrü Erdem'in İstanbul'da katıldığı bir spor salonu açılışını TRT ekibi kaçırmıştı. TRT Muhabiri Serdar Sevim, bakana giderek konuşmaları çekemediklerini ama bu haberi vermek istediklerini söyledi. Bakan da anlayışla karşılayarak "Sizin için kürsüye çıkar bir daha konuşurum" dedi. Ekip sevindi. Bakan sanki gerçek bir törende gibi kürsüye çıktı ve TRT Muhabirine bu TV haberinin dsf'mi doğal sesli mi olacağını sordu. (Not: Dsf görüntünün üzerine spikerin yayında haberi okuması. Doğal ses ise konuşucunun sesinin bir bölümünün montajlanarak, olduğu gibi aktarılması)
Serdar Sevim, dsf olacağını söyleyince bakan nasıl olsa sesinin verilmeyeceğini düşünerek konuşmadı, konuşur gibi yaptı, ağzını kıpırdattı, TRT ekibi yetirence görüntü çekene kadar.
Deli ile deli olma!
TRT Muhabiri Aykın Tuna, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde düzenlenen moral konseri-gününü izlemek üzere kameraman arkadaşıyla hastanenin toplantı salonundaydı. Konser sırasında ayaktaki ruh hastalarından biri Aykın Tuna'ya yavaş yavaş yanaşarak bir tokat atıp kaçtı. Bayağı sert bir tokattı. Aradan bir süre geçtikten sonra aynı hastanın yavaş yavaş TRT Muhabiri Aykın Tuna'ya yaklaştığı görüldü. (Daha doğrusu görülmedi, en azından Aykın Tuna görmedi ki) Hasta Aykın Tuna'ya ikinci kez tokat atarak yine kaçtı. Bu kez ki daha sertti ve Aykın Tuna elini yanağına götürmek zorunda kaldı. Aynı hastanın üçüncü kez aynı şeyi yapmak için yanaştığını gören TRT Muhabiri Aykın Tuna, bu kez hastadan daha atik davrandı ve ona bir tokat atarak bir nevi intikamını aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder