20 Mart 2012 Salı

"SADIK YARİ" KARATOPRAKLA 39 YIL

 Büyük halk ozanı Âşık Veysel’i 39. ölüm yıldönümünde saygı ile anıyoruz.   
                                            
                                           (Fotoğraf: Şakir Palancıoğlu'nun arşivinden)

               

                            “ÂŞIK VEYSEL’İN BİR SOFTAYA CEVABI”

       21 Ocak 2012 tarihinde yitirdiğimiz gazeteci Şakir Palancıoğlu, dost meclislerinde sohbet etme olanağı bulduğu halk ozanı Âşık Veysel’le (21 Mart 1973'te vefat eden) ilgili “Türk San’atı” mecmuasında, “Âşık Veysel’in Bir Softaya Cevabı” başlığıyla Mayıs 1954'te kaleme aldığı yazısı şöyle:
       Âşık Veysel’i yakından tanıyanlar, onun insanlık cephesinin ne kadar kuvvetli olduğunu bilirler. Aziz üstad öyle yüksek bir kalbe sahiptir ki, yanında kendi aleyhine konuşan biri dahi bulunsa, asla kızmadan büyük bir hoşgörürlük duygusu içinde karşısındakini dinler. Eğer lazımsa onu cevaplandırır. Kimseyi gücendirmemek, onun en çok riayet ettiği hayat düsturları arasındadır.
       Fakat bu olgun san’atkârın geri fikirli insanlara karşı, asla hoşgörür olmadığını, ne zaman böyle bir kimse ile karşılaşsa derin bir üzüntü içinde bulunduğunu da söylemek lazımdır.
       Yerden göğe kadar haklı olduğu bu konuda, kendisinden dinlediğim bir örneği burada anlatmayı faydalı buluyorum.
        İstanbul’da bulundukları günlerden bir gün, arkadaşı Küçük Veysel’le beraber tramvaya binerler. İçeri girdikleri zaman biletçi onlara yer vermesi için bir gence rica eder. Hemen yerinden fırlayan delikanlı, yerini bir âmâya vermekten büyük bir zevk duyar. Arkadaşının elinde tuttuğu sazı görerek onu tanımak ister. Aralarında geçen kısa bir konuşmadan sonra üstad kendisini tanıtır. Bu konuşmayı dinleyen ön sırada oturan orta yaşlı bir zat Âşığa dönerek:
-Bunu çalıncaya kadar Allah rızası için dilensen veya camide hafızlığa çalışsan daya iyi olmaz mı? diye ona çıkışmak ister.
Yer veren genç bu kaba softaya lazım gelen cevabı verir. Bu durum karşısında malum zat, tramvaydan iner ve kaybolur.
 Aradan bir zaman geçer. Üstad beraber bulunduğumuz bir sırada yukarıdaki hatırayı anlattıktan sonra, buna dair yazdığı şu destanı okur:

               BİR SOFTA’YA

          Ey hocam karışma Hikmetullaha
          O derya derindir giren boğulur
          Allah bilir inanmışız Allah’a
          İki diyen o Dergâhtan kovulur.

          Aslım Türktür Elhamdülillah Müslüman
          Şükür Amentüye etmişiz iman
          Kalbime yanaşmaz şirk ile güman
          Kalbimiz nur ile dolu sayılır

          Karışma hikmete halini konuş
          Müşkülün varsa üstad bul tanış
          Bu sırrın aslına eren olmamış
          Bir ermiş varsa Veli sayılır

          Sen mi attın dünyanın temel taşını
          Ne bilirsin yaradanın işinin
          Görsene dünyanın yürüyüşünü
          Burada söylen Washington’da duyulur

         Cahil ile sohbet etmek zor olur
         Kulağı sağırdır gözü kör olur
         Her sözünde kavga niza var olur
         Cahiller dikenli çalı sayılır
        
         Yetişmeyecek yere elini uzatma
         Ben bilirim diye halkı aldatma
         Manasız mantıksız kuru laf atma
         Boş sözler karganın dili sayılır

         Baykuş gibi durup durma yuvada
         İnsanlar kuş olmuş gezer havada
         Giriş Veysel kollarını sıvada
         Çalışan Allah’ın kulu sayılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder