GAZETECİ MEVLÜT
AYDIN ANLATIYOR:
Yıl 1983. Güneş gazetesi Doğu Anadolu temsilcisiyim. Kars’ın Çıldır kazası
Gölebakan Köyü kuduz vakasından dolayı karantinaya alınmıştı. Anadolu
Ajansı’ndan Eşref ile köye haber yapmaya gittik. Fotoğrafları çektik, flaş
patlatıyoruz falan...
Jandarmayı zor atlatmıştık; izin vermiyordu. Atlar kızağa bağlandı. Bu arada
boğulma tehlikesi atlattık. Sonra dönüp geldik Erzurum’a… Durumu İstanbul’a
bildirmiştik. Filmleri bir yıkadık ki ne görelim; hiçbir şey yok…
Erzurum Tümen Komutanı Tümgeneral Nedim Paşa’ya gitmeye karar verdim. Lakabı da
“Deli Nedim…”. Anadolu Ajansı’ndan olan Eşref’e de ‘Haydi sen de gel’ dedim.
“Ben bir daha gelmem” dedi. Ankara’dan AA’dan fırçayı yemiş… Bizim genel yayın
müdürümüz Güneri Civaoğlu, haber müdürü de Necati Doğru… Bu haberi geçeceğimi
biliyorlar. Haberi geçtim. Kuduzdan ölen kadının fotoğrafı var, ama karantinaya
alınan ve göle bakan köyün ve köylülerle aile fotoğrafı yok…
İşten atılma korkusu var. Bir de gurur meselesi var. Gazeteciliğe, yani mesleğe
olan aşkımız da var; sevdalıyız.
Herkesin yanına gitmeye korktuğu Nedim Paşa’nın yanına gitmeye karar verdim ve
gittim. Kapıdaki Nedim Paşa’nın emir subayı bile “Sen deli misin? Bunun
karşısına kimse çıkamıyor” dedi. Çünkü o yıllar darbe sonrasıydı. Paşanın
karşısına hiç kimse çıkamıyor, derdini anlatamıyordu. Her şeyi göze almıştım.
Ben de emir subayına, ‘Ben de akıllı adam sayılmam’ dedim. Emir subayı ile bu
konuşmamı kapısı açık olan Nedim Paşa duyuyor. O arada ben de Paşa’nın makamına
girdim. Durumu anlattım. Oraya bir tek helikopterle gidilebileceğini söyledim.
Söyledim ama korkudan da Paşa’nın karşısında titriyorum. Emir subayına
seslendi, “Helikopter hazırlansın” dedi. Ben şaşırdım. Paşa’ya “Paşam ne
oluyor?” dedim. Paşa da bana cevaben “Oğlum deli dedin ya…”
Beraber helikoptere gittik. Helikoptere bindik. Helikopter bir müddet sonra
Çıldır Gölü’nün üstüne yani buzların üstüne indi. Köye gittik, zaten köy gölün
yanı… Yeniden fotoğraflar çektim. İşim bittikten sonra köylüler bize çay ikram
etti. Nedim Paşa ölen kadının ağlayan Murat adındaki çocuğunu susturdu, sonra
sevdi. Çay içtiği bardaktan hem kendisi içti, hem de çocuğa içirdi. Helikopter
personeli ise karantina olduğu için korkudan içmediler. Ben ve Paşa korkmadan
köylülerin ikramların yedik-içtik..
Erzurum’a döndük. Haberi, fotoğrafları ya telefotoyla veya filmleri bir zarf
içerisine koyarak şimdi tam hatırlamıyorum Güneş gazetesine gönderdim. Bir gün
ya da iki gün sonra bana bir mesaj “Görevden alındın. Büroyu gönderdiğimiz kişiye
teslim et...”
İstanbul’a geldim, tazminatımı istedim. Bana dediler ki “Sen bizim kadrosuz
elemanımızsınız. Ne tazminatı?” dediler. 7-8 aylık emeğim boşa gitti…
Günaydın, Güneş, Hürriyet, Tercüman, Bulvar gazetelerinde çalıştım. Ortadoğu da
İran Pars Ajans, Alman Stern Dergisi, İngiliz İndependent’da çalıştım. Hatta Le
Monde gazetesine bile haberler geçtim. (Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder