7 Mayıs 2012 Pazartesi

ANADOLU BASINININ ÇINARLARI...

                                                   (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)
                                                     

                                         GAZETECİ MEVLÜT AYDIN ANLATIYOR:

        Yıl 1983. Güneş gazetesi Doğu Anadolu temsilcisiyim. Kars’ın Çıldır kazası Gölebakan Köyü kuduz vakasından dolayı karantinaya alınmıştı. Anadolu Ajansı’ndan Eşref ile köye haber yapmaya gittik. Fotoğrafları çektik, flaş patlatıyoruz falan...
        Jandarmayı zor atlatmıştık; izin vermiyordu. Atlar kızağa bağlandı. Bu arada boğulma tehlikesi atlattık. Sonra dönüp geldik Erzurum’a… Durumu İstanbul’a bildirmiştik. Filmleri bir yıkadık ki ne görelim; hiçbir şey yok…
        Erzurum Tümen Komutanı Tümgeneral Nedim Paşa’ya gitmeye karar verdim. Lakabı da “Deli Nedim…”. Anadolu Ajansı’ndan olan Eşref’e de ‘Haydi sen de gel’ dedim. “Ben bir daha gelmem” dedi. Ankara’dan AA’dan fırçayı yemiş… Bizim genel yayın müdürümüz Güneri Civaoğlu, haber müdürü de Necati Doğru… Bu haberi geçeceğimi biliyorlar. Haberi geçtim. Kuduzdan ölen kadının fotoğrafı var, ama karantinaya alınan ve göle bakan köyün ve köylülerle aile fotoğrafı yok…
        İşten atılma korkusu var. Bir de gurur meselesi var. Gazeteciliğe, yani mesleğe olan aşkımız da var; sevdalıyız.
       Herkesin yanına gitmeye korktuğu Nedim Paşa’nın yanına gitmeye karar verdim ve gittim. Kapıdaki Nedim Paşa’nın emir subayı bile “Sen deli misin? Bunun karşısına kimse çıkamıyor” dedi. Çünkü o yıllar darbe sonrasıydı. Paşanın karşısına hiç kimse çıkamıyor, derdini anlatamıyordu. Her şeyi göze almıştım. Ben de emir subayına, ‘Ben de akıllı adam sayılmam’ dedim. Emir subayı ile bu konuşmamı kapısı açık olan Nedim Paşa duyuyor. O arada ben de Paşa’nın makamına girdim. Durumu anlattım. Oraya bir tek helikopterle gidilebileceğini söyledim. Söyledim ama korkudan da Paşa’nın karşısında titriyorum. Emir subayına seslendi, “Helikopter hazırlansın” dedi. Ben şaşırdım. Paşa’ya “Paşam ne oluyor?” dedim. Paşa da bana cevaben “Oğlum deli dedin ya…”
        Beraber helikoptere gittik. Helikoptere bindik. Helikopter bir müddet sonra Çıldır Gölü’nün üstüne yani buzların üstüne indi. Köye gittik, zaten köy gölün yanı… Yeniden fotoğraflar çektim. İşim bittikten sonra köylüler bize çay ikram etti. Nedim Paşa ölen kadının ağlayan Murat adındaki çocuğunu susturdu, sonra sevdi. Çay içtiği bardaktan hem kendisi içti, hem de çocuğa içirdi. Helikopter personeli ise karantina olduğu için korkudan içmediler. Ben ve Paşa korkmadan köylülerin ikramların yedik-içtik..
        Erzurum’a döndük. Haberi, fotoğrafları ya telefotoyla veya filmleri bir zarf içerisine koyarak şimdi tam hatırlamıyorum Güneş gazetesine gönderdim. Bir gün ya da iki gün sonra bana bir mesaj “Görevden alındın. Büroyu gönderdiğimiz kişiye teslim et...”
        İstanbul’a geldim, tazminatımı istedim. Bana dediler ki “Sen bizim kadrosuz elemanımızsınız. Ne tazminatı?” dediler. 7-8 aylık emeğim boşa gitti…
        Günaydın, Güneş, Hürriyet, Tercüman, Bulvar gazetelerinde çalıştım. Ortadoğu da İran Pars Ajans, Alman Stern Dergisi, İngiliz İndependent’da çalıştım. Hatta Le Monde gazetesine bile haberler geçtim. (Süleyman Boyoğlu)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder