Süleyman Boyoğlu
Yukarıdaki
fotoğraftakilerden biri annem İpek (sağdaki), diğeri de 48 yıllık komşusu
Zonguldaklı Naciye Hanım.
1964 yılından
bu yana Esenler’de annemle evleri karşılıklı olan bizlerin “Naciye Teyzesi”ni
19 Mayıs Cumartesi günü evinin kapısının önünde güzel havayı fırsat bilerek
güneşlenirken bulduk. Naciye Teyze ile annem hemen hemen aynı yaşlarda.
İkisinin de muzdarip olduğu hastalık; kireçlenme… Naciye Teyze, zaman zaman
kendisini gösteren zaman zaman da bulutların arkasına saklanan güneşin tadını
çıkarıyordu.
Ben de içeride
üşüdüğünü söyleyen annemi mahallenin parkına götürmek için inip-çıkması zor
olan ikinci kattaki evinden indirerek, parka götürüyordum. Parka doğru
ilerlerken Naciye Teyze de iki katlı bahçe içerisindeki evinin kapısının
önündeydi. Naciye Teyze’nin yanına yaklaşınca oturduğu yerden kalkmak istedi, kalkmasına
izin vermedik. İkisini bir araya getirmişken fotoğraflarını çekmek aklıma
geldi. Annem bacaklarındaki rahatsızlıktan dolayı Naciye Teyze’nin yanına
ilişmesi kolay olmadı. Hatta oturmak isterken kafasını pencere demirlerine
çarptı. Oturmaktan vazgeçti, oturuyormuş gibi poz verdi. Ölümlü dünyaydı, bu
buluşmalarını ölümsüzleştirmek istedim. Deklanşöre iki kez dokundum…
Naciye Teyze
ve kocası Rahmi Ağabey, onun kardeşi Kamil Ağabey ile karısı Feride Yenge bizim
mahallenin en iyi, en yardımsever insanları ve komşularıydı…
Rahmi ve Kamil Ağabey, mahallemizin “iğneci”leriydi. Kimin
hastası olsa yardımlarına koşarlardı. Onlar da saat mevhumu yoktu. Gece dahi
olsa istenilen, çağrılan saatte insanlara iğne yapmaya koşarlardı. Bu iki
değerli komşumuzu da babam (Mahmut) gibi erken yaşlarda kaybettik.
Ha unutuyordum
asıl bu fotoğrafı çekmemin bir nedeni de annemin babası “Adil Dedem” ile Naciye
Teyze’nin kayınbabası yani Rahmi ile Kamil Ağabey’in babası Mustafa Ersoy,
Birinci Dünya Savaşı’nda “Yemen Cephesi”nde birlikte askerlik yapmışlardı.
Adil Dedem’in gözleri görmüyordu, gözlerinin görmemesini;
Yemen’de esirken İngilizlerin verdiği ilaçlara bağlayanlar da vardı. Odun
kırarken gözüne bir ağaç parçasının çarpmasına bağlayan da vardı. 1980 yılında
İstanbul’da yaşamını yitiren Adil Dedem, yaklaşık 30 yıl gözleri görmez
vaziyette yaşadı.
"SEN ZONGULDAKLI DEĞİL MİSİN?"
"SEN ZONGULDAKLI DEĞİL MİSİN?"
Şimdi daldan
dala atladığımı zannedeceksiniz, ama işin asıl ilginç yanını sizlere
aktaracağım. Adil Dedem ile Rahmi-Kamil Ağabey’in babası Mustafa Dede’nin
karşılaşmaları ve birbirlerini hatırlamaları-tanımaları tamamen tesadüf… Küçük
dayım bir ara Kamil Ağabey’in kiracısı idi. O kiracılık döneminde Adil Dedem’le
Mustafa Dede tanışıyorlar, ama asker arkadaşı olduklarını bilmeden… Sohbet
ederlerken hafızası kuvvetli olan Adil Dedem, Mustafa Dede’yi sesinden
hatırlıyor; “Sen Zonguldaklı Mustafa değil misin?” diyor. Öyle tanışıyorlar…
Annemle Naciye
Teyze sohbet ederlerken bir ara çocukluğumun, gençliğimin geçtiği mahallede
yaşadıklarıma daldım. Annemin “Haydi parka gitmiyor muyuz?” demesiyle kendime
geldim. Ve otuzlu yaşlarda kaynını, ardından erken yaşta kocasını, en acısı da
genç yaşta oğullarından birini kaybeden Naciye Teyze’ye veda ederek, parkın
yolunu tuttuk…
İkimize kız kardeşimin kaynanası da eşlik etti. İlerlerken,
kapılarının önünde güneşlenen diğer komşuların da fotoğraflarını çektim.
Ağır adımlarla
TOKİ’nin “Kentsel Dönüşüm Projesi” nedeniyle yıkmak istediği mahallenin “Çiftehavuzlar
Parkı”na vardık… Annem yaşıtlarıyla ben de eski komşularımla hoşça bir vakit
geçirdik… Her hafta değişik semtlere yaptığım geziyi bu hafta böyle bitirdim,
sonra yürüyerek 13 yıldır oturduğum Merter’deki evime döndüm…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder