AA FOTO MUHABİRİ CANER GÖREN 12 EYLÜL DARBESİ
SONRASI İDAM EDİLEN ERDAL EREN’İ ANLATTI:
Bir gün dediler ki “Nizamiyeye senin adını verdik”. 'Ne nizamiyesi' dedim. Dediler “Mamak… Mamak Sıkıyönetim Mahkemeleri’ne akreditasyon için senin adını verdik. Anadolu Ajansı adına sen fotoğraf çekeceksin”. O dönem benden daha kıdemliler vardı. Mesela fotoğraf servisi şefimiz Kayhan Vandemir, Mehmet Ünlü, İlhan Kuyucu vardı. Bunların hepsi benden kıdemliydiler. O zaman Mamak Ankara’nın dışında, 20-
O zaman daha askeri darbe olmamıştı ama sıkıyönetim vardı.
Mamak 28. Tümen’dir. O zaman sıkıyönetim mahkemeleri oradaydı. Serviste
kıdemsiz olduğum için beni seçtiler. Çünkü o dönem Mamak yolu bozuktu. Yağmur,
çamur, kışta, karda çekilmiyordu. İşe angarya diye batkıları için benim adımı
vermişler. Benim de yok deme, hayır gitmem şansım yoktu. Her gün Mamak
nizamiyesine gidiyordum, ziyaretçi kartım vardı. Rahat içeri giriyordum. Sonra
mahkeme mahkeme dolaşıyordum. Nizamiye kapısında ismi olmayan giremiyordu, geri
çeviriyorlardı.
Böyle birkaç ay gittim, sonra 12 Eylül darbesi oldu. 12
Eylül darbesi olunca Mamak’taki mahkemelerin yükü ağırlaştı. Benim de yüküm ağırlaştı.
Öyle gün oluyordu ki MHP-Türkeş davasını izliyordum, oradan çıkıp Dev-Yol
davasına gidiyordum. Dev-Yol’dan çıkıp Erbakan davasına gidiyordum. Oradan
Dev-Sol davasına geçiyordum. Erdal Eren’in davasına da gidiyordum.
Sabah Mamak’a gittiğim zaman bütün gün orada kalmak zorunda
kalıyorduk. Öğlenleri askerlerle beraber karavana yiyordum. Çünkü Mamak dağın
başıydı. Bazen Ajans'ın arabası gelirdi. Filmi bir zarfa koyardık, üzerine de
not düşerdik; ‘ilk on kare Erbakan, sonraki kareler falan falan’ derdik. Hangi
davayı izlemişsek not yazardık. Bütün gün Mamak’ta olduğum için gönderdiğim
filmlerin hangi karesinin seçildiğini ve servis edildiğini aynı gün
öğrenemiyordum, ertesi gün Mamak’ta gazetelerden görüyordum.
Bir gün Erdal Eren’in davasına girdim. Erdal Eren adlı çocuk
Zekeriya Önge adlı bir askeri öldürmekten yargılanıyordu. Erdal Eren, Ankara’da
bir korsan gösteri sonrası gözaltına alınıp Mamak’a atılmıştı. Eren’in avukatları
hatırlayabildiğim kadarıyla balistik olarak bu işin olamayacağını
söylüyorlardı. Çünkü eri öldüren kurşunun çapı başka diyorlardı. Erdal Eren’in
silahından çıkan kurşun olmadığını söylüyorlardı. Bir de Erdal Eren’in 18
yaşından küçük olduğu görüntüsünden de belliydi. Ama mahkeme kemik testi falan
istedi. “Nüfusa küçük yazdırılmış olabilir” diye… Sonuçta mahkeme Erdal Eren’in
18 yaşında kabul etti ve astı. Erdal Eren yaşından beklenmeyecek olgunlukta bir
çocuktu… Birkaç duruşmasını izledim, hiç yılgınlık göstermedi. Başı hep dik
mahkeme salonuna geliyordu…
(Fotoğraf:Caner Gören)
(Fotoğraf:Caner Gören)
'SÜRÜKLENİRKEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKMİŞTİM'
Gazetelerde bugün bile yayınlanan mahkeme salonundaki Erdal
Eren fotoğrafı benim çektiğim ve Anadolu Ajansı’nın servis ettiği fotoğraftır. O fotoğraf şu an Anadolu Ajansı’nın arşivinde
bulunmaktadır. Yalnız o fotoğrafın gazetelere servis edilmesi sırasında yine
ben yoktum. Editör arkadaşlarımız o kareyi beğenip servis etmişler. O fotoğraf
hemen hemen bütün gazetelerde çıktı. Ben arkadaşlara; 'Neden bu kareyi seçtiniz?' dedim. “Bu kare askeri bir mahkeme olduğunu gösteriyor, onun için bu kareyi
seçtik” dediler. Oysa ki, çektiğim karelerde Erdal Eren’in slogan atarken, ağzı
kapatılırken, sürüklenerek mahkeme salonunda dışarı çıkarılması kareleri de
vardı. Editör arkadaşımız o kareyi beğenmiş. Üsteleyince editörümüz “Bu kareyi
isteyen dik, isteyen yan kullanır” dedi. O sıralar en kıdemsiz bir foto muhabiri
olduğum için editör ağabeylerimizden hesap sorma gibi bir teamül de yoktu.
Editör o kareyi beğenmiş, onu koymuştu.
Sonra bu kare simge oldu. Hatta Erdal Eren’in ailesi
çektiğim o fotoğrafı birebir büyüterek, üzerine Erdal Eren’in o fotoğraftaki
ceketini giydirerek, sergiledi. Sonra o fotoğraf yüzlerce binlerce karşıma
çıktı. Binlerce insan o fotoğrafın altında yürüdü. Hâlâ da yürüyorlar…
Bana Evrensel gazetesinden Sultan Özer sordu; “Ağabey bu
fotoğrafın Che Guevara fotoğrafı kadar meşhur bir fotoğraf oldu. Ne
hissediyorsun?” diye sordu. Ben de 'Bu beni sevindirmiyor. Çünkü bu çocuk
asıldı, bu fotoğrafı her gördüğümde 17 yaşındaki Erdal Eren’in mahkeme
salonundaki halleri ve mahkeme salonunda slogan atarken yerlerde sürüklenişi
aklıma geliyor ve acı duyuyorum. İçim eziliyor' dedim.
Her gazeteci fotoğrafının tanınmasını ve bilinmesini ister, ama idama çarptırılan bir çocuğun fotoğrafı olmamalıydı…
Her gazeteci fotoğrafının tanınmasını ve bilinmesini ister, ama idama çarptırılan bir çocuğun fotoğrafı olmamalıydı…
(Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder