24 Mayıs 2012 Perşembe

CANER GÖREN ERDAL EREN'İ ANLATTI...

                                                              (Fotoğraf: Süleyman Boyoğlu)

                                
                  AA FOTO MUHABİRİ CANER GÖREN 12 EYLÜL DARBESİ
                       SONRASI İDAM EDİLEN ERDAL EREN’İ ANLATTI:


      Bir gün dediler ki “Nizamiyeye senin adını verdik”.  'Ne nizamiyesi' dedim. Dediler “Mamak… Mamak Sıkıyönetim Mahkemeleri’ne akreditasyon için senin adını verdik. Anadolu Ajansı adına sen fotoğraf çekeceksin”.  O dönem benden daha kıdemliler vardı. Mesela fotoğraf servisi şefimiz Kayhan Vandemir, Mehmet Ünlü, İlhan Kuyucu vardı. Bunların hepsi benden kıdemliydiler. O zaman Mamak Ankara’nın dışında, 20-30 kilometre uzağında olduğu için beni gönderdiler. İşe bir çeşit angarya olarak baktılar. Çünkü o sıralar Mamak’a giden kalıyordu.
      O zaman daha askeri darbe olmamıştı ama sıkıyönetim vardı. Mamak 28. Tümen’dir. O zaman sıkıyönetim mahkemeleri oradaydı. Serviste kıdemsiz olduğum için beni seçtiler. Çünkü o dönem Mamak yolu bozuktu. Yağmur, çamur, kışta, karda çekilmiyordu. İşe angarya diye batkıları için benim adımı vermişler. Benim de yok deme, hayır gitmem şansım yoktu. Her gün Mamak nizamiyesine gidiyordum, ziyaretçi kartım vardı. Rahat içeri giriyordum. Sonra mahkeme mahkeme dolaşıyordum. Nizamiye kapısında ismi olmayan giremiyordu, geri çeviriyorlardı.
     Böyle birkaç ay gittim, sonra 12 Eylül darbesi oldu. 12 Eylül darbesi olunca Mamak’taki mahkemelerin yükü ağırlaştı. Benim de yüküm ağırlaştı. Öyle gün oluyordu ki MHP-Türkeş davasını izliyordum, oradan çıkıp Dev-Yol davasına gidiyordum. Dev-Yol’dan çıkıp Erbakan davasına gidiyordum. Oradan Dev-Sol davasına geçiyordum. Erdal Eren’in davasına da gidiyordum.  
     Sabah Mamak’a gittiğim zaman bütün gün orada kalmak zorunda kalıyorduk. Öğlenleri askerlerle beraber karavana yiyordum. Çünkü Mamak dağın başıydı. Bazen Ajans'ın arabası gelirdi. Filmi bir zarfa koyardık, üzerine de not düşerdik; ‘ilk on kare Erbakan, sonraki kareler falan falan’ derdik. Hangi davayı izlemişsek not yazardık. Bütün gün Mamak’ta olduğum için gönderdiğim filmlerin hangi karesinin seçildiğini ve servis edildiğini aynı gün öğrenemiyordum, ertesi gün Mamak’ta gazetelerden görüyordum.
     Bir gün Erdal Eren’in davasına girdim. Erdal Eren adlı çocuk Zekeriya Önge adlı bir askeri öldürmekten yargılanıyordu. Erdal Eren, Ankara’da bir korsan gösteri sonrası gözaltına alınıp Mamak’a atılmıştı. Eren’in avukatları hatırlayabildiğim kadarıyla balistik olarak bu işin olamayacağını söylüyorlardı. Çünkü eri öldüren kurşunun çapı başka diyorlardı. Erdal Eren’in silahından çıkan kurşun olmadığını söylüyorlardı. Bir de Erdal Eren’in 18 yaşından küçük olduğu görüntüsünden de belliydi. Ama mahkeme kemik testi falan istedi. “Nüfusa küçük yazdırılmış olabilir” diye… Sonuçta mahkeme Erdal Eren’in 18 yaşında kabul etti ve astı. Erdal Eren yaşından beklenmeyecek olgunlukta bir çocuktu… Birkaç duruşmasını izledim, hiç yılgınlık göstermedi. Başı hep dik mahkeme salonuna geliyordu…
                                            (Fotoğraf:Caner Gören)
             
             'SÜRÜKLENİRKEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKMİŞTİM'

      Gazetelerde bugün bile yayınlanan mahkeme salonundaki Erdal Eren fotoğrafı benim çektiğim ve Anadolu Ajansı’nın servis ettiği fotoğraftır. O fotoğraf şu an Anadolu Ajansı’nın arşivinde bulunmaktadır. Yalnız o fotoğrafın gazetelere servis edilmesi sırasında yine ben yoktum. Editör arkadaşlarımız o kareyi beğenip servis etmişler. O fotoğraf hemen hemen bütün gazetelerde çıktı. Ben arkadaşlara; 'Neden bu kareyi seçtiniz?' dedim. “Bu kare askeri bir mahkeme olduğunu gösteriyor, onun için bu kareyi seçtik” dediler. Oysa ki, çektiğim karelerde Erdal Eren’in slogan atarken, ağzı kapatılırken, sürüklenerek mahkeme salonunda dışarı çıkarılması kareleri de vardı. Editör arkadaşımız o kareyi beğenmiş. Üsteleyince editörümüz “Bu kareyi isteyen dik, isteyen yan kullanır” dedi.  O sıralar en kıdemsiz bir foto muhabiri olduğum için editör ağabeylerimizden hesap sorma gibi bir teamül de yoktu. Editör o kareyi beğenmiş, onu koymuştu.
      Sonra bu kare simge oldu. Hatta Erdal Eren’in ailesi çektiğim o fotoğrafı birebir büyüterek, üzerine Erdal Eren’in o fotoğraftaki ceketini giydirerek, sergiledi. Sonra o fotoğraf yüzlerce binlerce karşıma çıktı. Binlerce insan o fotoğrafın altında yürüdü. Hâlâ da yürüyorlar…
      Bana Evrensel gazetesinden Sultan Özer sordu; “Ağabey bu fotoğrafın Che Guevara fotoğrafı kadar meşhur bir fotoğraf oldu. Ne hissediyorsun?” diye sordu. Ben de 'Bu beni sevindirmiyor. Çünkü bu çocuk asıldı, bu fotoğrafı her gördüğümde 17 yaşındaki Erdal Eren’in mahkeme salonundaki halleri ve mahkeme salonunda slogan atarken yerlerde sürüklenişi aklıma geliyor ve acı duyuyorum. İçim eziliyor' dedim. 
      Her gazeteci fotoğrafının tanınmasını ve bilinmesini ister, ama idama çarptırılan bir çocuğun fotoğrafı olmamalıydı…
(Süleyman Boyoğlu)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder