- Ben basmadım,
senin düğmende bir sorun olmasın mı? dedim, çünkü otobüs fazla kalabalık
değildi, benden başka da orta kapıya yakın kimse yoktu.
- Kim basıyorsa
oturduğu yerden basıyor, bir yakalarsam!..
Üçüncü durağa yani Çamlıca’ya yaklaştığımızda düğmeye basıp basmamakta tereddüt ettim. Zira şoför burnundan soluyordu, bana çatabilirdi. Neyse ki benden önce bir bey hamle yaptı ve düğmeye bastı. İçimden; “Şoför bu kez ikimizi de haşlayacak!” diye düşünürken, korktuğum olmadı.
Üçüncü durağa yani Çamlıca’ya yaklaştığımızda düğmeye basıp basmamakta tereddüt ettim. Zira şoför burnundan soluyordu, bana çatabilirdi. Neyse ki benden önce bir bey hamle yaptı ve düğmeye bastı. İçimden; “Şoför bu kez ikimizi de haşlayacak!” diye düşünürken, korktuğum olmadı.
Durakta indim
ve Büyük Çamlıca’ya yukarı tırmanmaya başladım. Allah’tan hava kapalı ve
serindi; terlemeden eşsiz manzara yerine vardım. Her zaman cıvıl cıvıl olan
Çamlıca tenha sayılırdı. Daha önceki gelişlerimde insan kaynardı, bu kez o
canlılık ve hareketlilik yoktu. Çantamdan fotoğraf makinemi çıkardım, çalışmaya
başladım…
Fotoğraf çekerken İstanbul’un Avrupa yakasından Asya yakasına doğru kara bulutların yaklaşmakta olduğunu fark ettim, ama görüntü almaya devam ettim. Lokantanın bulunduğu, çay-kahve ve pasta satışlarının yapıldığı tepeden biraz manzara izledikten sonra turlamaya devam ediyordum ki kara bulutları bu kez tepemizde yoğunlaşmaya başladı. Çok sürmedi kara bulutlar gök gürültüsüyle saat 15.25’te üzerimize boşaltmaya başladı.
Daha önce çay-kahve satılan, şimdi ise Ramazan ayı nedeniyle olsa gerek boş olan korunaklardan bir tanesinin içine kaçtım. Benden önce bir çift daha sığınmıştı. Peşimden ona yakın insan daha bulunduğumuz yere doluştu. Ne yazık ki korunmak için girdiğimiz yer bizi yağmurdan koruyamadı. Çünkü yağmur serpmeli yağıyordu. Kimimiz yan durarak, kimimiz de sırtını dönerek yağmurdan korunmaya çalıştık, ama sıçan gibi ıslanmaktan bir türlü kurtulamadık…
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
Fotoğraf çekerken İstanbul’un Avrupa yakasından Asya yakasına doğru kara bulutların yaklaşmakta olduğunu fark ettim, ama görüntü almaya devam ettim. Lokantanın bulunduğu, çay-kahve ve pasta satışlarının yapıldığı tepeden biraz manzara izledikten sonra turlamaya devam ediyordum ki kara bulutları bu kez tepemizde yoğunlaşmaya başladı. Çok sürmedi kara bulutlar gök gürültüsüyle saat 15.25’te üzerimize boşaltmaya başladı.
Daha önce çay-kahve satılan, şimdi ise Ramazan ayı nedeniyle olsa gerek boş olan korunaklardan bir tanesinin içine kaçtım. Benden önce bir çift daha sığınmıştı. Peşimden ona yakın insan daha bulunduğumuz yere doluştu. Ne yazık ki korunmak için girdiğimiz yer bizi yağmurdan koruyamadı. Çünkü yağmur serpmeli yağıyordu. Kimimiz yan durarak, kimimiz de sırtını dönerek yağmurdan korunmaya çalıştık, ama sıçan gibi ıslanmaktan bir türlü kurtulamadık…
(Yazı ve Fotoğraflar: Süleyman Boyoğlu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder