12 Ağustos 2012 Pazar

ZAMANIN YAKLAŞTIRAMADIĞI ELEŞTİRMENE MEKTUP...

                                                              (Fotoğraf: S. Boyoğlu)
 
                 Sayın Semih Gümüş, 
 
                 Radikal Kitap'ta 20 Temmuz 2012 günü yayınlanan "Zamanın uzaklaştırdığı romanlar" başlıklı yazınızı büyük bir şaşkınlık ve üzüntü ile okudum. Üzüldüğüm böyle bir yazı yazan siz değildiniz elbette, edebiyatçı olan bir kişinin Türk edebiyatının önemli kişilerine, başka önemli kişileri övmek için bile olsa-üstelik öyle de değil- böylesine saldırmasıydı. Yazık çok yazık! Edebiyat edebden geliyorsa ki öyledir, yaptığınız bir edebiyat infazı değil sadece, değerbilmezlik, "ben oldum" diyen birisinin "büyüklerine" saldırmaya başlamasıdır vb vb'dir. İnkârdır. Eğer sizin bir gazetenin kitap ekinde size cevap veremeyecek ünlü edebiyat insanlarına "sizin modanız geçti, zaten okul kitaplarında olmasaydınız bu kadar okunmazdınız, yazınsal değerini yitirmeye başlayan romanların yazarısınız" diye yazma hakkınız varsa, onların yerine okuyucunun da size karşılık verme hakkı vardır, bunu unutmayın! Ve nasıl size üzülmediysem, bu yazıyı da size karşı değil, böbürlenmeye, Selim İleri'nin şimdilerde pişman olduğunu yana yakıla yazdığı geçmişteki gençlik -genç olmasanız da- ve kendini ispat girişimlerine benzeyen o "delikanlılığa" karşı yazıyorum:
 
                 Bir kere Halide Edip ve Yakup Kadri, yayınlandığı dönemi etkilemiş olsalar da "..ama neden sonra okunurluluğunu ve yazınsal değerlerini yitirmeye başlamış" yazarlar değildirler, bunu yayınevlerine de sorabilirsiniz, onların arasında sayılırsınız. Satış rakamları okunurluluk ölçüsü sayılmasa da bir ipucu verir, okunurluluk mecburen böyle ölçülse de etki ölçülemez. Sizin hakkınızda bundan 50 yıl sonra birisi sizin bu "artık küçümsediğiniz" yazarlara yazdığınız yazı gibi bir yazı yazsa kaç tane tepki gelir acaba? İşte "artık beğenmediğiniz" yazarlar adına bir tepki! "Yazınsal değerlerini yitirmeye başlamış" diye yazmak yazınsal değeri kabul etmek anlamına da geliyor. Bu edebiyatçıların yazınsal değerlerini yitirmeye başlamış olduğuna dair iddianızı herhalde artık "Yazar olabilir miyim?" türü kitap yazmaya borçlusunuz! Günümüzde yazarlık dersi veren hızını alamazsa geçmişe de gider! Değilse bu sizin tek başınıza varacağınız bir yargı olamaz. Aklınız sıra bir "Don Kişot"luğa soyunuyor ve bir zamanlar önemli sayılmışken zamanla "okunurluluğunu yitirmiş" romanları değerlendirmenin zorluğuna girişiyorsunuz ama dediğiniz gibi "zor" ve altından kalkamamışsınız, hatta altında kalmışsınız. Nasıl mı? Bakın siz yerdiğiniz yazarlarla ilgili yapmamışsınız ama ben yazınızın "izinden" gideceğim.

                Kendiniz yazıyorsunuz, "nitelikli edebiyattan mahcup biçimde söz edilmeye başlanmışsa, orada piyasanın, popüler romanların, çok satmanın yazınsal beğenileri, okuma kültürünü, niteliği yere düşürdüğü kararlı değerlendirmelerle yapılamıyorsa bunun vereceği zararın ömrü de uzadıkça uzayacaktır" diye. Elinizi vicdanınıza koyun, Halide Edip ve Yakup Kadri piyasa romanı yazdı da, sizin gibi "kararlı" eleştirmenlerce yeterince eleştirilmedi de, onun için mi etkisini yitirdi? Yoksa onlar etkisini yitirmedi de siz popüler olmak isteyen çoğu gibi "büyüklere" saldırarak "konu" olmak peşinde misiniz? Popüler edebiyatın tüketim biçimi "geçmişi tüketme noktasına mı" geldi?

               "Acaba okul eğitimindeki yeri olmasaydı, Halide Edip Adıvar'ın romanları bugün gene çok satılır mıydı?" (kendinizi bir kaç paragraf sonra kendiniz yalanlıyorsunuz, hani çok okunmuyor-dolayısıyla satmıyorlardı- yoksa elinizde yeni icat ettiğiniz bir başka okunurluluk ölçütü mü var?) diyorsunuz, Allah aşkına her okul eğitimine giren çok mu satılıyor-okunuyor? Tam tersine eğitim sistemimizin bıktırıcı bir etkisinden bile söz edilebilir.

                Bir romanın edebiyat dünyasının konuları arasında yer almaması ne demek, nasıl bir terazi bu tuttuğunuz: "Halide Edip Adıvar'ın romanları, 'Sinekli Bakkal' başta olmak üzere aynı zamanda edebiyat dünyamızın konuları arasında yer alıyor mu?" diye soruyorsunuz. Hangi edebiyat çevresi, hangi edebiyatçılar diye sormazlar mı adama? "Nitelikli edebiyat okumaları" diye kendinize göre bir liste yapabilirsiniz. ama o liste başkalarına dayatacak, başkalarının karşı sözlerine karşı dayanacak kadar nesnel olabilir mi?..

               Sanat sanat için mi, toplum için mi tartışması öteden beri vardır, sizin görüşünüzün sanatın sanat için olduğuna kanıyım ama sanatı toplum için yapanlar, sizin yazdığınız gibi "Yeni bir toplum biçiminin kuruculuk döneminin de aydınları, yazdıklarıyla kuruculuk dönemine görevci anlayışla katılıp" sanat yapamazlar mı? Dünün yazınsal ölçütleri ile bugünün yazınsal ölçütleri arasındaki ayrım o kadar kesin mi? O zaman kalıcı eserler, klasikler nasıl kalıyor bu savrulan yazınsal ölçütler arasında. "Toplumsal sorumluluk bilinci bir edebiyat okurunun aklına hemen gelmezse de" hiç mi gelmez? Dönemi anlamak için değerli olan o değeri nasıl kazanmış acaba, sonuçta "kötülediğiniz" yazarlar,  fotoğraf albümü hazırlamamış, romanlar yazmış.

               "Dili yazınsal dil niteliğinde sayılamayacak, kişilerin gerçekliği güçlü olmayan 'Sinekli Bakkal', yazınsal bakımdan güçsüz Yakup Kadri romanı" laflarının mahalle atışmasının ötesine geçmesi için örnek gerek. O referans gösterdiğiniz Fethi Naci'nin Halide Edip hakkındaki övgülerine ne diyeceksiniz? Naci'nin Yakup Kadri romanları hakkında düşünceleri hep olumsuz mu? Aslında büyük yazarları büyüklerle, Halide Edip ve Yakup Kadri'yi Sait Faik ve Sabahattin Ali ile çarpıştırarak ne edebiyat, ne değilin  "çıplak yanıtı" bulunmaz, ama örneğin Memet Fuat'ın yazdıkları ile onu tanıyan-bilen sizin şu yazdıklarınızı karşılaştırarak iyi ve yapıcı eleştiri ile eleştirenin ön plana çıktığı -öznel olmakla karışmasın- eleştiri arasında ayrım kavranabilir..  İyi edebiyatçı "kötü edebiyatı" yazmaz,  çünkü o ağıt yakmayı sevmez, kötü zaten kalmayacaktır, kötü edebiyatçı ise kalıcıya saldırarak kalıcı olmaya çalışır..

                Be kardeşim, "Sait Faik bugün dünküyle karşılaştırılmayacak kadar çok ve yaşadığı günlerden elbette daha nitelikli biçimde okunmayı sürdürüyorsa, edebiyat her yerde ve herkes  için aynı değil elbette" diye yazabilen biri nasıl olur da edebiyat üzerine keskin ifadeler kullanıp bazı yazarları "kurban" edebilir. Nitelikli biçimde okunma, nitelikli okurun okuma biçimi mi? Okunabilirlik için bir yerde "yaşam kültürünün değişimini anlamak için de okunacak romanlar arasında akla gelme" diye bir ölçüt koymuşsunuz, bu ölçüt çok fazla Halide Edip ve Yakup Kadri'ye uyuyor, ne dersiniz?

                Kemal Tahir için yaptığınız tarihsel bakımdan okunur, yazınsal bakımdan okunmaz ayrımını da, körlerin bir filin başka başka tarafına deyip ayrı ayrı yorum yapmasına benzettim, kusura bakmayın!
 
                Yazınızda Sabahattin Ali, Sait Faik-dili bazen savruk olsa da-, Ahmet Hamdi Tanpınar hakkında övgülerinize, Reşat Nuri ile ilgili olumsuz düşüncelerinizi bir tarafa bırakarak olumlu yaklaşımlarınıza katılıyorum, ama bunun bedeli Halide Edip ile Yakup Kadri'yi, Kemal Tahir'i yermek mi olmalı? Eğer edebiyata biraz değer veriyorsanız, okurun yerine konuşmayı-yazmayı bırakıp okuru da önemsemeli, sözgelimi, en azından Yakup Kadri'nin son okuduğum kitabından biri olan  "Hep o Şarkı"sının hep olacağı sözlerimi dikkate almalısınız. Teessüflerimle.
(Gürcan ARITÜRK)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder