Mehmet ÜNLÜ
Merhaba değerli
okurlar,
Bendeniz 1978
yılından 1995 yılına kadar yazılı basında birçok gazetede foto muhabirliği,
muhabirlik, büro şefliği, redaktörlük yapmış, 1995 yılından itibaren de görsel
basına geçerek muhtelif TV kanallarında muhabirlik, editörlük, istihbarat
şefliği ve haber müdürlüğünün yanı sıra, program metin yazarlığı yaptım. Emekli
olmama rağmen bitmez tükenmez sevda nedeniyle hâlâ fırsat buldukça editörlüğü
ve yazı yazmayı sürdürüyorum.
Ancak, küçük
denecek yaşta mandolin öğrenmeye başladım, kurslara devam ettim. Armoni, solfej
ve şan dersleri aldım.. Bir iki yıl sonra akustik gitar sahibi olup, onunla
hastalık derecesinde ilgilendim.. Birçok hocadan ders aldım, kendimi
geliştirmeye çalıştım.. Lise yıllarında okul orkestrası kurup, konserler
vermeye başladık.. Yaz aylarında da düğün
salonlarında çalışıyorduk. Bu uzun yıllar böyle devam etti.. Askerliğimi
orduevinde müzisyen olarak yaptım.. Askerlik sonrası daha kaliteli ve bu kez
klasik gitar edinip, sevdiğim bir tür olan Latin ve Nostalji Müziği ile
ilgilenmeye başladım.. Ve iyi repertuar oluşturduğuma inanıyorum. Hâlâ bir
yandan müzikten de uzak kalmamaya çalışıyorum.
Çok sevdiğim
değerli kardeşim, meslektaşım Süleyman Boyoğlu ile bir ara sohbet ederken bana “Babıali
News” adlı sitesinden bahsetti.. Çok beğendim, bir gazeteci gözüyle oluşturduğu
sitenin şirinliği ve sıcaklığı beni yazmaya itti. Süleyman, müzik konusunda
yazı yazmamı isteyince tereddütsüz kabul ettim. Kendisine teşekkürlerimi
sunuyorum.
Bundan böyle, zaman
zaman sizlerle
buluşacağız.. İlk yazımı sunuyorum:
MÜZİĞİN TOPLUMDAKİ YERİ VE ETKİSİ
Müziğin tek bir
dili olduğunu bilmeyenimiz
yoktur.. Müziğin, özellikle ruhumuzun yenilenmesi ile birlikte yüreklerimizin
ferahlamasına büyük destek olduğunu çok
iyi biliriz. “Müzik ruhun gıdasıdır”
özdeyişi ise küçük yaşlardan beri hepimizin belleğindedir. Sizlere, Latin Müziği’nin, Flamenco’nun, Rockn’Roll’un, Cazz ve Blues’un, Pop Müziği’nin ve
müzik dünyasının o muhteşem güzelliklerini,
adını tarihe altın harflerle yazdırmış sanatçılarını, çok değerli müzisyenlerle
ilgili çeşitli bilgiler aktarmaya çalışacağım.
Bu ilk yazımda,
müziğin genel olarak çıkış noktaları, değeri ve yeri konusundaki bilgileri paylaşmaya çalışacağım.
Müziğin kendine
özel anlatımı, duyguları ve bunları insanlara kuvvetle hissettirmek gibi
ayrıcalıklı bir yeteneği var. Tabi bu yeteneğin aktardığı mesajlar, söz
ve müziğin harmanlanarak,
enstrümanlarla bütünleşip, ezgiler halinde yayılmaktadır.
Kaliteli Müzik
İşte bu noktadan
itibaren müziğin kalitesi sorgulanır.. Ben de müziğin
her yönüyle kaliteli yapılmasından ve yaygınlaştırılmasından yanayım…
Nedir bu
kaliteli müzik? Bu sorunun cevabının apar topar verilmemesi
gerektiğini düşünüyorum.
Günümüz müzik
piyasasına şöyle bir dönüp baktığımız zaman, müzikalitenin ne durumda olduğu ortadadır.. Hani,
eskilerden gelen bir cümle vardır ya ara sıra hatırlanan, “eskiye rağbet olsa idi, bit
pazarına nur yağardı”.. Evet.. Ne yazık ki, eskiyi arayışın, eskiye özlemin
burunlarda tüttüğünü bal gibi görüyoruz.
Peki, bu özlem
niye, neden geriye dönüş harekâtı ile arşivler karıştırılarak, eski melodiler
yeni versiyonlarla sunulmaktadır?
İşte, bunun tek
nedeni, sadece ve sadece kaliteli
beste yapılmaması. Üretim artık yok. Nerede o
besteciler?.. Nerede o aranjörler? Ve nerede o söz
yazarları?..
Buradan
soruyorum.. Var mı,
eskilerin pabuçlarını dama atabilecek kişiler?..
Sizce var mı?
Bence yok!..
Bakınız, bu
sözlerim asla birilerinin
damarına basılması amacını taşımamaktadır.. Ama bir hafta, on beş gün gibi kısa
sürede yazılan şarkıları duymak zorunda kalıyoruz ne yazık ki..
Duygu yoksunu, “Synthesizer”dan
programlanmış efektlerin eşliğinde,
ne anlattığı anlaşılamayan sözlerle, “ucube”
müzik türlerinin genç beyinlere aşılanmasıyla, toplumumuzun içinde
bulunduğu durumu, psikiyatristler de açıklayamaz halde..
Buradan, bir Çiğdem
Talu, bir Melih
Kibar, bir Fecri
Ebcioğlu, bir Sezen Cumhur Önal gibi yazdıkları şarkı sözleriyle, Atilla Özdemiroğlu gibi besteci ve aranjörlüğüyle Türk
Pop Müziği’nde adını altın harflerle yazdırmış birçok üstadın yerini
doldurabilecek kim var diye sormak, sorgulamak gerekmiyor mu? .. Bu değerler,
popüler müziğimizin temel taşları olarak bir çırpıda hemen aklımıza gelenler…
Unutulmaz Sesler
Unutulamaz
sesleriyle; Barış
Manço, Tanju Okan, Cem Karaca, İlham Gencer, Şevket Uğurluer, Alpay, Dario
Moreno, Bülent Ortaçgil, Edip Akbayram, Sezen Aksu, Leman Sam, Fatih Erkoç,
Metin Ersoy, Ömür Göksel, Timur Selçuk, Özdemir Erdoğan, Ajda Pekkan, Ersan
Erdura, Erol Evgin, Erol Büyükburç, Salim Dündar, Ferdi Özbeğen, Yıldırım
Gürses, Selçuk Ural, Rana-Selçuk Alagöz, Zülfü Livaneli, Erkin Koray, Fikret
Kızılok, Timur Selçuk, Nüket Duru, Nilüfer, Hümeyra, Ayla
Algan, Esmeray, Füsun Önal, Ayten
Alpman, Esin Avşar, Berkant,
Kayahan, Selda Bağcan gibi değerli yorumcular ve Süheyl Denizci, Doruk Onatkut,
Şerif Yüzbaşıoğlu, Beyaz Kelebekler, Haramiler, Modern Folk Üçlüsü, İstanbul
Gelişim, Üç Hürel, Moğollar, MFÖ gibi değerli orkestra ve gruplar yeri dolduramayacak
müzisyenlerin şarkıları uzun yıllar top-on olarak yer alır, 45’lik plakları
33’lük albümleri yok satardı..
Onno Tunç, Norayr
Demirci gibi aranjörler de Popüler Müziğimiz’e
çok büyük katkılar sağladılar.
1960’dan 1985’lere
kadar bırakın Türkiye’de,
adları dünya çapında bir bir dolaşıyordu. Hatta, Dario Moreno, Marc Aryan,
Adamo, Anne Marie David gibi
Avrupa’nın tanınmış bir çok sanatçısı ülkemizde Türkçe albüm bile hazırladılar, çok sevildi,
çok beğenildi, aylarca listelerin başlarında yer aldı..
İşte, kaliteli müzik diye boşuna değinmiyoruz..
Hani derdik, slow müzik, hızlı müzik diye.. Yani, slow deyince iz bırakan, kısacası
beyinlerde yer eden aşk,
ayrılık, hüzün kokan
besteler; hızlı denince mutluluk, sevinç, çoşku
anlatılırdı..
Artık, hepsi
birbirine karıştı.. Şarkıda, “sevgilimden
ayrıldım, çok mutsuzum”, “o
beni terk etti şimdi ne yapsam” veya “bir
daha yüzüne
bakmam, beni aldattı” diye
yazılmış hüzün dolu sözlerin ardında, müthiş yüksek
volümlü ve aşırı
hızlı bir ritm, hani disko
ritmi denilen
müzik türü…
Fakat, bir
bakıyorsunuz, söyleyen ile izleyenler hepsi birden havalara zıplıyorlar.. Kimse
yerinde duramıyor, kim
ne kadar hızlı zıplarsa gibi bir de rekabet göze çarpıyor bu
arada..
Güya aşk veya
hüzün anlatan şarkılar!..
Peki, dinlerken
üzüleceğiz mi, sevineceğiz mi?
Karar vermek çok
zor. Ama besteciler mutlaka
aşk şarkısı yazmıştır(!), öyle
değil mi?
Artık, hızlı
olanı da buyurun siz düşünün…
Eleştriden kimse
çekinmemelidir.. Biz burada, daha iyi, daha kaliteli müziğin yapılması adına
görüşlerimizi ortaya koyuyoruz.. Kimseyi eleştirmek gibi bir niyetimiz yoktur,
olmayacaktır da..
Ama ne yazık ki
günümüzde müziğin, sadece para kazanmak için bir araç olduğunu üzülerek
görüyoruz..
Üzülüyoruz..
Çünkü iyi müzik yapan sanatçılar azaldı,
nerede ise bir elin parmakları kadar var ya da yoklar..
Popüler müzik başı boşluktan kurtarılmalı
Sonuç olarak,
Popüler müzik
dünyamız, artık başı boşluktan kurtulmalı, kaliteli hale gelmeli, birkaç şarkı ezberleyip kendisine
repertuar yaptım zannederek, müziğe
hasbel kader, iki şarkı
ezberleyip (sanatçı!..)olmaya karar vermiş kişilere pirim verilmemeli diye
düşünüyorum. Buradan, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bir vecizesini
aktarmadan geçemeyeceğim, “Efendiler... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan
olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız.
Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim. (1930)
Hoşçakalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder