17 Ağustos 2012 Cuma

EZGİLERLE MÜZİK...



Mehmet ÜNLÜ

       Merhaba değerli okurlar,

       Bendeniz 1978 yılından 1995 yılına kadar yazılı basında birçok gazetede foto muhabirliği, muhabirlik, büro şefliği, redaktörlük yapmış, 1995 yılından itibaren de görsel basına geçerek muhtelif TV kanallarında muhabirlik, editörlük, istihbarat şefliği ve haber müdürlüğünün yanı sıra, program metin yazarlığı yaptım. Emekli olmama rağmen bitmez tükenmez sevda nedeniyle hâlâ fırsat buldukça editörlüğü ve yazı yazmayı sürdürüyorum.
       Ancak, küçük denecek yaşta mandolin öğrenmeye başladım, kurslara devam ettim. Armoni, solfej ve şan dersleri aldım.. Bir iki yıl sonra akustik gitar sahibi olup, onunla hastalık derecesinde ilgilendim.. Birçok hocadan ders aldım, kendimi geliştirmeye çalıştım.. Lise yıllarında okul orkestrası kurup, konserler vermeye başladık.. Yaz aylarında da  düğün salonlarında çalışıyorduk. Bu uzun yıllar böyle devam etti.. Askerliğimi orduevinde müzisyen olarak yaptım.. Askerlik sonrası daha kaliteli ve bu kez klasik gitar edinip, sevdiğim bir tür olan Latin ve Nostalji Müziği ile ilgilenmeye başladım.. Ve iyi repertuar oluşturduğuma inanıyorum. Hâlâ bir yandan müzikten de uzak kalmamaya çalışıyorum.
       Çok sevdiğim değerli kardeşim, meslektaşım Süleyman Boyoğlu ile bir ara sohbet ederken bana “Babıali News” adlı sitesinden bahsetti.. Çok beğendim, bir gazeteci gözüyle oluşturduğu sitenin şirinliği ve sıcaklığı beni yazmaya itti. Süleyman, müzik konusunda yazı yazmamı isteyince tereddütsüz kabul ettim. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.
       Bundan böyle, zaman zaman  sizlerle buluşacağız.. İlk yazımı sunuyorum:

                   MÜZİĞİN TOPLUMDAKİ YERİ VE ETKİSİ

       Müziğin tek bir dili  olduğunu bilmeyenimiz yoktur.. Müziğin, özellikle ruhumuzun yenilenmesi ile birlikte yüreklerimizin ferahlamasına büyük destek olduğunu çok iyi  biliriz. “Müzik ruhun gıdasıdır” özdeyişi ise küçük yaşlardan beri hepimizin belleğindedir. Sizlere, Latin Müziği’nin, Flamenco’nun, Rockn’Roll’un, Cazz ve Blues’un, Pop Müziği’nin ve müzik dünyasının o muhteşem  güzelliklerini, adını tarihe altın harflerle yazdırmış sanatçılarını, çok değerli müzisyenlerle ilgili çeşitli bilgiler aktarmaya çalışacağım.
       Bu ilk yazımda, müziğin genel olarak çıkış noktaları, değeri ve yeri konusundaki  bilgileri paylaşmaya çalışacağım.
       Müziğin kendine özel anlatımı, duyguları ve bunları insanlara kuvvetle hissettirmek gibi ayrıcalıklı bir yeteneği var. Tabi bu yeteneğin aktardığı mesajlar, söz ve  müziğin harmanlanarak, enstrümanlarla bütünleşip, ezgiler halinde yayılmaktadır.

                              Kaliteli Müzik 

        İşte bu noktadan itibaren müziğin kalitesi sorgulanır.. Ben de  müziğin her yönüyle kaliteli yapılmasından ve yaygınlaştırılmasından yanayım…
        Nedir bu kaliteli müzik? Bu sorunun cevabının apar topar verilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
        Günümüz müzik piyasasına şöyle bir dönüp baktığımız  zaman, müzikalitenin ne durumda olduğu ortadadır.. Hani, eskilerden gelen bir cümle vardır ya ara sıra hatırlanan, “eskiye rağbet olsa idi, bit pazarına nur yağardı”..  Evet..  Ne yazık ki, eskiyi arayışın, eskiye özlemin burunlarda tüttüğünü bal gibi görüyoruz.
        Peki, bu özlem niye, neden geriye dönüş harekâtı ile arşivler karıştırılarak, eski melodiler yeni versiyonlarla sunulmaktadır?
        İşte, bunun tek nedeni, sadece ve sadece  kaliteli beste yapılmaması. Üretim  artık yok. Nerede o besteciler?.. Nerede o aranjörler?  Ve nerede o söz yazarları?..
        Buradan soruyorum.. Var mı, eskilerin pabuçlarını dama atabilecek kişiler?..
        Sizce var mı?
        Bence yok!..
        Bakınız, bu sözlerim  asla birilerinin damarına basılması amacını taşımamaktadır.. Ama bir hafta, on beş gün gibi kısa sürede yazılan şarkıları duymak zorunda kalıyoruz ne yazık ki..
        Duygu yoksunu, “Synthesizer”dan programlanmış efektlerin eşliğinde, ne anlattığı anlaşılamayan sözlerle, “ucube” müzik türlerinin genç beyinlere aşılanmasıyla, toplumumuzun içinde bulunduğu durumu, psikiyatristler de açıklayamaz halde..
        Buradan, bir Çiğdem Talu, bir Melih Kibar, bir Fecri Ebcioğlu, bir Sezen Cumhur Önal gibi yazdıkları şarkı sözleriyle, Atilla Özdemiroğlu gibi besteci ve aranjörlüğüyle Türk Pop Müziği’nde adını altın harflerle yazdırmış birçok üstadın yerini doldurabilecek kim var diye sormak, sorgulamak gerekmiyor mu? .. Bu değerler, popüler müziğimizin temel taşları olarak bir çırpıda hemen aklımıza gelenler…

                             Unutulmaz Sesler

       Unutulamaz sesleriyle; Barış Manço, Tanju Okan, Cem Karaca, İlham Gencer, Şevket Uğurluer, Alpay, Dario Moreno, Bülent Ortaçgil, Edip Akbayram, Sezen Aksu, Leman Sam, Fatih Erkoç, Metin Ersoy, Ömür Göksel, Timur Selçuk, Özdemir Erdoğan, Ajda Pekkan, Ersan Erdura, Erol Evgin, Erol Büyükburç, Salim Dündar, Ferdi Özbeğen, Yıldırım Gürses, Selçuk Ural, Rana-Selçuk Alagöz, Zülfü Livaneli, Erkin Koray, Fikret Kızılok, Timur Selçuk, Nüket Duru, Nilüfer, Hümeyra, Ayla Algan, Esmeray, Füsun Önal,  Ayten Alpman, Esin Avşar,  Berkant, Kayahan, Selda Bağcan gibi değerli yorumcular ve Süheyl Denizci, Doruk Onatkut, Şerif Yüzbaşıoğlu, Beyaz Kelebekler, Haramiler, Modern Folk Üçlüsü, İstanbul Gelişim, Üç Hürel, Moğollar, MFÖ gibi değerli orkestra ve gruplar yeri dolduramayacak müzisyenlerin şarkıları uzun yıllar top-on olarak yer alır, 45’lik plakları 33’lük albümleri yok satardı..
        Onno Tunç, Norayr Demirci gibi aranjörler de Popüler Müziğimiz’e çok büyük katkılar sağladılar.
        1960’dan 1985’lere kadar  bırakın Türkiye’de, adları dünya çapında bir bir dolaşıyordu. Hatta, Dario Moreno, Marc Aryan, Adamo, Anne Marie David gibi Avrupa’nın tanınmış bir çok sanatçısı ülkemizde Türkçe albüm bile hazırladılar, çok sevildi, çok beğenildi, aylarca listelerin başlarında yer aldı..
        İşte, kaliteli müzik diye boşuna değinmiyoruz..
        Hani derdik, slow müzik, hızlı müzik diye.. Yani, slow deyince iz bırakan, kısacası beyinlerde yer eden aşk, ayrılık, hüzün kokan besteler; hızlı denince mutluluk, sevinç, çoşku anlatılırdı..
        Artık, hepsi birbirine karıştı.. Şarkıda, “sevgilimden ayrıldım, çok mutsuzum”, o beni terk etti şimdi ne yapsam” veya “bir daha  yüzüne bakmam, beni aldattı” diye yazılmış hüzün dolu sözlerin ardında, müthiş yüksek volümlü ve aşırı hızlı bir ritm, hani disko ritmi denilen müzik türü…
         Fakat, bir bakıyorsunuz, söyleyen ile izleyenler hepsi birden havalara zıplıyorlar.. Kimse yerinde duramıyor, kim ne kadar hızlı zıplarsa gibi bir de rekabet göze çarpıyor bu arada..
         Güya aşk veya hüzün anlatan şarkılar!..
         Peki, dinlerken üzüleceğiz mi, sevineceğiz mi?
         Karar vermek çok zor. Ama besteciler mutlaka aşk şarkısı yazmıştır(!), öyle değil mi?
         Artık, hızlı olanı da buyurun siz düşünün…
         Eleştriden kimse çekinmemelidir.. Biz burada, daha iyi, daha kaliteli müziğin yapılması adına görüşlerimizi ortaya koyuyoruz.. Kimseyi eleştirmek gibi bir niyetimiz yoktur, olmayacaktır da..
         Ama ne yazık ki günümüzde müziğin, sadece para kazanmak için bir araç olduğunu üzülerek görüyoruz..
         Üzülüyoruz..
         Çünkü  iyi müzik yapan sanatçılar azaldı, nerede ise bir elin parmakları kadar var ya da yoklar..
            
                     Popüler müzik başı boşluktan kurtarılmalı
       
         Sonuç olarak,
         Popüler müzik dünyamız, artık başı boşluktan kurtulmalı, kaliteli hale gelmeli, birkaç şarkı ezberleyip kendisine repertuar yaptım zannederek,  müziğe hasbel kader, iki şarkı ezberleyip (sanatçı!..)olmaya karar vermiş kişilere pirim verilmemeli diye düşünüyorum. Buradan, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bir vecizesini aktarmadan geçemeyeceğim, Efendiler... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatçı olamazsınız. Yaşamlarını büyük bir sanata adayan bu çocukları sevelim. (1930)
       Hoşçakalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder